Zühre (IV)

Sofia’nın hayat hikayesini dinlerken aklına tek bir soru geliyordu Zühre’nin; Sofia için ne yapabilirim? Anlamlandıramadığı bir şekilde sadece onu bir kez gördükten sonra ona karşı bir his doğmuştu içinde. İkinci görüşünde ise bu his artık çok kuvvetlenmişti. Zühre, Sofia’ya bir daha arkasını dönmeyeceğim ve kendisinden kaçmasına izin vermeyeceğim diye düşündü.

Gideceği, gezeceği yerleri hiç düşünmeden Sofia’nın peşine takıldı. 11 yaşında küçük bir kız çocuğu ve 29 yaşında genç bir kadın, Kabil’in sokaklarına vardılar. Zühre en son sabah bir dilim ekmek yediğini hatırladı ve acıktığını anladı, muhtemelen Sofia ondan daha da açtı.

“Aç mısın?” diye sordu Zühre.

“Evet, ama iş bulmam gerek yemek için vaktim yok hem param da.” dedi Sofia.

Zühre, bir insanın kendini geliştirme olanağına engel olunmaması gerektiğini çok iyi biliyordu. Aynı zaman da kişinin hayattaki derslerini almasını önlememek gerektiğini de iyi biliyordu. Sofia’ya baktığında çok kararlı genç bir kız görüyordu, muhtemelen devrim yapacaktı yaşayabilirse. Yaşayabilmesi ve sesini duyurabilmesi için elinden gelen her şeyi yapmak istedi Zühre, fakat çok iyi biliyordu ki yardım eli diye uzatılan el bazen insanın gelişmesini engelliyordu. Bu yüzden yolda yürürlerken yolda gördüğü bir fırından çabucak 2 sandviç aldı.

Fırından çıktığında Zühre yine Sofia’yı kaybettiğini düşündü. Onu hiçbir yerde göremiyordu. 2 dk’da nereye gitmişti? Nereye gidebilirdi? Karşıdaki dükkândan çıktığını ve dümdüz yoluna devam ettiğini fark etti son anda Zühre. Ne kadar da dik kafalı bir çocuk ne bekliyor ne de arkasına bakıyor ve kararından da vazgeçmiyor diye düşündü Zühre. Sofia’ya yetişmesi için koşması gerekmişti. Yanına vardığında ona sandviçlerden birini uzattı. Sofia’nın bir sorusu Zühre’yi ağlama yağmuruna tutmaya yetti.

“Karşılığında ne yapmam gerek?”

Karşılığında ne yapmam gerek…

11 yaşında bir çocuğun bunu soruyor olması, bu soruyu bilmesi, kim bilir kaç kez daha öncesinde bu soruyu sormuş olması. Bir lokma için neler yaptığı hepsi Zühre’nin boğazında sıralandı ve boğazı düğümlendi. Yutkunamadı. Başladı ağlamaya. Kendini tutmak istese de, Sofia’ya acımıyordu bu şekilde anlaşılmakta istemiyordu. Zühre, sadece bu sisteme, Sofia’ya bu soruyu sordurtacak sisteme, insanlara ve hayata öfkesinden ağlıyordu.

Sofia’nın kendisini yanlış anlamasına zaman vermeden, “sadece 10 dk oturup konuşalım” dedi Zühre.

10 dk boyunca daha önceden hazırlamadığı, aklına bile gelmeyen şeyler çıkmıştı Zühre’nin ağzından. Kendi bile inanamadı bazısına. Zühre, Sofia’ya yardım etmek istiyordu. Sesini duyurması için, bir birey olması için, eğitim alması için, çocukluğunu yaşaması için. Ona verdikleri eğitimlerden bahsetti, hoş Sofia okuma – yazma biliyordu. Fakat her türlü eğitimi de almak istiyordu. Ona kendisiyle kalabileceğini söyledi Zühre, ekibinden kimseye sormadan. Büyük bir yurt odası görünümlü çadırda kaldığını unutmuştu o an belki de. Hatırlayınca, hayır diyeceklerini sanmıyorum diye düşündü derlerse de elbet bir çözüm bulurum dedi kendi kendine. Sonuçta birçok çocuk için yuva yaratmışlardı.

