Üniversite ve Bilimin Sorunlarını Kızarak Değil, Uygun Dil İle Konuşmak Gerekir ABD'de İç Hastalıkları ve K...

Üniversite ve Bilimin Sorunlarını Kızarak Değil, Uygun Dil İle Konuşmak Gerekir

ABD'de İç Hastalıkları ve Kardiyoloji alanında çalışan Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu,  07.05 2020 tarihinde katıldığı bir TV programında kendisinin yurtdışında bulunması ve yaptığı açıklamalara yönelik “Memleketini Şimdi mi sevmeye başladın” ithamına sert tepki gösterdi,

https://indyturk.com/node/175331/haber/prof-%C3%A7ilingiro%C4%9Flu%E2%80%99ndan-hacettepe-rekt%C3%B6r%C3%BCne-tepki-ulan-%E2%80%98ilk-500%E2%80%99de-6-%C3%BCniversitemiz

Prof. Dr. Çilingiroğlu hocanın Türkiye’den gençlerin ABD’ye gelerek yurtdışına çıkmak istediğini ve dışarıda çok kötü işlerde çalıştıklarını belirtikten sonrada "Hacettepe'nin rektörüne söylüyorum: İlk 500'de olan 6 tane üniversitemiz var demiş. Ulan, ilk 500'te 6 tane üniversite var diyeceğine ilk 100'de şu üniversitemiz var diye çık karşıma. Hangi ilacı buldun, hangi teknolojiyi buldun?" diye tepki gösteriyor.

Prof. Dr. Çilingiroğlu hocanın tepkilerini basın görmüş. İyi güzel de “Ulan” lafı ile başlarsak, doğru sözünde anlamı kalmıyor doğal olarak.  Dilimize dikkat etmemiz gerektiğini sanırım hocamızda farkındadır. Kızarak olmuyor tabii. Değerli Hocam, Türkiye'de eğitim hayatınızı tamamladınız, üniversiteyi üniversitelerimizde okudunuz, şimdi ABD'de siniz. Heyecanınızı ve ülkenizi sevdiğinizi her fırsatta belirtiyorsunuz. Beyin göçüne uğramış bir hocamız olarak herhalde geçmişte Türkiye’de olanak bulsaydınız siz de burada çalışmak isterdiniz.

Bizler de sizin gibi bu ülkenin vatandaşlarının vergileri ile burada eğitim aldık sonra yurtdışında doktora yaptık ve yurdumuza döndük. Elimizden geldiğince zor da olsa koşulların elverdiği ölçüde ülkemiz yükseköğretimine ve kültür hayatına katkı sunmak için çabalıyoruz. Siz ve diğer arkadaşlarımızın orada kalmanız sonucu bilginiz ve görgünüzü TV aracılığı ile anlatmanız da önemli. Bunlar eleştirilmemeli ve bilgi paylaşımı çağında uzaktan da olsa yararlı oluyorsunuzdur. Nobel Kimya ödülü kazanan Prof. Dr. Aziz Sancar'ı da konuya dahil ederek ona birileri bir şey söylemiş olmalı ki sesini çıkarmıyor diyorsunuz. Bilemiyoruz. Ancak Aziz hocanın ülkemizin geçmişteki fırsat eşitliğinden geçerek kendine üst konumda bir yer edinmesi bugün istenilen bir eğitim talebidir. Türkiye’nin her tarafından herkese benzer ve fırsat eşitliğinin sağlanması, hak edenin hakkını alması ve hak ettiği kurumda kendine iş ve yaşam alanı bulması çok önemli Bu sağlanmadığı zaman maalesef beyin göçü sağlanmakta ve buda ülkemizin iç dinamiklerini zayıflatmakta ve ülkemiz verimsiz bir tarla gibi cılız başaklarla daha az verimli olmaktadır.   

Aslında konuştuğumuz ve gerildiğimiz konu ülkemizin üniversitelerinin ciddi bir özerklik, düşünce özgürlüğü ve bilimsel çalışma ortamı yaratamamasının sorunudur. Ülkemiz artık nitelikli insan gücünü siyasetin günlük konularına heba etmemeli. Bu konunun konuşulması ve ülkemizin siyasi otoriteleri artık ülkenin geleceği için nitelikli akıllardan yararlanılmasını şu korona virüs salgınında bilim kurulu oluşturarak sorunu nasıl hafif atlattığını da görerek yeniden beyin göçüne daha fazla insan vermemeyi değerlendirmelidir. 

Değerli Çilingiroğlu hocam ABD’den buraya bakınca sanırım bazı beklentiler karışlanmıyor gibi geliyor. Bulunduğunuz ülkede daha çok makale üretiyorlar ancak amaca bağlı olarak çalışıyor ve üretiyorlar. Maalesef sizler gibi çok sayıda arkadaşınız ve meslektaşınız ne yazık ki aynı çalışma ve üretme ortamı bulamamanın zorluğunu yaşıyor. Koşulları karşılaştırarak bütünü iyi analiz etmek gerekir.

