“Kan gecesi şehirlere göçerken yalnızlığımız

Zamansız yorumlardınız

Unutulmuş köşelerdeki kuytularımı  

Ben size el sallardım  

Bu şehir size küserdi…”

Akın Zayim

‘Yeni Ortaçağ’ın kanattığı dünyamızda kimi zaman dingin, kimi zaman da hırçın ve kan renginde akan bir nehirse hayat, şiir de o akışın betimlenmesidir. Toplumcu şair kendi yaşadığı ve/veya tanıklık ettiği sancıları / yaraları “biçimlendirerek” ak kâğıda nakşeder. Bu edimle nefes alır şair. Kendi kanamasını / sancısını geçici olarak durdurur. Ancak altını çizmeliyim ki Akın Zayim’in şiirleri “kaçış, bunalım, bireysel iyileşme çabası” olarak okunamaz. Amaçsız öfke değildir onunki. Yazdıklarıyla toplumsal bellek inşasına katkı sunmaktadır.

İşte yukarıda mısralarını paylaştığım şair Akın Zayim de gördüğü- gözlemlediği “iyileşmeyen yaraları” sorgulayan toplumcu şairlerimizden. Bizim belki de her gün önünden geçtiğimiz ama fark edemediğimiz veya kanıksadığımız gerçekler onu kanatıyor. Yaşadığı coğrafyanın ve dünyanın ahvali onu sarsıyor. Bu nedenle şiirsiz yaşayamıyor.  Şiir onun için bir amaç olduğu kadar aynı zamanda bir sağalma / dirilme aracı. Öyle geçici bir heves değil onun ki. Hayatının ayrılmaz bir parçası. Şiir onu kovalıyor, o şiiri.

“Kullanma tarihi geçmiş sözlerinize inat /  Zamana yayılmış bir gülümsemeyim / Kanatmayın yaralarımı…”

Tema sıkıntısı yok Akın Zayim’de. Heybesi dolu. Hem yaşamış, hem de gözlemlemiş. Kimi zaman heybesindeki acı anıları şiirle dışa vuruyor, kimi zaman da başkalarının acılarını betimliyor. Hep acı – hüzün değil elbette şiirlerinden bize geçen. Umut da var umutsuzluk da,  özlem de var aşk da, “lirik ben” de var, “lirik biz” de. Birey de var ama bireyin etkilendiği – etkilediği toplum da. Yani birey – toplum eytişimsel birliğini iyi kuruyor şairimiz.

“Biz acıyı aşkla sevdik / utandığımız çocukluğumuz gibi…”

“Yenildiysen yeniden yürü / Korkma / Kırıldığın yerden yeşerirsin”

“Söz eyle şiiri / Her cümlede yarın / Açan çiçekte baharın olsun”

“Kumda isim yazmaya benzemez sevdalar / bazen ağaçta çarmıha gerilmektir aşk…”

Akın Zayim, verdiğim örneklerde hissedileceği gibi klasik retorik ve kahramanlık menkıbeleri ile şiirlerini boğmamış. Çalakalem yazmamış. Oturup çalışmış.  Sanki Hemingway’i dinlemiş:

“Önce yetenek olmalı, sonra disiplin. Mesela Flaubert’in disiplini. Sonra da olanlar olabilecekler konusunda bir düşünceniz olmalı ve son olarak sahteliği önlemek için katı bir vicdanınız olmalı.”

Akın Zayim’in şiirleri deHemingway’in dediği gibi “sahte” değil “sahi”. O, zamanın sıradan kahramanlarını –ve kendini “sahi” anlatmış. Ancak bu “sahi” ve “yalın” şiirlerinde imgeler de özgün.

“Akşamlarda batıyorum gölgelerimi unutup / Sabaha kavuşurken gecenin kollarında / Çalınmış mevsimlerden yürüyorum aşkların üstüne…  / Tut ellerimi saplanmış zamanlar / kaçırma gözlerini üzerimden / Unutulmuş gülücükler biriktiriyorum / Çocuk ceplerimde / (…) Sokaklar geliyor üstüme / Ben yine sokaklara yürüyorum…”

Akın Zayim’in “Söz eyle” adlı şiir kitabına başladığımda bir tanıtım yazısı hazırlamak gibi bir fikrim yoktu. Okudukça bu şiirler değerlendirmeyi hak ediyor dedim.  Elbette her yapıt eleştirilir. Ve denir ki “bitmiş şiir, öykü, roman yoktur”. Ben ise önce bakarım, “Ortada şiir var mı?” diye. Zayim’in Söz Eyle’sinde sıkı şiirler var.

Son söz de yine şairimizden olsun:

“Sessiz geçişler biriktiriyor / Hayata kırgın gülücüklerim / Sonbahar değil şiirlerim / Dökülmüş saçlarını unut / Gün artık o gün değil / Kasımpatıların çiçeklerinde / Yağmura akıyorsa zaman / Kurtuluşu ek mevsimlere / Söyleyecek sözün kalsın yarınlara…”

Şubat 2022

Künye: Akın Zayim, Söz Eyle, Şiir, Klaros Yayınları, Temmuz 2021, Ankara.

Editör: TE Bilisim