Döşeme mahallesi… Çarçabuk yerleştirilen yaşamlar. Sokakların içinde gezinirken o dikine, güçsüz sütunlarla karşılaşırım korkusuyla atıyorsun adımlarını.

Bir bakış der ki; 'beni su gibi sev. En saf haliyle kabul et. Şarap gibi değil, zihnini yumuşatan ve bir kahve değil sakinleştiren. Soğuk bir içecek değil hislerine serinlik veren. Su gibi diyorum. Sana her şeyiyle iyi gelen.' İşte bu yüzden yürürken dar sokaklarda, aklınıza gelirse dokunmak yaş almış evlere, nasıl su gibi bir yolculuğa çıktığınız anlaşılıyor. Önceyi çok da düşünmeden ve nereye gittiğini hiç bilmediğin- bir yolculuk. Sığınmak gibi, mülteci olmak… Artık her evde yaşanan. Ve aslında nereye gidersen git bir eşini bıraktığını bilmenin garantisiyle, bir tür hayalet etki.

Şimdi… Sokağın tam ortasında dur. Kal öyle. Bak dört yaka da gözlerinde. Neredeyse 150 yıl geriye gidiyorsun. Özenle seçilmiş kıyafetlerin içinde yaşamlarına yetişmeye çalışan insanlar var. Kimi çiçeklerini suluyor, kimi uykusuz, erkenci, nohut mayasında beklemiş simitlerini satılmaları için giydirme telaşında. Aklı hep geçmişte kalmış koca bir mahalle dolusu sanatçının yer aldığı bir film. Bir kuş gibi izleseniz o ruhu, iki günde karpuz kabuğundan bir gemi yapabilirsiniz belki.

Kulağında Sadece Aşıklar Hayatta Kalır filminden Charlie Feathers çalsın, Can't hardly stand it. Sonra Jasmine Hamdan'dan devam etsin. 'Hal ' Dilini ve ne dediğini anlamadan çok etkilenilen o şarkıdan.

Arnavut, Boşnak, Giritli, Ermeni, Türk, Kürt… ' mezhep' sözcüğünü bilmeden kalkıp yürümek zorunda kalanlar. Mezhep, yoldur oysa, gidiştir, rotadır, yolculuktur aslen.

İşte bu yüzden her birinin müziği başka türlü çalıyor. Evlere dokununca daha iyi hissediyorsun. Bir yandan seni çocukluğuna götürüyor, çatıdaki anten mesela… Kaç yaş frekansı acaba? Hangi kanalları çekiyor sende? Birinde ailen ev sahibi net. Diğerinde hayal kırıklıkları. Sonra aşkların…

Seslere gülümseyerek karşılık veriyorsun. Çok tanıdık. Her farklı dil aynı tonda ulaşıyor sana.

Kafanı kaldır üşenme. Bak, evlerin balkonlarına nasıl da özenilmiş. İki sandalye atılmış sohbetler. Kadın sohbetleri sürerken aşağıdan geçen delikanlının bakışı çarçabuk ulaşabilsin diye, engin yapılmış balkonlar. Kadının güzelliğine eşlik etsin diye inceden dokunmuş. Aklındaki yazının sırlandığı zamanlar…

Hem evdeki en güzel hediyeliği yerleştirmek nedir pencere kenarına. Bir de bir Salkım Söğütse komşun, aşkla bakarsın dünyaya. İnsanlar daha genç ağaçlardan. Sevgililer salıncağı erken kursun diye elini çabuk tutmuş ağaçlar. Bir tür dudaktan kalbe hikayesi… Kolay mı canım hem çık ağaç tepesine elmanı yiyerek, cıvılda aşağıdakilere bir kuş gibi. Çalıkuşu…

Bilmem niye? Köpeklerin hepsi aylak. Sadık Hidayet kaleminden çıkmış gibi. Aylak köpekler, kendisini gölgesine tanıtmak isteyen insanlar arasında. Senden kaçmayı bırak, hikayene eşlik ediyorlar. Zaten bir yerde kediler ve köpekler insanlardan kaçmıyorsa orada yaşayabilirmişsin. Ben bir asır yaşayabilirim.

4 cadde, çokça dil ve soluk ortasında büyülenmişken, gözlerini açıyorsun. Tıpkı babası Şarlo'nun kızına öğüdü gibi… Sokağın büyüleyici güzelliğine kapılıp kanatlandığın sırada, o şey seni ayaklarının yere basması için zorluyor. “ Halkın nasıl yaşadığını bilmelisin. Açlıktan bitkin düşmüş, yoksulluktan ve soğuktan titreye titreye dans edenleri de …” sözleri kulaklarında, uzaklaşıyorsun gitmen gereken yere, tadı damağında bir ezgi 'yanlızlığım'…

https://www.habereguven.com/kodlama-ve-robotik-egitim/
https://www.habereguven.com/aynadaki-sahmeran/
https://www.habereguven.com/zeytin-dagi/
Editör: TE Bilisim