Artık biraz kendi merkezimizden kurtulup olandan bitenden nasıl ders çıkarırız konusunu konuşalım. Biraz geriden alarak bugüne nasıl ve hangi süreçlerden geçerek geldik bu duruma deyip bir ciddi bilim, eğitim ve sosyal tarih analizi yapmamız gerekiyor. 1920’nin kıt koşullarında kısa sürede başardığımız fen bilimleri ve aklın özgürlüğü temelli eğitim ve yaklaşımlardan neden koptuk. Dün sizlerin, Sayın Aziz Sancar hocanın fırsat eşitliği ortamından sıyrıldığı ortamı bugün kırsaldaki öğrenimiz yakalayamıyor. Bugün neden ülkemizin devasa sorunlarını çözemiyoruz. Bu kadar sorunumuz var iken üniversitelerimizin neden sessiz kaldığı ile ilgili olarak bizlere de soru ve eleştireler gelmektedir.  

Bırakınız ilk 100, neden ilk 500'de hiçbir üniversitemizin olmadığının nedenini dahi bilmiyor ve konuşmuyoruz. Milyonlarca çocuğumuzun ne düşündüğü hiç sorulmadan ÖSYM sınav tarihlerini iki defa değiştirdik. ÖSYM giriş taban puanların 180 dan 170 puana çekiliyor. Üniversiteler, yetersiz alt yapıya sahip öğrenciler üniversitedeki dersleri anlamıyor ve nitelikli insanı yetiştirebiliyormuzu diyebiliyor muyuz? İlk 100 sıralamasında olan üniversitemizin neden olmadığının ve konuşulmadığını ortama sorguladığınız tepkinizde haklı olabilirsiniz. Ancak Laboratuvarlarının yarımcı nitelikli eleman ve asistanların olmaması nedeniyle kapalı oluğu, bilim politikasının belirsiz olduğu bir ortamda çalışıyor olsanız herhalde tepkiniz çok daha farklı olurdu değerli Çilingiroğlu hocam. İbn-i Haldun'un belirtiği gibi coğrafya kader demeyeceğim ancak maalesef kaderimiz organize olamamanın, küçük dünyalar ile uğraşmamız nedeniyle başta okumuşları ciddi şekilde kızgın ancak kızamıyorlar.  

Toplum Olumlu İfadeleri Daha Çok Önemsiyor

Sizler gibi tanınan ve TV’lerde yer bulan hocalarımızın kızması ses getiriyor. Kızıyorsunuz da sözünüzün yerini bulması için ne olursunuz “ulan” demeyin de sözünüz yerini bulsun. Ne olursunuz tepkinizi uygun bir dil ile ifade edin ki sözünüz işe yarasın. Yoksa sözünüz yerine ulaşmadan tepkilere sebebiyet verecektir.

Toplumun uzun zamandır içeride kaldığı gümüz de insanları ayrıştırmadan, ötekileştirmeden anlayarak konuşmak önemli. Yukarıdan buyurucu dil kullanmadan, aşağılamadan sorunları anlatmak önemli. Bu bağlamda Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’nın basına akreditasyon ayrımı yapmadan herkesin sorunlarını cevaplaması ve herkesin sorularına teşekkür ederek cevap vermesi birçok insanın dikkatini çektiği görülmektedir. Korona virüs salgını bize bilimin ve bilim kurullarının önemini ve gerekliliğini ortaya koydu. Toplumda benimsedi. Umarım her alanda bilimin sözü dinlenir oldu.

Bilim insanının net açık, sorumluğu ve de bilimsel bağımsızlığı nedeniyle görüşlerini günün koşullarına göre değil olgulara göre belirttiği dikkate alınır. Eksiğimizi görürsek, bizden farklı düşüneni dışlamaz ve kovmazsak, işimizi gereği gibi yaparsak, liyakate değer verirsek ülke olarak sorunların üstesinden geliriz. Sorunların üstesinden gelmek zorundayız da yoksa sürdürülebilirliğimizi güçlü götürmeliyiz.

Herhalde Fuzuli’yi bilirsiniz. Derki,

Söylesem kar etmiyor

Söylemesem içim rahat etmiyor.

İnsan kırmadan, dökmeden, karşılıklı birbirini dinleyebilmeli. Aynı görüşte olmasa da başkasının görüşlerinin olduğunu kabul etmeliyiz. Voltaire’nin belirtiği gibi “Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim” der. Âşık Mahsuni Şerif’te “Bırak beni konuşayım yine sana danışayım” derdi.

21. yy da bu anlayışla hareket edersek inanıyorum ki birçok sorunu yer yüzeyinde daha rahat çözeriz. Ülkemizin insanının olgunluğu ve tarihsel geçmişi bunu sağlayacak kapasiteye sahip olduğuna inanıyorum.