“Geçenlerde gazetede vardı. AİHM kafeste kapalı kalan bir hayvanın mahkemesi için şu karara gitti; &...

 “Geçenlerde gazetede vardı. AİHM kafeste kapalı kalan bir hayvanın mahkemesi için şu karara gitti; ‘hiçbir canlı 20 yıldan fazla kapalı bir yerde tutulamaz’ dedi. Ama bu ülkede herhalde bizi canlıdan saymıyorlar ki, bu davayı emsal bile gösteremiyoruz.”
Gülazer Akın. Elazığ Kadın Hapishanesi.

* (C)eza evleri için, toplumun “zorla” dizayn edilmeye mekânlardır diyebiliriz. Dışarıda da acımasız devlet sopası var. Dışarıda da özgür değiliz diyoruz ama “içerisi” ile kıyaslamak doğru değil. Özellikle 12 Eylül Darbesinden sonra hapishane politikası “ıslah etme, topluma kazandırma” değil, tutuklu ve hükümlüleri kişiliksizleştirme, çürütme ve imha  amaçlı “modern Mengele” laboratuarı olagelmiştir.

Bu hayâsız uygulamalar AKP iktidarında hız kesmemiş, özellikle OHAL döneminden sonra akıl almaz fiziki ve psikolojik işkence yöntemleriyle sürmüştür. 

Bugün itibariyle Türkiye’de bulunan 400’e yakın hapishanenin tümünde (özellikle siyasilere yönelik) yeni yeni hak gaspları, sürgünler, akıl almaz keyfi yasaklar, psikolojik ve fiziki işkence yaygın durumdadır. Bana gelen “görülmüştür” damgalı mahpus mektuplarının her biri neredeyse birer hak ihlali raporu gibidir. (Bu mektuplar www.gorulmustur. org sitesinde yayınlanmaktadır.) 

15 Temmuz darbecileri ve işbirlikçileri diye tutuklanan on binlerce insanla birlikte hapishanelerde nüfus 300 bine dayanmış, yer sorunu artmıştır. Hapishane yönetimleri, bu yer - yatak sorununu 3 kişilik hücrelere 6 kişi koyarak çözme yoluna gitmişlerdir. Ancak on binlerce tutuklu halen yerlerde, sağlıksız koşullarda yatmaktadır. Hapishanelerde hastalık üreten ve/veya hastalıkları arttıran koşullar nedeniyle neredeyse her hafta, dışarıda tedavi imkânı sağlansa iyileşecek bir tutuklunun ölüm haberi gelmektedir.

Raporlara göre son 10 yılda Adalet bakanlığı hasta mahpusların serbest bırakılması için yapılan başvuruların yalnızca %9.5 ine olumlu yanıt vermiştir. Bürokrasinin ruhsuz duvarları devletin “ölsünler” politikasıyla birleşince ölümler kaçınılmaz olmuştur.

Benim hakkımda hapishaneye yolladığım bir fotoğrafla “firar örgütlediğim” gerekçesiyle, trajikomik  “salyangoz davası” açan devlet, bu trajikomik soruşturmada onlarca memur- emniyet görevlisi- bilirkişi görevlendirir ve kamu kaynaklarını fütursuzca çar çur ederken, devletin “himayesinde” olduğu söylenen hasta tutuklu ve hükümlülere karşı cimri davranmıştır.

İşte bu koşullar yaşanırken KORONAVİRÜS hapishanelerin kapısına dayanmıştır. Toplu kıyım, felaket yaşanmasın diye “Af” beklentileri çoğalmıştır. Ancak ne yazık ki AKP ve MHP’nin hazırladığı “kısmi af” diye adlandırabileceğimiz “infaz düzenleme yasa tasarısı” toplumun büyük kesiminde hayal kırıklığına yol açmıştır. Zira bu tasarı uyuşturucu baronlarını, dolandırıcıları, tacizcileri, cinsel suç işleyenleri kapsamına alırken siyasileri kapsam dışında bırakmaktadır. 

Daha açık ifadeyle söylersem:  Bu “af”tan, “İnfaz Yasası”ndan hapiste olan muhalif, yazar, çizer, gazeteci ve siyasetçiler yararlanamayacaktır. 10- 20 – 30 yıldır hapishanede olan sol, sosyalist, yurtsever tutsaklar yararlanamayacaktır. 

Yusuf Karataş’ın dediği gibi: 
“(…) Tek adam iktidarı döneminde: Uyuşturucu imalatçı ya da satıcıysanız, tecavüzcü, cinsel istismar suçu işlemiş biriyseniz, kadına yönelik şiddet uygulamışsanız, hırsızlık ya da gasp suçu işlemişseniz, yani çocuklara, kadınlara halka karşı suç işlemişseniz, iktidarın sizi affetmesini bekleyebilirsiniz. Ama eğer halka karşı suç işlemek bir tarafa tek adam iktidarının ülkedeki halklara ağır bedeller ödeten baskı ve savaş politikalarına muhalefet ettiğiniz için cezaevlerine atılmışsanız, (…) Affı aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Oysa dünyanın neresinde olursa olsun bir siyasi iktidar eğer “af” sözcüğünü ağzına alıyorsa inandırıcı olabilmesinin ilk koşulu kendisine karşı işlendiği iddia dilen ‘suç’lardan başlamasıdır. (…) Bu haliyle koronavirüs’ün cezaevlerinde yaratacağı tehdidi ortadan kaldırma ya da azaltma iddiasıyla yapılan ‘af’ düzenlemesi, tek adam iktidarının cezaevlerine doldurduğu binlerce siyasi muhalifini bir kez daha cezalandırma, onlardan öç alma düzenlemesi olarak anlam kazanıyor.” (Af tasarısı, tek adam iktidarının aynası, Yusuf Karataş, Evrensel Gazetesi, 27 Mart 2020)

Aklıselim, vicdan sahibi insanların şiddetle karşı çıktığı bu “af” tasarısı yasalaşmak üzeredir. Siyasileri de kapsaması için imza kampanyaları düzenlenmekte, İnsan Hakları Örgütleri, namuslu gazeteciler, sanatçılar aydınlar kamuoyunu uyarmaya çalışmaktadır. Çıkacak sesin gürlüğüne göre belki değişiklik olabilir umudu taşınmaktadır. 

Şair Arif Damar’ın dediği gibi:

“Karşı koymazsak eğer
tehlikededir günlük ekmeğimiz
bacamızın tütmesi tehlikededir
evimiz, aşkımız, çocuğumuz
pencerede saksı
kitap sevgisi, insan sevgisi
tehlikededir…”