Levent VEZİROĞLU ile Pelin ÖZER UZ söyleşisi

Deniz, rüzgar ve yelken

Bunların hepsinin bana toptan hissettirdiği şey o özgürlük duygusu.

Levent VEZİROĞLU: Adana aslında bir bütün coğrafya, oradaki kültürün çok derin olduğunu düşünüyorum.
“Ben bir yazar değilim. Yazmayı sevdiğim, kendimi iyi hissettiğim için yazıyorum.”

Kişileri en güzel arkadaşları anlatır. Levent Veziroğlu'nu da en iyi Nebil Özgentürk anlatmış. ' Arkadaşlarının iyi arkadaşlarından, iş aleminin de güzel abilerinden, güzel kardeşlerindendir. Mülkiye'den Sayıştay'a, Hazine Müsteşarlığı'ndan Amerika'da IMF Temsilciliğine bürokrasinin çarkları arasına sıkışmamaya çalışan bir bürokrat, aynı zamanda yönetirken de mutlu olan bir insan, mutluluğu da işini yaparken tadan, mutluluğu yakınlarına aktaran bir iş insanı. Şapkasından yemek veya finans değil de çok da edebi bir eser çıkardı.' Çocukluğundan bahsetmek istiyoruz biraz da. Kanalda yüzmüş mü mesela onu soralım.

Pelin ÖZER UZ: Kanalda yüzdünüz mü gerçekten?

Levent VEZİROĞLU: Yüzdüm tabi yüzmez miyim? Yaklaşık 10 yaşından sonra kanala çok yakındı evimiz, Baraj Yolundaydı. Kanal evin yaklaşık 200-300 metre ilerisinden geçiyordu. Okul yolumun üzerindeydi. Yazları abimle kaçıp kanalda çok yüzdük. Babam hiç istemezdi. Biliyorsunuz aslında kanalda yüzmek tehlikelidir, alttan çıkan yosunlar hemen dibe çekebilir. Biz çok da dinlemezdik açıkçası. Akşam eve geldiğimizde babam anlardı bizim kanalda yüzdüğümüzü, bir yöntemi vardır onun. Kolunuzu uzatırsınız, parmakla bir çizik atar, eğer beyaz bir çizgi oluşursa bilir ki kanalda yüzmüşsünüzdür. Ondan kaçmak pek mümkün değildi. Azarı işitirdik ama yüzmekten de geri kalmazdık.

Levent VEZİROĞLU

Pelin ÖZER UZ: Biraz ailenizden bahsetmek istiyorum. Işıklar içinde uyusunlar. Likya güneşi olsun annenizin üstüne doğan. Anneniz, 1942'de Likya'nın yaylalarında doğmuş, öğretmen okulunda okumuş, 42 sene eğitimcilik yapmış, öğrenmeyi öğretmiş. Babanız da tiyatro eğitimi alan bir İngilizce öğretmeni. Çok etkileri olmuştur üzerinizde.

Levent VEZİROĞLU: Her ikisinin de eğitimci tarafı çocuklarına yansıyor. Çocuklara biraz daha yakın oluyor tabiki. İkisinin de benim üzerimde etkisi çoktur. Kararlarımı alma sistematiğinde özellikle çok etkisi olmuştur. Özgürlükçü bir kadındı. Okuduğu için okutan bir kadındı. Ben de onun sayesinde çok okuduğumu düşünüyorum. Selçuk Altun'ın söylediği gibi bir 'kitapçoksever' olabilirim, birçok insanın da özellikle yeni neslin de çok sevmesini istiyorum. Kendi çocuklarım da dahil buna. Çünkü geçen gün bir yerde okudum. Eğitimin temel parçası, eğer yeni nesle okuma alışkanlığı vermezseniz mutlaka eksik kalıyor. Okumak sanırım eğitimin en önemli parçalarından bir tanesi.

Pelin ÖZER UZ: Yazarken de örnek oluyoruz değil mi?

Levent VEZİROĞLU: Bu kişisel bir şey. Evet, özenebilirler, etkilenebilirler ama biraz biriktirdiklerinizle bağlantılı. Ben elbette isterim çocuklarımın da benim gibi yazmasını. Ama ben çok amatörce yazıyorum açıkçası. Ben bir yazar değilim. Yazmayı sevdiğim, kendimi iyi hissettiğim için yazıyorum. Kariyerimi hiçbir zaman yazma üzerine kurgulamadım. Yazmayı gerçekten seviyorum. Okumayı seviyorum. Biriktirmeyi seviyorum. Sonra bir gün bir yerde o biriktirdiklerimi paylaşmaya karar verdiğim için yazmaya başladım. Bunda Nebil'in çok büyük etkisi vardır. Çünkü biz Nebil'le aynı apartmanda oturduk İstanbul'da, sohbetlerimizde bana hep cesaret vermiştir. Sen mutlaka bu anlattıklarını yazmalısın. Sen bir hikaye anlatıcısısın şeklinde bana bir yaklaşımı oldu. Dolayısıyla benim yazma macerama Nebil'in katkısı büyüktür. Bazen birilerinin sizi arkadan ittirmesine ihtiyacınız oluyor.

