“Ve unutmayalım ki bu dünya öküzün ya da kapitalistlerin ya da onların hizmetinde olan siyaset&cc...

Ve unutmayalım ki bu dünya öküzün ya da kapitalistlerin ya da onların hizmetinde olan siyasetçilerin boynuzları üzerinde durmuyor.

Bu dünya işçilerin, emekçilerin elleri üzerinde duruyor.

Onların sayesinde ilaca, ekmeğe, giyinme ve barınma imkânına sahip oluyoruz.

Ve koronavirüs günlerinde riske rağmen çalışan yine onlar. “

adil okay

BU DÜNYA ÖKÜZÜN BOYNUZLARI ÜZERİNDE DEĞİL

İŞÇİLERİN ELLERİ ÜZERİNDE DURUYOR

"Bir insanın zenginliği birden fazla insanın yoksulluğu,

bir ülkenin zenginliği ise birden fazla ülkenin yoksulluğu üzerine inşa edilmiştir.“[i]

 

Sabahları genellikle 07 sularında kalkarım. Kendime kahve hazırlar balkona çıkarım. Günün uyanışını, sabah yürüyüşüne çıkanları, işe gidenleri, yürüyüş esnasında köpek ve kedilere mama dağıtan teyzeleri ve yıllardır sokağımızı süpüren işçi kardeşimi izlerim. Çöp arabası çok daha erkenden geçtiği için nadiren gördüğüm olur. Sonra okumaya ve not almaya başlarım.

Dün gece geç yattığım halde bu sabah çok erken kalktım. Saate baktım henüz 05.00. “Eyvah” dedim “geri de uyuyamam ne olacak şimdi.” Neyse aynı rutini erkene aldım. Kahvemi alıp balkona çıktım. Birkaç dakika sonra çöp arabası geldi. Aracın arkasına asılı duran iki işçi inip, görüş açımda duran İki büyük çöp konteynerini boşaltı. Eldivenleri ve maskeleri vardı. İyi bari diye kendimi avuttum.

Koronavirüs salgını üzerine gecikmeli olarak başlayan “evde kal” uyarıları sonucu, sabah yürüyüşü yapan yaşlı amcaları ve kedilerle köpeklere mama dağıtan teyzeleri artık görmüyorum. Tabi bu “evde kal” sloganı da çalışmak zorunda olan, evde kalırsa maaşları ödenmeyip açlığa mahkum olacak insanlara şaka gibi geliyor. Örneğin halk arasında “çöpçü” diye anılan temizlik işçisi bir kardeşimiz var. Salgına rağmen çalışmak zorunda olan emekçilerden. Onu her gün sokağımızı süpürürken görmeye devam ediyorum. Evimiz birinci katta olduğu için bazen göz göze gelebiliyoruz. Ara sıra “günaydın, kolay gelsin” dediğim oluyor. O da “sağol abi… “diyor. İşte bu çöpçü kardeşimle ayrı bir duygudaşlığım var. Zira 12 Eylül darbesinden sonra sürgün yaşamak zorunda kaldığım Paris’te, açlık yıllarımda ben de bir süre çöpçülük yapmıştım. Ondan olmalı. Bu gün yetişemedim meslektaşıma ama yarın sabah ona balkondan seslenmeyi planladım. “Çay kahve ister misin?” diye soracağım. Muhtemelen “hayır, sağol abi…” falan diyecektir. Ama moral olacaktır en azından. Ben yine de ya isterse diye umutla, sevgiyle ona kâğıt bardak ve yanında küçük bir çukulata hazırladım.

Bir de simitçimiz var. O daha geç saatlerde “simitçiii, taze, gevrek simittt…“ diye bağırarak dolaşıyor. Ondan da birkaç simit alacağım. Valla yiyeceğimden değil… İşleri kötülemiştir. Çöp toplayıp dönüşüme katkı sağlayan ve evine 10- 20 TL götüren çocuklar gibi. Onlara da çalışma yasağı getirildiği söyleniyor ama sayıları azalsa da halen gördüğüm oluyor. Onların saatleri yok. Her an her yerde karşıma çıkıyorlar. Eldivenleri, maskeleri var mı diye dikkat ediyorum. Eldiven var ama maske yok. Eskiden eldivenleri de yoktu. Kırık cam parçalarını çöpe atarken onları düşünür, çöp karıştırırken elleri kesilir bu çocukların diye düşünür, kırık cam parçalarını kat kat gazeteye sarar öyle atardım.

Sebze arabası geçmez oldu bu aralar. Sütçü ise haftada bir gün kapımızı çalmaya devam ediyor.

Onlara, yani başta temizlik personeline ve tabi diğer sektörlerde halen çalışmaya devam eden her yaş grubundan işçilere “evde kal” demiyor kimse…

Sağlık çalışanlarına, bilim insanlarına denmediği gibi.

Onlar olmadan bir yaşam düşünülemiyor.

O halde onları da alkışlayalım.

Ve unutmayalım ki bu dünya öküzün ya da kapitalistlerin ya da onların hizmetinde olan siyasetçilerin boynuzları üzerinde durmuyor.

Bu dünya işçilerin, emekçilerin elleri üzerinde duruyor.

Onların sayesinde ilaca, ekmeğe, giyinme ve barınma imkânına sahip oluyoruz.

Ve bu gün koronavirüs günlerinde riske rağmen çalışan yine onlar.

                                               ***

Bir aforizmamla başladım sizinle muhabbete, Fikret Başkaya’nın yaşadığımız günleri, felaketin müsebbibini özetleyen “Koronavirüs veya şeyleri yerli yerine koyabilmek!” adlı makalesinden bir alıntıyla bitireyim:

Bu günlerde korona virüs pandemisi denilenle, dünyanın nerdeyse her tarafı küresel hapishaneye dönüştürüldü. (…) Artık sıkıyönetim, olağanüstü hâl de  ‘küreselleşti… Bu bir çöküş halidir ve çöküş söz konusu olduğunda artık geri dönüş imkânı yoktur… Aslında bu salgın,  kapitalizmin tarihsel ömrünü tamamladığının, potansiyelini tükettiğinin  habercisi… Artık dünyayı yıkıma sürükleyenlerden hala çözüm bekleme aymazlığından da kurtulma zamanı gelmiş olmalıdır…[ii]

 

[i] Adil Okay Aforizmalarından.

[ii] Koronavirüs veya şeyleri yerli yerine koyabilmek! – Fikret Başkaya. ozguruniversite.com.