Sofia, işlemek istediğini ve kendi kendini geçindirmek istediğini sayıklayıp duruyordu. Aynı zamanda anlamamıştı Zühre’yi; neden ve nasıl karşılıksız bunları teklif edebilirdi? Kalacak yer, su, yemek, eğitim. Bunların hepsi zenginlikten öte gibi duyuluyordu Sofia’ya. Zühre vazgeçmeden, usanmadan karşılığında hiçbir şey istemediklerini fakat sadece okuyacağına dair söz vermesini istemişti.

Cevap bile vermeden yerinden kalktı Sofia. En azından sandviçini yedi diye düşündü Zühre. Yürümeye devam ettiler sessiz bir şekilde. 20 dk kadar yürüdükten sonra Sofia durdu ve Zühre’ye dönüp; “tamam” dedi. Zühre sevinçle ve istemsizce Sofia sarıldı. Anında izin almadığını fark etmişti ki, Sofia’nın da ona sarıldığını fark etti. Yine de yanlış anlaşılmak istemiyordu.

“Sana izin almadan sarıldığım için özür dilerim Sofia” dedi ve ekledi “kendi vücudunun hakimiyeti sendedir kimse sen izin vermedikçe sana dokunmamalıdır, tekrardan özür dilerim sevincime hâkim olamadım” dedi.

Birlikte bir sonraki otobüse binerek ekibin yanına varana kadar pek bir şey konuşmadılar, zaten Sofia kitabına gömülü bir şekilde devam etmekteydi yolculuğuna. Ekibin yanına vardıklarında Zühre, Sofia’ya sınıf diye ayırdıkları yeri gösterdi ve oraya bakmak isterse gidip göz atabileceğini söyledi. Sınıf diye ayırdıkları kısım, sadece üstünde sacdan yapılmış bir çatı vardı ve oturacak yerler bulunuyordu. Tabii birkaç kitap, oyun ve kâğıt kalem de cabası. Sofia sınıfa bakmakta iken Zühre’de ekibin başı olan Sahra ile konuşmaya koyulmuş ve durumu anlatmıştı. Neyse ki bu durumda bir sakınca yoktu ve şanslarına Zühre’nin ranzasındaki diğer yatak zaten boştu. Gördüğü sınıftan etkilenen Sofia sevinçle Zühre’nin yanına doğru geliyordu o an, Zühre hemen Sofia’ya ranzasını, ekibin alanını gezdirmeye ve göstermeye başladı.

Sofia, genellikle sabahları ekibe lojistikte, yemek pişirmede, eşyaları düzenleme de yardım ediyordu, eğer çadırda yapacak hiçbir şey bulamazsa kitap okuyordu sınıf vaktine kadar. Zühre ile aralarında bir bağ oluşmuştu, iki dost gibi değil de abla kardeş gibi daha çok. Sofia’da fark etmeden, Zühre gibi akşamüstlerini, geceleri yıldızlara bakmayı ve hiçbir şey yapmadan oturup sadece dinlemeyi sevmeye başlamıştı.

Aylar bu şekilde geçerken, Zühre her ne kadar aile, arkadaş, iş baskısına rağmen geri dönmeyi düşünmemişse de Sofia için ve onun eğitiminin daha ileriye gidebilmesi için dönmelerinin daha iyi bir seçenek olacağını düşünmeye başlamıştı. Bu düşüncesini ekiplerinden arkadaşları ve ekibin kurucusu olan Sahra ile konuştuğunda çoğu ona mantıklı olduğunu fakat muhtemelen Sofia’nın pasaportu olmadığını ve onu yurt dışına çıkarmanın ne kadar zor olduğunu açıklamıştı. Tek çare pasaportu olmasıydı, fakat pasaportu olması yine Sofia’yı Zühre ile çıkmasına izin verilmezdi. Bir şekilde Zühre ile bağı olmalıydı.

