Dünya tarihi egemenlerin ve onlarla mücadele edenlerin tarihidir. Egemenler egemenliklerini kurmak için kendilerine karşı olanları ötekileştirmişler ve yok etmeye çalışmışlardır. Bu nedenle tarih bir anlamda da hayalleri uğruna ölenlerin de tarihidir. Tarih boyunca özellikle popülist politikacıların iktidarları uğruna başvurdukları yöntemler şunlardır:

Huysuz Virjin

1-Bir kişiyi veya çoğunlukla bir kesimi farklılıklarına vurgu yaparak ötekileştirmek ve böylece dışlamak…

2-Toplum içinde ötekileştirilmiş ve dışlanmış olanı düşman etmek…

3-Bu ötekileştirme, dışlanma ve düşmanlaştırma sürecinde, başka birilerini de çevresine toplayarak aynılaştırmak…

4-Uygun buldukları yer ve zamanda aynılaşanları ötekileştirilenlerin üstüne saldırtmak. Ve böylece güç kazanmak ve iktidar sahibi olmak.*

İktidarlar için bahane bulmak zor değildir. En çok karşılaşılan ötekileştirme biçimi siyasal görüş farklılığıdır. Ancak bu durum ten rengi, ulusal-etnik köken, dinsel inanç, belli bir coğrafyaya ait olmak, cinsel tercih eğilimi, vs. gibi birçok nedene bağlı olabilir.

Yukarıdaki ötekileştirme nedenleri hemen tüm iktidarların uyguladığı yöntemlerdir. Her dönem iktidarlar kendinden olmayanları, kendi gibi düşünmeyenleri ötekileştirerek daha marjinal hale getirip, yok etmek ister. Böylece kendilerinin siyasi, ahlaki, ırksal ve cinsiyetçi normlarını herkese uydurarak dayatarak tek tip insan, tek tip toplum yaratmak ister.

Seyfi Dursunoğlu (Huysuz Virjin)

Bizim açımızdan da durum pek farklı değil. Ülke atmosferi ise uzun süredir farklı bir mecraya doğru gidiyor. Her alandan ötekileştirmeler uzun süredir devam ediyor Ve bu ötekileştirme ivmesi her geçen gün giderek artıyor. Hatta bu ötekileştirme uzun süredir “Ya sev, ya terk et” noktasına gelmiş durumda. Ya her şeyi beğenecek ve kabul edeceksiniz veya bu ülkeyi terk edip gideceksiniz. Yoksa her farklı düşünen veya farklı olan ötekileştiriliyor veya düşman ilan ediliyor. Dinsel, ırksal, sosyokültürel, cinsel, ulusal farklılığı olanlara artık rahat yüzü yok. Daha özgür yaşamak isteyen, daha farklı düşünen, kurumlar ve kişiler olmamalıdır. İşsizlik, geçim sıkıntısı, gelecek korkusu, doğanın talanı, kutuplaştırma, ekonomik, sosyal ve siyasal kriz, üniversitelerin medreseleştirilmesi, liyakatsızlık, gerçeği söyleyen bilim insanlarına açılan soruşturmalar, bilimsel intihalin artması, komşu ülkelerle çatışma, savaş kışkırtıcılığı gibi konular önemli değildir. Önemli olan ses çıkarılmamasıdır.  Oysa ki Yaşar Kemal’e göre: “Dünya binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir. O kültür bahçesinden bir çiçek eksildiği zaman insanlık eksilmiş olur.”

Huysuz Virjin’de bir ötekiydi ve ülkemiz kültür ve sanat bahçesinin nadide çiçeklerinden birisiydi. Önce ailesi tarafından ötekileştirilmişti. Ama yaptığı sanat kendisini çok güzel bir yere taşımış ve herkes tarafından kabullenilmişti. Kimse onun yaptığı işi, görünüşteki cinsel farklılık olarak değerlendirmemişti. O, o haliyle güzeldi. O kişiler veya toplum tarafından söylenmeyenleri söyleyen, aslında insanların yüzüne ayna tutan bir kişilikti.   Yalan söylemiyordu, kimseye yağ çekmiyordu, ahlaksızlık yapmıyordu. Elinde makası ile sahneye çıkıyor ve aslında insanların pinokyo gibi yalandan uzamış burunlarını kesiyordu.   Herkes de memnundu bu durumdan. Ve hoşlarına da gidiyordu. Peki ne olmuştu da televizyon programlarına artık çıkarılmaz olmuştu. Toplumu ve vatandaşı kendi yalanları veya gerçekleri ile karşı karşıya getirdiği için mi? İkiyüzlülüğümüzü yüzümüze vurduğu için mi? Gerçekleri dile getirdiği için mi? Yalan söylemediği için mi? Vs. vs. için mi? Yoksa kadın cinsiyetine bürünerek yaptığı program nedeniyle çocukların ahlakını "bozduğu" için mi? Mevcut yapı aslında bunların hiçbirinden hoşlanmamıştı. Ama elinde kendi mantığına göre suçlayacağı tek neden vardı. Kadın kimliğine girerek yaptığı programların çocukların ahlakını "bozduğunu" öne sürdü.  Çocuk taciz ve tecavüzlerine ses çıkarmayan ve bir kezden birşey olmaz diyen, yurtlarda çocuklara ne yapıldığı bilinmeyen durumlara karşı Huysuz Virjin tabii ki huysuzluk yapacaktı. Ve tabii ki bundan hoşlanılmayacaktı. Değindiği konular, yaptığı espri ve gülerek söylediği sözler aslında hoşa gidecek şeyler değildi. Asıl amaç cinselliğini bahane ederek ötekileştirmekti.

Huysuz Virjin, yaptığı programlarla dünyanın ender sanatçılarındandı. Gerçek sanatın bir tarafı huysuzluğa dayanır. Herhangi bir sanat veya sanatçı izleyicisini huzursuz etmelidir.  O da sanatçı kimliği ile bunu yapıyordu. Başlıkta ki sorumuza dönecek olursak Huysuz Virjin aslında bu nedenle huysuzdu. Tüm bu yukarıda saydığımız yalana, talana, vicdansızlığa, huzursuzluğa, lümpenleşmeye, arabeskliğe, dejenerasyona, ikiyüzlülüğe karşıydı. Bunları söylemesi ise zaten başlı başına bir huysuzluktu. Onun bu huysuzluğu başkalarını rahatsız etmişti. O yüzden öldükten sonra dahi troller tarafından ahlaksızca ötekileştirildi.

Her ne kadar yok dense de mahalle baskısının en güzel örneklerinden biridir Huysuz Virjin’in başına gelenler. 2007 yılından itibaren yaptığı televizyon programları ve sahne programlarına çocukların ahlakını bozduğu gerekçesiyle artık izin verilmemeye başlanmıştı.  O da ülkenin gidişatını artık sezinliyordu.  Ruhu uzun zamandır bu zamanın dinci, gerici, rantçı, yalancı, talancı ve soyguncu ruhu ile uyuşmuyordu. Bu nedenle o da yavaş yavaş kendi kabuğuna çekilerek anılarıyla yaşamaya başladı. Ölürken ve öldükten sonra dahi huysuzluk yapmıştı. Vücudunu tıp öğrencilerinin eğitimi için kadavra olarak bağışlarken, tüm mal varlığını da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine bağışlamıştı.  Yaşar Kemal’in dediği gibi ülkemiz ve dünyamızın kültür ve sanat çiçeklerinden birisi daha hoyratça yok edilmişti.

*Arzu Kök. Ötekileştirme. Blog yazısından alıntılanmıştır.

Editör: TE Bilisim