Eğitim Sen; "6 yıl önce bugün, 1128 akademisyenin imzasıyla “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bir bildiri yayınlanarak savaşa karşı barışın, şiddete karşı diyaloğun, hukuksuz uygulamalara karşı evrensel hukuk normlarının sesi gür biçimde ifade edildi. Bildiri 10 gün boyunca imzaya açık tutuldu ve imzacı akademisyen sayısı 2212’ye yükseldi."

Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu Şube’de basın açıklaması düzenleyen Barış Akademisyenleri, hukuksuzca verilen ihraç kararlarından yıllar sonra Olağanüstü Hal (OHAL) Komisyonu’ndan gelen Anayasa’ya aykırı göreve iadenin reddi kararlarına değindi.

Açıklama şu şekilde;

Siyasal hesaplarla Türkiye’yi şiddet sarmalına sokanlar ise daha fazla güç, daha fazla nefret ve daha fazla korku düsturuyla toplumsal ve siyasal yaşamı abluka altına almakla kalmadı, siyasal tarihimizde eşi görülmemiş bir siyasi linç politikasını devreye soktu.

İmzacı akademisyenler, devletin en üst makamından gelen tehdit ve nefret söylemlerine maruz kaldı. YÖK, ÜAK, üniversite yönetimleri düşünce ve ifade özgürlüğünün en temel öğelerini ve akademik özgürlüğü yok sayarak, birbirleriyle yarışırcasına, söz konusu linç ve tehdidin bayraktarlığına soyundu. Üniversite yönetimlerinin desteğiyle linç bildirileri yayınlandı. Ulusal ve yerel medya organları, gazetecilik meslek ilkelerini ayaklar altına aldı. İktidarın gölgesine sığınmış bir mafya lideri “Kanlarında duş alacağım” tehditleri savurdu. Savcılar ise bu linci görmezden geldi ve nefretin yanında durarak, düşünce ve ifade özgürlüğünü yargılamaya kalktı. Böylelikle o dönemde resmiyet kazanmayan “tek adam rejiminin” adeta provası yapıldı!

OHAL ve yayınlanan KHK’ler

Bildirinin yayınlanmasından yaklaşık yedi ay sonra ve böyle bir siyasal iklimde, siyasi iktidarın “Allah’ın lütfu” olarak gördüğü 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. İlan edilen OHAL ve yayınlanan KHK’ler, sadece darbecilere karşı değil, siyasi iktidarın hukuksuzca giriştiği akademik tasfiye için de kullanıldı.

İlki 1 Eylül 2016’da yayınlanan 672 sayılı KHK ile olmak üzere 44 akademisyen ihraç edildi, arka arkaya yayınlanan 11 KHK ile 320’si sendikamızın üyesi olan toplam 406 imzacı akademisyen ihraç edildi. Ayrıca 822 akademisyene ağır ceza mahkemelerinde davalar açıldı, açılan 204 davanın tamamında imzacı akademisyenler 15 ay ile 36 ay arasında değişen sürelerde hapis cezalarına mahkûm edildi.

Prof. Dr. Füsun Üstel hakkındaki mahkûmiyet kararı 25 Şubat 2019’da kesinleşti ve Prof. Üstel 8 Mayıs 2019’da cezaevine girdi. Ancak Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, 26 Temmuz 2019’da “Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri” başvurusunda ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.

Bu kararın ardından ceza davalarının seyri değişti ve birinci derece mahkemelerde süren yargılamalar beraat kararıyla sonuçlanmaya başladı. Toplam 57 ayrı mahkemede açılmış olan 822 davanın en az 622’si AYM kararını takip eden bir yıl içinde peyderpey sonuçlandı ve sonuçlanan davaların tümünde beraat kararı verildi.

Ne var ki Anayasa Mahkemesi’nin imzacı akademisyenlerin lehine kararına rağmen akademisyenler üniversitelerindeki görevlerine döndürülmedi. Akademisyenler, yaklaşık 5 yıl boyunca OHAL Komisyonu’nda oyalandı ve bu uzun bekleyişin ardından da haklarında hukuksuzca “ret” kararları verilerek, yeni bir hak kaybına daha uğratıldı.  OHAL Komisyonu da Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını yok sayarak suç işledi.

Sivil ölü haline getirilmeye çalışılmıştır.

Unutulmamalıdır ki kısaca özetlediğimiz bu süreçte, her bir imzacı akademisyene ve ailelerine ayrı ayrı ve çeşitli düzeylerde insanlığın ortak değerlerini yok sayan acılar yaşatılmak istenmiştir. Hukuksuz diğer ihraçlarda olduğu gibi, akademisyenlerin de yurt dışına çıkışı yasaklanmış, iş bulmaları önüne “yasal” engeller çıkarılmış ve her biri sivil ölü haline getirilmeye çalışılmıştır.

Ancak sergiledikleri direnme pratikleriyle, barış akademisyenlerinin sözlerini söylemeleri, emek, demokrasi ve barışı ifade etmeleri ve öğrencileriyle “fiili” olarak buluşmaları da asla engellenememiştir.

Barış akademisyenleri, yaşamdan, barıştan yana bir tavır, üniversite ile toplum arasında kurulan çok güçlü bir demokratik bağdır.

Akademisyenlerin tasfiyesiyle yaşatılan baskılar ve acılardan geriye, onurlu bir entelektüel duruş, Türkiye’de barış ve demokrasi kültürünü güçlendirmek üzere göze göz ve dişe diş bir kavga, üniversiteyi üniversite yapan ilkelere, emek, demokrasi ve barış mücadelesine, insan hakları ve özgürlüklerine her koşulda sahip çıkma iradesi kalmıştır. Her ne kadar yaşanan hukuksuzluklar bitmese de, mücadelemizi kararlılıkla sürdürme azmimizden en ufak bir eksilme olmamıştır.

Eğitim Sen olarak, açılan disiplin soruşturmalarından yürütülen ceza davalarına; kurulan dayanışma akademilerinden maddi, hukuki ve uluslararası sendikal dayanışmaya kadar tüm örgütlü gücümüzü seferber ederek hiçbir üyemizin ve dolayısıyla imzacı akademisyenlerin de yalnız kalmaması için yoğun bir çaba sarf ettik, ediyoruz.

İnsandan, toplumdan ve doğadan yana üniversite anlayışımızla, OHAL Komisyonu’nun barış akademisyenleri hakkındaki ret kararlarını reddediyor, uzatmalı OHAL rejiminin siyasi iklimini birlikte değiştirmek üzere mücadelemizi daha da büyüteceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

Editör: TE Bilisim