Geçen hafta Dr. Figen Demir Kardeş’in yazısı beni çok etkiledi. Okumamışsanız buradan okuyabilirsiniz. Kesinlikle haklı olduğu noktalar var. Aynı zamanda da biz “Z kuşağından” beklentileri de var görüyorum. Umut öyle bir şey sonuçta.

Benim de ayni beklentilerim var bizim nesilden, bende bizden umutluyum, bende dünyayı yeşertebileceğimize inanıyorum. Bilgiye olan açlığımız, her bilgiyi hemen elimizin altında bulabilmemiz, farkındalıkları olan ve bir o kadar da farklılıkları olan bir nesiliz bence. Belki de daha cesaretliyiz değişim istemeye, ses çıkartmaya ve özellikle medyanın bunun üzerindeki etkisi paha biçilemez. Şimdi şu an biri devrim yapsa 2 saniye sonra sosyal medyaya, haberlere düşer olay. O kişi yalnız kalmaz, hemen yanında bir topluluk oluşur birkaç saat sürmeden.

Z kuşağı artık her şeyi evden, elindeki telefondan ya da bilgisayarından yapabilecek yerde. Bu bilginin içine doğmuşlar çünkü. Bunu da artıya çevirmeyi çok iyi biliyoruz. Dediğim gibi tek bir kişi ayağa kalkınca anında haberdar olunabiliyor, artık 1 kişi haksızlığa uğradığında susacak yer bırakmıyoruz belki de. Her mecrada bunu dile getiriyor ve yazıya döküyoruz.

Aynı zamanda sorguluyoruz da. Alınan eğitimlerin bir önceki nesillerin fırsatlarına göre çok daha iyi olması, zorlu bariyerlerle karşı karşıya gelip her türlü sınava girip elenerek eğitimimizi tamamlamamız da cabası. Bundan 20 sene önce özgeçmiş diye bir şeyin varlığından çok küçük bir kesim haberdarken şu an lise öğrencilerinin bile özgeçmişleri var. Bir önceki nesiller özgeçmişlere bakılmadan, eğitim ya da tecrübelerine bile bakılmadan işlere alınırken şu an da eğitimini tamamlamış çok bilgili gençler işsiz ve/veya “işçi” statüsünde çalışıyor.

İşe girebilmiş çoğu kişinin müdürü ise lise mezunu. Diploma ve sertifikalarının kitap basabilecek kadar fazla olduğu kişiler işsiz, diplomasızlar patron. O kadar çok parası olan insan varken pandemi döneminde birçok genç eğitimine 2 sene “zorunlu” olarak, şartları el vermediği için ara vermek zorunda kaldı.

İnsan haklarının daha da gündemde olduğu, her gün yeni bir kız çocuğunun, kadının tacize uğradığı, öldürüldüğü sabahlara uyanırken yetkililerin de her 5 senede bir “gerekli” ve “azami” eğitimlerini tamamlamasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Bir yerlerden torpili var diye işe alınanlardan değil de bileğinin hakkıyla bir yere gelemediğimizden bunlar. Bizden öncesi öyle bir sistem yaratmış ki, araya sıvışamıyoruz bile. Z kuşağını kabullenmeyen Akdeniz ülkeleri beyin göçünün yaşandığından, gençlerin tatminsiz olduğundan bahsediyor.

Ülkeleri, bilgilerini ve başarılarını onurlandırmak yerine gençlere tatminsiz deyip sahip çıkmıyor ve magazin haberlerinden bahsediyorsa, bu gençler beyin göçü yapmasın da ne yapsın?

Engelli tuvaleti olmayan, engelli girişi olmayan yerlerde beni görebilirsiniz mesela, içerde birilerine söyleniyorumdur. İnsan hakkı bu çünkü. Engellinin özgürlüğü kısıtlanıyor.

Bunları hep sorguluyoruz, bu kişilere hep “sana oy yok” diyoruz.

Bir ülke düşünün kanalizasyon tadilatı yapacak diye evinizin önünü kazıyor, evinize bırakın arabayı yürüyerek bile gidemiyorsunuz, üstüne üstlük 1 ay sürebilecek iken bu çalışma 4 ayı geçiyor, bir de üstüne üstlük yıkılan yol kısmı tamir edilmeyip yenilenmeyip öyle çukur halinde sadece üstü toprakla örtülerek bırakılıyor. Hem de anayolda!

Bir ülke düşünün ülke yetkililerinin, yöneticilerinin birbirlerini açık ve net bir şekilde tehdit ettikleri, yetmezmiş gibi mafyanın da tehdit ettiği, sadece koltuk sevdası ve nasıl daha çok para yerim dediği günleri olsun.

Bir ülke düşünün, hükümeti daha fazla para ve oy alsın diye gençlerini satan;

Bir ülke düşünün, kimsenin bilgisine bakmayıp sadece torpiline ve kimi tanıdığına bakan;

Bir ülke düşünün, hükümeti sadece halkına hayatı zorlaştıran;

Bir ülke düşünün, her hükümetin parası bittiğinde para basıp ülkeyi daha da yaşanmaz hale getiren;

Bir ülke düşünün, katilleri sokakta gezerken düşünenleri, yazarları, mühendisleri, doktorları hapiste olan;

Bir ülke düşünün, polisi suçluları katilleri tacizcileri yakalamak yerine bir çitin arkasında çembere 50 km/h mı girilmiş yoksa 80’le mi diye halkını gambazlamayı bekliyor.

Bu ülke ütopik bir yerde değil, hemen ayaklarımızın altında. Pasaportunun bir yükümlülüğü olmayan, baştakilerin kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan, gençlerine hiç sahip çıkmayan, yedikçe yemek isteyen, tek derdi oturduğu koltuk olan, fikir özgürlüğü, konuşma özgürlüğü olmayan, fikrimizi beyan ettiğimizde acaba beni tutuklarlar mı korkusuyla yaşanan, herhangi bir kortejde yer alındığında bir daha asla ve asla ne kendisi ne de ailesinden birinin devlette işe alınmadığı bir ülke.

Çok uzakta değil, hemen ayaklarımızın altı burası. Ticari yönde gelişmişler ama bakın, bu yönlerini yok sayamayız. Ticari beyinler çok güçlü, halkımı nasıl daha iyi soyarım diye düşünüyorlar. Hep bana hep bana derdinde. Her şeye zam, asgari ücretlere zam yok, emeğin karşılığını vermek yok. İş olanağı sağlamak ya da destekçi olmak yok.

Güvenebilecek ne polisimiz ne devlet insanlarımız ne de başka bir mecra var. Ne yapsın bu kuşakta bu sistemlerde barınsın sorarım sizlere?

Sesimizi çıkarıyoruz, çıkarmaya devam edeceğiz, biz oy vermedikçe bir gün oradan ineceksiniz, bir gün elinizdeki yetki sizde olmayacak, işte o zaman düşünün nasıl gençlerin yüzüne bakacağım diye. Ülkesinde sürgünde yaşarmışçasına yaşayan onlarca insan bir gün gelecek hakkını alacak, bunu yaratmak için, bizden sonraki X kuşağı bu sistemde kaybolmasın diye susmuyoruz. Varız, var olacağız, bizlerden ümitliyiz!

Editör: TE Bilisim