Bu haftaki yazımı dokuz senedir olduğu gibi kendime yazmak istedim. Ancak bir şey beni buraya getirdi yeniden. Bu hafta konu dönüp dolaşıp anne olmaya varıyor. İyi ki de öyle…

Yalnızca bir kez gördüğüm doktorun en kansızından 'çocuğunuz olmayacak' cümlesini duyduktan sonra saatlerce yürüdüğümü hatırlıyorum. Şimdi bu da nereden çıkmıştı. Hani anne olmak için birkaç zıbın, biberon, uykusuz geceler yeterliydi. Sütüm gelirdi herhalde, tek derdim oydu. Mama yerdi hiç olmazsa, yeter ki mutlu bir çocuk olsundu. Şimdi kilometrelerce yürürken gel anlat kendine bunların hesapsızlığını. Peki, nasıl söylenirdi? Al sana planladığın uykusuz geceler.

Bir bu anı hatırlarım en çok. Bir de transfer sırasında yaklaşık 10-15 kadınla aynı odada beyaz ameliyat önlüğüyle bekleyişimizi. Tüp bebek süreci zordur. İğneler, ilaçlar, bekleyişler ama en çok da gelgit umut. Ne hikayeler vardı o odada. Bazılarının aslında hiçbir sorunu yoktu, psikolojikmiş, çok takıyorlarmış… Kiminin kaçıncı ameliyatıymış, biri tutmuş, çok küçükmüş, düşmüş… Kiminin hiç embriyosu kalmamış. Bu şu demek. Odada bir telefon var ve herkes kolunda serum için açılmış sancılı damarıyla bekliyor. Telefon çalıyor ama sırayla değil. Embriyona göre… Telefonun her çalışı anneliğin kalp atışı. Canlı embriyonunuz kalmadı haberi gelirse, giyinip kalan hayatınızı yeniden onarmanın yolunu gözetiyorsunuz. Ya da benim gibi beklemesi gereken blast embriyonuz varsa, 2 gün daha beklemeniz gerekiyor.

Nasıl olur. Şimdi günlerdir bekliyoruz bir umut, 2 gün ne demek biliyor musunuz sözü kolay gelenler… Uykusuzluk, boşluk, yokluk, boş bakışlar ama şükür. Şükür çünkü o odadan gözünüzün önünde başka bir şans veya yokluğa yol alan kadınlar vardı. O gün orada tanışırsınız ve telefon numaralarınızı paylaşırsınız hiç düşünmeden. Çünkü transfer sonrası 12 gün sonra aramak Allahın emridir. Kardeş gibidir o an o tek ve benzer hikayesini bildiğiniz kadın. Ve eğer 12 gün önce telefonunuz çalar da, adı belirirse ekranda, gözünüzün yaşarması saniyeliktir boğazda düğüm eşliğinde.

Transfer esnasında görürsünüz bebeği, embriyoyu yani. Doktorlar, hemşireler kendi varlıklarını kenara koyar ve ses tonlarını sizin kalp ritminize uydurarak dua ederler. Duyduğum en güzel duaydı. Sonra tamam işte. O birkaç saniyede hayatınız değişebilir, ya sizinledir ya değil o güzel şey. Biz şanslı olan taraftık. Zeynep o sene Anneler Gününde doğdu. Her şeyi unuttururcasına en büyük hediyeydi… 2. Çocuğumuz da aynı haftada.
Anneler gününü kutlarım içimden her sene o güzel annelerin, biriktirdiğim tüm anılarıyla, o güzel kadınların. Annelik zordur derler ya bir çırpıda ezberden. Yok yahu. Anne olmak bavulundaki her anısıyla, deneyimiyle bambaşka.
Günümüz kutlu olsun…

Editör: TE Bilisim