Sabah koşa koşa görevinin başına gitmişti hastalar kapısının önündeki çok beklemesin diye. Oysa, İnsanlar, hastalanmasın hayatlarını kaybetmesin diye covid-19 salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağı vardı. Ama yine de anneler, babalar, kardeşler birer birer ölüyordu. Aşı için gelen bebekleri bekleyecek onların boyunu, kilosunu ölçecek, zihinsel ve motor gelişimlerini kontrol edecekti.

Sağlıklı birer evlat dünyaya getirmeleri için takiplerini yaptığı gebeler vardı. Kronik hastalıkları nedeniyle kontrol için veya biten raporlu ilaçlarını yazdırmaya gelen yaşlı amca, tonton nineleri vardı. Gerçi ortalığı kasıp kavuran son hastalık nedeniyle insanlar biraz korkudan biraz da yasak nedeniyle pek evlerinden çıkmak istemiyorlardı ama zorunlu kalıp aile sağlığı merkezine gelenlerde az değildi. Hatta bazı kurumlar çoktan evden çalışma sistemine geçmişti. Doktor bey her sabah olduğu gibi o gün de mışıl mışıl uyuyan yavrularını usulca yanaklarından öpüp sorumluluklarını yerine getirmek için görevinin başına gitmişti.

Salgın başlayalı bir aydan fazla olmasına rağmen sağlık müdürlüğü hastalıktan korunmaları için maske, eldiven, siperlik, dezenfektan gibi kişisel koruyucu donanımları da göndermemişti. Piyasadan temin etmeyi düşünmüş ama fahiş fiyatlarına rağmen alacak malzeme bulamamıştı. Yer yarılmış da koruyucu malzemeler içine girmişti. Elinde tektük bulunan eksik koruyucu ekipman ile aksıran öksüren hastalara karşı önlem almaya çalışıyordu.

Günlerdir korktuğu şey başına geldi. Bir ter basmış ateşi yükselmişti üstelik eklem ağrıları ve öksürük de vardı. Kendini çok halsiz ve bitkin hissediyordu. Hastanenin yolunu tuttu, testlerini yaptırdı. Covid 19’la ilgili PCR testi pozitif çıktı, akciğer tomografisinde yaygın buzlu cam manzarası görüldüğü için hastaneye yatırıldı. Durumu kötüleşince yoğun bakıma alındı. Nefes alamıyor, aldığı hava ona yetmiyor boğulacak gibi oluyordu. Artık umudunu kaybetmişti zar zor yapabildiği konuşma ile “çocuklarım daha çok küçük, onlara bakarsınız değil mi?” diyebildi. Herkesin salgından korkup evinde kaldığı bir dönemde o hastalarına bakmaya devam etmişti. Ne için?

Başkaları ölmesin diye…

Hastanede nöbetler gittikçe ağırlaşıyordu mevsim normallerine göre gelmesi gereken hasta sayısı iki katına çıkmıştı. Acildeki 24 saatlik nöbetler sırasında bazı günler 400-500 hasta bakıyordu. Üstelik sadece acil polikliniğinde çalışmıyordu. Bazen boğaz sürüntüsü alma bazen de covidli hasta takip nöbeti tutuyordu. Boğaz sürüntüsü nöbetinde günde 500 ile 1000 arasında sürüntü alınıyor, Covid hasta takip polikliniğinde ise günde 200’den fazla Covid 19 pozitif hasta muayenesi yapılıp tedavisi veriliyordu. Üstelik bu iki alan Sağlık Bakanlığı rehberlerine göre yüksek riskli bölgeler sınıfına giriyordu. Buralarda 15 dk bile kalmak hastalık riski taşıyordu. Hastane ses sisteminden yapılan her mavi kod anonsunun hayatını kaybeden yeni bir hastanın ölüm haberi olduğunu biliyordu. Resmi ağızdan yapılan hasta sayısı ve ölümlerle ilgili açıklamaların doğru olmadığını çok net görebiliyordu. 25 kişilik acil ekibinde 5 doktor tüm tedbirlere rağmen coronaya yakalanmaktan kurtulamadığı için onalrın nöbetlerini de tutuyorlardı. Hastalığın başlangıç dönemlerine göre daha kötü bir duruma gelinmiş, son günlerde Covid servislerinde ve yoğun bakımlarında boş yatak bulmak da çok zor bir hal almıştı. Nöbetten çıkıp eve gittiğindeyse neredeyse bayılıyordu. Daha 24 saatlik nöbetin yorgunluğu çıkmadan ertesi gün yeni nöbet başlıyordu.

Evde 88 yaşında KOAH’lı bir babası vardı. Hastalanmaktan da korkmuyor değildi ama oralarda birilerinin nöbet tutması gerektiğini inanıyordu. Onun için birkaç ay önce kalp krizi geçirmesine rağmen izin ve rapor talebinde bulunmamıştı. Biliyordu ki kendisi olmazsa arkadaşları bir eksik çalışacak işyükleri de viral yükleri de artacaktı. Zaten bu ay 3 acil hekimi iş yoğunluğu nedeniyle istifa etmiş, bir hekimde emekliye ayrılmıştı. Üstüne üstlük 4 hekim arkadaşı da son on gün içinde hastalığa yakalandığı için çalışamaz durumdaydı. Kendine ne zaman sıra gelecek diye beklemeye başlamıştı. Bu iş bile bile ladesti. Eğer hastalanırsa sağlık personeli olması nedeniyle diğer hastalar gibi 14 gün değil 7 gün sonra yapılacak iki test negatif çıkarsa işbaşı yapması gerekiyordu. Bütün çevresi emekliye ayrılmasını öğütlüyordu. Ama O hekimliğin bütün zorluklarına rağmen ısrarla çalışacağını söylüyordu. Ne için?

Başkaları ölmesin diye…

Binlerce hekim ve sağlık çalışanı kendi canlarını tehlikeye atarak geceli gündüzlü, hiç durmaksızın çalışıyor. 42 doktor ve 98 sağlık çalışanı bu uğurda yaşamlarına, anne-babalarına, kardeşlerine, çocuklarına veda ettiler. Hem de hiçbir beklentileri olmadan. Tüm bunlar ne için?

Başkaları ölmesin diye…

Editör: TE Bilisim