2 Temmuz 1993 günü saat 15.00 suları. Madımak Oteli'nin merdiven basamaklarında oturmuş bekleyen üç şair; buldukları yere çökmüşler. Arkada Metin Altıok ile Uğur Kaynar yan yana oturmuş. Behçet Aysan önde. Birisi elini başına koymuş, biri dizlerini tutmuş, diğeri parmaklarıyla oynuyor. Uğur Kaynar’ın sol eli çenesinde; büyük gözlüklerinin içinde gözleri yere bakıyor. Kareli gömleğinin üzerine yelek giymiş, her zaman yanında taşıdığı çantası kucağında.

Metin Altıok’un elinde sapının yarısı kopmuş bir süpürge veya temizlik fırçası. Celladına bile narin. Merakla bakıyor fotoğraf çekene. Takım giysi var üzerinde. Sol elinde her zaman içtiği sigara. Behçet Aysan’ın elinde ince bir çubuk, önünde bir yangın söndürme tüpü… Sanki biraz sonra başlayacak yangından haberli gibi. Ellerini kavuşturmuş yüzünün soluna doğru. Fotoğrafın, fotoğrafçının o anki refleksine bağlı çekilmiş olduğu fotoğraftaki kişilerin karede yer alışlarından bellidir. Fotoğrafta hiçbir poz verme belirtisi de bulunmamaktadır. Üçü de kaygılı bir bekleyiş içerisindeler.

Metin Altıok, içinde bulunduğu anı aşmış, sanki çok uzaklarda bir zamana bakmaktadır. Uğur Kaynar dalıp gitmiş, Behçet Aysan ise yorgun bir halde gözlerini kapamış durumdadır. Bu fotoğrafa aslında otelde kaygılı bir bekleyiş içinde olan diğer insanları da ekleyebiliriz. Ankara’dakiler aranmış, “Merak etmeyin müdahale ediyoruz” yanıtı alınmış. Üç şair, üç kelimelerin efendisi… O kadar gelmiyor ki yardım…. Kendi başlarının çaresine bakmaya karar vermişler. Onlardan bize son kalan nesne olan bu fotoğraf, bize sanki katliamın izlerini belleğimize kazıyarak silinmeyecek bir belge olarak bırakır…

Acılar yüzlere kazınmış, bakışlar öylesine derin ve anlamlıdır… Belki de yazdığımız şiirler veya şiir perileri bizi korur diye düşünüyorlardı. Dışarıdaki kalabalık çoğalırken içerideki veya içlerindeki yalnızlıklar artmaktadır. İnsanın insanı yakacağını hiç düşünmüyor böyle bir şey. Hangi kutsal kitapta yazıyordu insanın insanı yakmasının sevap olduğunu? Çünkü hiçbir kutsal kitapta böyle bir şey emredilmemişti. Oysa ki bu coğrafyada sürekli olarak kitaplar yakılıyordu,ve insanlar yakılıyordu. Bu topraklarda yaşayanların bir kısmı ateş meraklısıydı, onlar ki bir de Zerdüşt’ü hakaret bilip ateşe tapmakla suçluyorlardı ve ateşi sevenleri de taşlıyorlardı. Oysa çakmak hep onların elindeydi. Merdivende üç şair, üç ermiş, üç insan. Dışarıda alçaklığın sonsuz sınırlarında gezinen oteli ateşe verip tamtamlar çalarak bağıran insan güruhu. Oysaki bir şair öldürüldüğünde bir dil ve bir ülke öldürülmüş olurdu.

Editör: TE Bilisim