Zühre, avukat arkadaşlarına sordu, mütemadiyen Kabil’e gidip ne yapması gerektiğiyle ilgili araştırmalar yaptı. 1 ay kadar sonra, eğer Sofia’yı evlat edinirse onunla birlikte yurt dışına çıkabileceğini öğrendi.

Bu işlerin kolay olmayacağını biliyordu fakat 1,5 seneyi de düşünmemişti Zühre. Öyle demişti UNICEF’teki kadın. Uzun zaman alabilir. Önce Sofia’nın kaydı, sonra ailesinin vefatı, sonra Zühre’ye verilecek olan velayeti. Uzun bir süreç olabilirdi. Zühre, yine de vazgeçmedi fakat önce Sofia’ya danışacaktı. Gerçekten o da bunu istiyor muydu?

Sofia başka bir ülke görebilme olasılığını hayalinde canlandırmaya başlamıştı bile. Gerçek bir okul, annesinin gittiği gibi. Belki de annesi gibi gazeteci ya da muhabir olabilirdi o da. Aynı Zühre gibi hem de. Bu hayalleri daldığında cevap vermediğini fark etti Sofia. Cevabını Zühre’ye sarılarak verdi.

Zorlu ve uzun bir süreç ardından İstanbul’a vardıklarında Sofia bu kadar gürültü, kalabalık, güzellik, kocaman binalar ilk defa gördüğünü düşündü. Bu koskoca yerde ister istemez kaybolma korkusu ile Zühre’nin elini çok daha sıkı kavradı. Zühre’nin ise aklında tam olarak 2 senedir işlemediği ve sıfırdan başlamak için tekrardan sisteme ayak uydurması gerektiği düşüncesi vardı. Neyse ki eski çalıştığı gazete işine geri dönebileceğini söylemişti. Şansına eski dairesi de boştu ve hemen yerleşebilirdi.

Tam olarak sıfırdan başlamak sayılmaz diye düşündü Zühre yine bir Eylül akşamüzeri kahvesini yudumlarken. Bu sefer yalnız değildi masanın diğer ucunda Sofia’da vardı. Birlikte adım attıkları İstanbul artık Zühre içinde aynı değildi. Bu hayatta daha fazla sorumluluğu vardı artık. Birini yetiştirecekti, üstelik bir kız çocuğunu. Onun bir birey olması, olabilmesi için elinden ne geliyorsa yapmayı göze almıştı.

Balkonunda içtiği en son kahve de bir huzursuzluk vardı Zühre’nin bundan tam 2 sene önce 11 Eylül’de. Şimdiyse, onlarca insana yardım etmiş olmanın verdiği huzur ve bu dünyaya devrim yapacak bir kadın yetiştirmenin yolunda olduğunun verdiği gururla içiyordu kahvesini.

Son…

Yazarın notu: Unutmayın! Bir çocuk gülerse, tüm dünya güler.

Bir çocuk yetiştirmek hele ki de bir kız çocuğu yetiştirmek mühim meseledir. Adaletsizliklerin, ayrımcılığın, haksızlığın, şiddetin en mağdurları maalesef onlardır. Öyle bir yetiştirilmeli ki, adaletsizliğin, ayrımcılığın, haksızlığın, şiddetin hep karşısında dimdik durmalı! Dimdik duran bir kız çocuğu yetiştirmek, insanlığın her gün daha iyiye gitmesi için bir umuttur.

Hatırlayın; Kadın hakları, insan haklarıdır!

Buse ÖZKAN; Öykü- Zühre (I)

Buse ÖZKAN; Öykü/Zühre (II)

Buse ÖZKAN; Öykü/Zühre (III)

Editör: TE Bilisim