Boşanma Davalarının Sosyolojik ve Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi Boşanma; Toplumumuzun Kanayan yarası gibi gözükse de aslında...

Boşanma Davalarının Sosyolojik ve Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi

Boşanma; Toplumumuzun Kanayan yarası gibi gözükse de aslında hukuki açıdan evliliğin yasal olarak sona ermesidir.

Yıkmak kolaydır yapmak zordur...

Ama kanunda sayılan zorunlu unsurlar ve kişilerin hayatının birlikte sürdürebilmesinin artık imkansız olduğu anlarda eşlerin birbirine karşı boşanma davası açması makuldür.

Şiddetin olduğu, kişilerin birbirine karşı saygısının olmadığı bir ortamda elbetteki yetiştirilen çocuklarda sağlıklı yetişmeyecektir.

Ama tahammül edilebilir bir ortak yaşam varsa evliliğin sürdürülmesi, çocuk da varsa bencil olmayıp çocuğun bir aile ortamında büyümesinin sağlanması, Ebeveynlere yakışır saygı ortamının aile içerisinde oluşturulması gerekir.

En başta kişinin kendisi ile ailesiyle, çevresiyle sağlıklı bir iletişim kurabilmesi gerekir.

Toplumun çekirdeği olan aile de bu sağlıklı iletişimi sürdürebilmelidir.

Birbirlerine karşı doğru dili kullanan, anlayışı elden bırakmayan, saygılı olan ve aralarında etkili bir iletişim bulunan eşler elbette ki uzun süreli bir evliliğe imza atacaklardır.

Türk toplumunun genelini değerlendirdiğimizde sadece eşlerin değil ailelerin de birlikte evlendiğini görüyoruz.

Anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek ailenin dışarıdan çok fazla uyarana maruz kaldığını, bunun bir gelenek olduğu anlayışının değişmediği bir ortamda,  kayınvalide ve kayınbabaların evlere müdahale etmesi, çocuklarının büyük birer ebeveyn olduğunu farkına varmamalarından kaynaklanan bir çok problem daha sonra boşanma davası olarak karşımıza çıkıyor.

İki kişi arasında çözülebilecek problemler ailelere yansıdığında olaylar daha da büyüyor,

Ya da dışarıdan müdahalelere katlanamayan kadın ve erkek eşlerin arası açılıyor, evlilik ego savaşına dönüşüyor.

Boşanma davalarında en çok rastlanan sebeplere baktığımızda; şiddetli geçimsizlik,  şiddet, geçim sıkıntısı, aldatma, dışarıdan müdahalelerin olması, eşiyle ailesini aynı evde yaşamaya zorlayan erkek eşlerin olması, kaynana gelin çatışmalarının tatlıya bağlanamaması, hakaret, güven sarsıcı hareketlerin bulunması, evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeme gibi sebeplere rastlıyoruz.

Günümüzde en yaygın boşanma şekli anlaşmalı boşanmadır.  Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin açtığı davayı kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır Ve hakim tarafları bizzat dinleyerek İradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirirse boşanmaya karar verir.

Çekişmeli boşanma davası ise daha uzun süren bir süreçtir. Kanunda sayılan özel ve genel sebeplere dayalı olarak çekişmeli boşanma davası açılabilir.

Özel boşanma sebepleri kanunda sınırlı sayıda sayılmıştır.

Özel boşanma sebepleri: TMK 161 Zina Sebebiyle boşanma, TMK 162 Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleri ile boşanma, TMK 163 Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme sebebiyle boşanma, TMK 164 Terk sebebiyle boşanma ve TMK 165 Akıl hastalığı sebebiyle boşanmadır.

 

Genel boşanma sebepleri sınırsız sayıda sayılabilir.

Türkiye açısından boşanma davaları istatistiklerine baktığımızda büyükşehirlerde yaşayan kişilerin kırsal kesime oranla daha fazla boşanma davası açtığını,

Kentlerde genelde kadın eşlerin, kırsal kesimlerde ise genelde erkek eşlerin boşanma davasını açtığını görüyoruz.

Hiç şüphesiz, birçok farklı nedeni olan boşanma olgusundan hem kadınlar hem erkekler hem de çocuklar etkilenmektedir. Eşlerin boşanması kaçınılmaz ise çocuğu olan anne babaların, çocuk için el birliği ile çocuğun bu durumdan en az zararla çıkmasını sağlayacak şekilde bilinçli ve birlikte hareket etmesi gerekir. Boşanma öncesi ebeveynin çocukla iletişimi nasılsa boşanma sonrası da aynı şekilde olmalıdır. Öncelik çocuktur. Çocuğun etkilenmemesi için psikolojik destek de alınmalıdır.

Son zamanlarda medyada da sıklıkla şahit olduğumuz gibi, boşanma sürecinin şiddetle sonuçlanmaması için bir dizi tedbir alınmalı; halihazırda toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik kazanımlar olan İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası ve ulusal yaptırım ve tavsiye mekanizmaları tam anlamıyla uygulanmalı; psikolojik destek kanallarından kadınlar, çocuklar, erkekler de yararlanmalıdır.