Malum virüsten dolayı 14 gündür izole bir şekilde evlerimizde yaşıyoruz.  Tam da Amerika ile Suudi Arap...

         Malum virüsten dolayı 14 gündür izole bir şekilde evlerimizde yaşıyoruz.  Tam da Amerika ile Suudi Araplar el ele verip petrolü sudan ucuza satmasından mütevellit petrol ve gazdan başka geçim kaynağı olmayan Rusya iflasa doğru giderken stratejik ortağı Çin’den yükselen bir virüs bütün dünyayı eve kapattı. 40 ımız çıktığından beri hiç birimizin bu kadar evde kaldığını sanmıyorum. Bu nedenle haleti ruhiyemiz pekiyi olmayabilir, komplo teorilerini bir kenara bırakalım ki 2 gram aklımız da evde yitip gitmesin.   İyi yönleri de var bu zorunlu esaretin mesela birçok insan eşi ile yeniden tanışıyor. Sorunları surat yaparak zamana yayarak çözmek yerine, hemen o anda orada çözmeyi öğreniyor insan, çünkü ne yapacan, aynı evde nereye gidecen, değil mi? Bakın bunlar hep birer meziyet, kabiliyet. Ve maalesef virüs ile gelişti. Bu nedenle bu musibetin toplumları ve dünya geleceğini daha iyi, daha anlayışlı bir yere evireceğini düşünenlere hak veriyorum.

       Ben evde geçen vakti genelde film izleyerek değerlendirenlerdenim. Netflixdeki çoğu yeni filmi izledim başlığa konu Valhala Cinayetleri ise 8 bölümlük bir dizi, polisiye sevenlere tavsiye ederim. Kuzey Avrupa’da İzlanda’ın o karlar altındaki muhteşem doğasında geçen bir seri katil hikayesi. Spoiler vermeden ana konudan bahsetmek gerekirse; Bu tip refah seviyesi yüksek, steril, bizim gibi ekonomik kaygıları hiç olmayan toplumlarda dahi yöneticiler yozlaşabilir. Suçlar işlenir, suçlu cezalandırılır. Neyse gerisini izlersiniz merak ederseniz. 

 

Gelişmiş toplumlara baktığımızda mutlak iktidarı sınırlandırma yöntemi olarak Eski Roma dan bu yana gelen yasama, yürütme ve yargıyı birbirinden ayırma, bağımsızlaştırmanın yanında son yüz yıldır dördüncü bir kuvvet olarak “Basın”  yer almaktadır. Gelişmiş toplumlar bilmekteki yargıyı dahi satın alırsın ama basın işin peşini bırakmaz, mutlak bir caydırıcı ve baskı aracıdır. Bu nedenle bizim toplumumuzda mutlak iktidar kurulurken ilk olarak basın satın alındı. İktidar daha önceden devlet yönetme işini Fetö’ye taşore ettiğinde, basın yayın işini de bu örgüt üzerinden yürütüyordu. Samanyolu TV nin, Zaman Gazetesinin iktidara toz kondurmadığı yıllarda Soma Maden faciasını dahi Ergenekon a bağlamaya çalıştığı yayınlar halen hafızamızda durur. Ne zamanki iktidar ile taşeron kötü oldu. İşte o zaman iktidar, propaganda faaliyetini yönetecek, kendisi gibi düşünmeyen, kendisini eleştiren herkesi vatan haini ilan edecek yeni bir basın yayın organına ihtiyaç duydu ve havuz medyasının temelleri atıldı. İşte bu havuz medyasının habercilik anlayışı halefi Samanyolu TV’den kendisine mirastır. O yüzden fazla da kızmamak lazım. Fakat Türkiye şunu unutmasın ki, İktidarın prensi üç beş iş adamının sahibi olduğu bu havuz medyası bu mecrayı devlet bankasından kullandığı çoğu hibe/faizsiz kredi ile satın aldılar. Hatta bu kadar bedavaya alım konusunda biri tereddüte düştüğünde diğeri ona “korkma oğlum, bu milletin orasına koyacağız” diyordu Yılmaz Özdil’in tabiri ile.. Gelinen noktaya baktığımızda gerçekten oramıza koydular. Zira bu sadece bir yayın grubu alımı değildir. Devletin 4 temel erkinden biri satıldı o gün, oramıza konularak. Basında kartel oluşturuldu. Kalan basına ise vergi cezası, yazarına tutuklama derken tek sesli , renksiz bir Türkiye olduk, TRT, ATV, A haber Anadolu’nun her evinde, her vatandaşa kin, nefret, kutuplaşma pompaladı.

 

Gelişmiş ülkelerle farkımız bu aslında. Orada yok mu yolsuzluk? Tabii ki var. Ama çok nadir, çok gizli, kimse duymaz. Çünkü köpek balığı gibi bir basınları var, haber kokusu aldılar mı dişlerine kan değmiş gibi oluyorlar. Ve her ayrıntısı ile haber yapıyorlar. Haberin muhattabının kim olduğu önemli değil onlar için. Örneğin başbakan mastürbasyon yaparken mi görüntülenmiş, yarın bulvar gazetelerinin manşetindedir. Korkusuzca. O nedenle herkes özel yaşantısına dikkat eder. Suça karışmaz, karışır da ifşa olursa çıkar istifa eder. Bizdekiler ise büyükelçi oluyor.

Bahsettiğim diziyi bu gözle izlemenizi tavsiye ederim. Bunun yanında en başta söylediğim bu virüsten sonra kişisel olarak, ailesel olarak, ülkesel toplumsal olarak ve dünya olarak daha iyi olacağımıza inancım sonsuz. Fakat ülke ve toplum olarak basın ve yargı üzerindeki şeffaflıkta daha hassas olmalıyız. Bu iki erkin mutlak iktidarlarca baskılanmasına asla müsaade etmemeliyiz. Bu zehirin panzehiri yine yargının içerisinde mevcut. Yargıya ve basına her türlü nüfuz kullanmak sureti ile yapılacak müdahale ağır yaptırımlara bağlanmalıdır. Bir dizinin bende düşündürdükleri bunlar tavsiye ediyorum, oturun, izleyin, düşünün ve mutlaka evinizde kalın.