Corona (Okumuzsanız hatırım kalır!) Gündem hep sıcak, asla soğumayan bir kor gibi sürekli ateşi harlıyoruz. Kimi şehitlerle, ki...

Corona (Okumuzsanız hatırım kalır!)

Gündem hep sıcak, asla soğumayan bir kor gibi sürekli ateşi harlıyoruz. Kimi şehitlerle, kimi virüslerle, kimi kötülüklerle, kimi alınan yanlış kararlarla! Düzen hiç değişmiyor.

Soyut kararlar alıp somut zararlar görmekten yorulmayan bir memlekette ayak durmaya çalışanlardan sadece biriyim ben. Bu kez daha çok yara aldık, biz düştükçe üstümüze toprak örtmek isteyenlerde o oranda arttı.

Ne gripler ne virüsler gördüm bir kahvenin hatırı kadar olan hayatımda. Domuz gribine yakalanmadığım için şanslıydım. Böyle bir hastalıkla anılmak istemezdim doğrusu.

Ama şöyle bir istatistiklere göz gezdirirsek Avrupa’da 16 bin 556 kişi domuz gribine yakalanmış, ama 34 kişi ölmüş. Dünyada bu sayı 99’da kalmıştır.

Kuş gribi ise Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) verilerine göre, 1 Haziran 2009 tarihine kadar kuş gribinden ölen sayısı 436 ama telef edilen hayvan sayısı yüz binlerce.

Hani SARS hastalığı vardı ya? Yetişkinlerde görülen üst solunum yolları enfeksiyonu? Hani milyonları yok edecekti? Ölü sayısı 167

Peki ya bu hastalığı önlemek için üretilip satılan ilaçlar kaç milyon dolarla ölçüşüyor. Bide bu yetmezmiş gibi büyük ilaç tröstlerinin (aynı sanayi dalında çalışan işletmelerin yatay birleşmeleridir.) sağlıklı insanlara ilaç satmak üzere geliştirdikleri pazarlama taktiklerini, doktorlara yönelik manipülasyonları, tıp kongrelerinin sağlık otoritesi kabul edilen kurumların ilaç üreticileriyle çıkar ilişkilerini, kolesterol, yüksek tansiyon gibi bazı risk faktörlerinin başlı başına birer hastalık olarak markalaştırıldığını ve 500 milyar dolarlık cirosuyla dünyanın üçüncü en büyük sektöründe dönen dolaplar tabii ki öyle bir çırpıda anlatılamaz.

Yazarken bile devreleri yanan biri olarak gündelik risklerimizin, ölümcül hastalık olarak adlandırılıp adlandırılmayacağına karar veren üst düzey uzmanlardan çoğu da, size ilaç satmaya uğraşan şirketlerin bordrolarından besleniyorlar bilin istedim.

Amaç insan sağlığını düzeltmek olsaydı, yeni hastalıklar üretmek yerine mevcut hastalıkları iyileştirmek olmaz mıydı?

Sorumun yanıtını alayım!

Cevap yok mu?

Peki öyle olsun! Bizim su ve sabunla geçmeyecek hastalıklarımız var. Mesela hepimiz potansiyel kanser hastasıyız ama çözüm yok, ilaç yok, yardım yok, düzen yok, düzülen var.

Bizleri şuna inandırmaya çalışıyorlar: "Aslında hepiniz hastasınız"...

Her gün 300’den fazla çocuk ve ergen AIDS’le ilgili nedenlerden dolayı ölüyor. (UNICEF: HIV’lı çocukların ancak yarısı yaşam kurtarıcı tedaviden yararlanabiliyor.) Her yıl on binlerce kişi araba kazalarında can veriyor.

Her yıl dünyada yüz binlerce insan cinayete kurban gidiyor. Her yıl binlerce insan veremden hayatını kaybediyor.

Niye? Çünkü ilaç şirketleri ve onların beslemeleri, AIDS, Verem, ne bileyim ben kızamık, kabakulak ya da açlıktan para kazanmıyorlar!

Şimdi de büyük tehdit CORONA, ölen sayısı sürekli artmakta, medya inanılmaz bir gündemle korkuyu üzerimize salmakta. Kolonya alın yoksa ölün, maske alın yoksa ölün, suya sabuna dokunun yoksa ölün, bunları yapmadınız madem okulları kapatıyorum evinizde oturun ölün, ama ekonomi duracak çalışan aile okula gitmeyen çocuğu kime bırakacak? Banane siz ölün, 0-6 yaş çocuğunun çalışan aileleri izin alamadıkları için risk gurubunda olan 65 yaş üstü anneanne ve babaannelere bırakacak, tatil niyetine evde olanlar bunu fırsat bilip orda burada gezecekler? Olsun bizim bir yerlerden para almamız lazım, siz ölün…! Peki, aldığınız para zarar verdiğiniz miktarı karşılayacak mı? Diyelim ki karşıladı bu zarar gören kişi ya da kuruluşlara yansıyacak mı?

Sen onu düşünme öl yeter!

Biz zaten gelmeyen çocuğun ödenmeyen parasını personele ödemek zorunda olduğumuz için öldük. Artan maliyetlerde gücümüzün alamadığı yeterli ve düzenli beslenme ihtiyacımızı karşılamayarak öldük, sınırda askerimizi koruyamayarak öldük, hatta sınırlarımızı açtığımız da gelen kontrolsüz insanların bulaştırdığı hastalıklarla öldük.

Binayı sağlam yapmayan Müteahhitin yaptığı evlerin altında kalarak öldük, kömür dağıtılacak diye üçyüz metre yerin dibinde yıkanmadan üstümüze toprak döküldüğünde öldük, cahillerin yaktığı otellerde canlı canlı yanarak öldük, fikirlerini öldüremediğimiz gençleri asılırken gördüğümüzde öldük, memleketimizde canlı bombalara kurban edilerek öldük, sonra sokakta birbirimizi ne için dövdüğümüzü bilmeden bir daha öldük, hak ararken malum de birde hakkımız yenilirken öldük. Gelecek kaygısı taşıyarak ruhsal halimizi bozup delirerek öldük, intihar ettik öldük, çocuğu, kadını, garibanı kısacası insanı koruyamadığımız için öldük. Ekonomimiz çöktüğü için, çocuğumuza bir kitap alamadığımız, özel okullara para bulamadığımız, kendimize sağlık satın alamadığımız için öldük. Su ve sabun kötülükleri kalpten temizleyemediği için bir daha bir daha öldük.

Daha kaç kez ölmemiz lazım gömülmek için, biz böyle ölmüyoruz ya bari bir füze atın.

Gülay MORGÜL