Bazen bir yerlerde çok yorgun düşersiniz ve bir adım daha atacak mecaliniz kalmaz, olduğunuz yerde bırakırsınız kendinizi.

Ayaklarınız sizi taşımaktan vazgeçmiştir artık. Öyle anlarda vazgeçersiniz ilerlemekten. Uzaklar daha bir uzak görünür gözünüze ve akıl almaz bir şekilde soyutlanmak isterseniz hayattan. Uçan bir halınız yoksa ve ışınlanma hala icat edilmediyse, pelerini olan bir masal kahramanınız da yok ise tek kurtarıcınız yine yorgun düşen ayaklarınız. İlerlemek istiyorsanız eğer biraz dinlenip bir müddet sonra yeniden kalkmalısınız ayağa.

Malum ilk düşmeden sonra kimse kalkamasaydı, şimdi sürünen yaratıklara dönüşmemiz muhtemeldi. Gece de tüm karanlığıyla örtseydi üzerimizi, gölgelerimiz karanlığa karışınca farkımız kalmazdı birbirimizden. Sonra şükretmek lazımdı verilenlere, alabildiklerine ve hala küçük adımlar olsa bile ilerliyor olabilmemize! Yeni bir kapıdan girebilmek için eskisini kapatabilmeli insan.

Örtülü kapılar arkasından daha zordur bakmak. Yol diye gidilen ama dönmeyi bir türlü beceremeyen şehirlerarası bir yolculuktu benim hikâyem. Şimdi tek sarıldığım şey gelecek. Acılarla dolu geçmişim ve bu geçmişten bugüne sızan hayal kırıklıklarım beni geleceğe doğru bir adım daha atmaya zorluyordu. Darağacında sallanan umutlarımın altına bir sandalye koymayı başarmıştım şimdilerde.

Ya sonra? İnsan merak ediyor gelecek ne getirecek! Hayattan öğrendiğim tek bir şey varsa oda asla gardını düşürmemen gerektiği, neyin nerden geleceğini asla bilememe gibi bir özrümüz var. Hadi şimdi dağılın, çünkü yazdıklarım bir öğretinin cümleleri altında ezilip yok oluyor.

"Bu neden hep benim başıma geliyor?” diyorsan,
Bir Şaman öğretisi şöyle der:
“Ders; sen öğrenene kadar devam eder.”

Editör: TE Bilisim