Likya-Işıklı Aşklar Ülkesi , Levent Veziroğlu - Fiyatı & Satın Al | idefix

Pelin ÖZER UZ: Bence kelimeler kitapta kazınmış diyebilirim. Siz her ne kadar mütevazi yaklaşsanız da. Ben çok etkilendim. Madem Nebil ÖZGENTÜRK'den bahsettik. Siz aynı yakanın çocuklarıydınız. Güneşin çocuklarıydık diyorsunuz. Timur SAVCI, Menderes SAMANCILAR, Nebil ÖZGENTÜRK ve siz. Hatta Nebil ÖZGENTÜRK çok güzel söylemiş ' Aynı portakal ağacına baktık, aynı yazlık sinemalarda geceledik, aynı duvar diplerinde bilye attık, çelik çomak oynadık, Tommiks, Teksas , Çelik Bilek okuduk. Karacaoğlan, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Yılmaz Güneylere aynı kadim kentte selam durduk' demiş.
Levent VEZİROĞLU: Adana aslında bir bütün coğrafya, oradaki kültürün çok derin olduğunu düşünüyorum. Ve yaşlarımızın birbirine yakın olması sebebiyle de bir çok insanla aynı yaşam zamanını paylaştığımızı düşünüyorum. Çelik çomak da bunun içerisinde, portakal çiçeğinin kokusuyla büyümek, Nisan ayı geldiğinde o kokuyu içine çekmek de böyle bir şey. Aynı şekilde yemek kültürünün iliklerinize işlemesi de böyle bir şey. Adana ilginç bir coğrafya gerçekten. Kültürlü insanların fazlasıyla çıktığı bir yer, sinema olsun tiyatro olsun edebiyat olsun müzik olsun. Sanatın bir çok alanında. Ahmet UTLU ile birlikte bu insanların neden ADANA'dan çıktığına dair yolculuğu yaşamak ve buna dair bir şeyleri üretmenin peşindeyiz. Belki bir gün bunu da hayata geçiririz.

Pelin ÖZER UZ: Peki ben de beylik bir laf edeyim. Yeme içmenin merkezi Adana'dır diyebilir miyiz sizce?

Levent VEZİROĞLU: Köklerimizi hiçbir zaman inkar edecek durumda değiliz. Yemek kültürünü dünyanın neresinde olursam olayım oraya taşıdım zaten. Hayatımın bir döneminde yeme içme maceramın yapı taşları da çocukluğumda o kültürün içerisinde büyümemden kaynaklanıyor. Çünkü ben kalabalık bir ailede büyüdüm. Bir çıkmaz sokağın içerisinde halamlar amcamlar kuzenler şeklinde büyüdüğümüz bir ortamda temel konu insanların yaşamında yemekti. Sabah kahvaltısında öğlen yemeğinde ne yenileceği, öğlen yemeğinde akşam yemeğinde ne yenileceği konuşulan bir aileden geliyorum. Aralarında sürekli iyi yemek yapma rekabeti olan insanların arasında büyüdüm. Hangi yemeğin yapılacağı değil hangi yemeği kimin daha iyi yapacağı tartışması söz konusuydu. Ama ilginçtir ki ben yemeğe ilgi duymakla birlikte üniversitede Ankara'da Mülkiye'de okumaya gidene kadar çok da fazla kendim yemek yapmışlığım yoktu ama sonrasında yemek yapmaya başladım ve yemek kültürü üzerinde durmaya başladıktan sonra kendimi daha çok içinde buldum. Hatta şöyle bir anım var. Amerika'da mastıra gittiğimde üniversitenin bir uluslararası yemek festivali vardı. Festivalde üniversitede bulunan ülke ve milletlerden kendi stantlarını açmaları isteniyordu. Ben gittiğimde Türk Öğrenci Derneği başkanı oldum orada. Washington'da bulunan Türk restoranlarından destek isteyeceğiz festival için dediler. Amerika'da Türk mutfağının gerçek temsilcileri pek yoktu. Biraz Amerikalaştırılmış yemekleri sunan restoranlar mevcuttu. Ben baktım ki onlara Türk kültürünü çok doğru temsil edemeyecekler. İş başa düştü. Kolları sıvadım, bütün yemekleri kendim hazırladım. Dolayısıyla insan o yemek kültürünü istediği her yere götürebiliyor beraberinde.

Pelin ÖZER UZ: Kitabınızda da bahsetmişsiniz Küçük Prens'ten. Sayılardan bahseder kitapta. Sizin de ' Sayılar ve İhanet' diye ilkokulda yazdığınız bir öykü ile başlamış sanırım yazım yolculuğunuz.

Levent VEZİROĞLU: Aslında sayılarla aram hep iyi oldu. Sayıların büyüsüne çocuk yaşta kapıldım. Sayılar arasındaki ilişki setlerini, ilişkileri çözmeye ve bunun eğlenceli bir yönü olduğuna inandım. Sonrasında bunu yazımla birleştirdim. Tabi ki ilkokuldaki çocuk aklımla bunu ' Sayılar ve İhanet' adına ilkokulda kurguladığım bir öykü ile anlattım. Yazdığım romanda da farketmişsinizdir. Sayılar üzerine kurgulanmış bir sistematik var. Sayıların bir takım sırları var. Henüz o sırları çözen çok olmadı açıkçası. Ben bu kitabı yazdıktan sonra ilkokul öğretmenime ulaşmaya çalıştım. Kitabı göndermek istedim. Beceremedim. İlkokul öğretmenimin kızı bana ulaşınca kendisine kitabı gönderdim. Bundan kısa bir süre önce de öğretmenim beni aradı. Belki hayatımın en önemli konuşmalarından bir tanesiydi. ' Öğretmenlik hayatımın en iyi hediyesini sen verdin Levent ' demesi beni çok mutlu etti. Demem o ki, yeter ki doğru yönlendirilsin, çevremizdeki herkesin bize katkısı var.

Pelin ÖZER UZ: Kitabınızda babaanneniz Çakır Şerife size diyor ki ' seni zeytin suyuyla büyüttüm. Sen tam bir delicesin. Çünkü zeytinin ekilmeden kendiliğinden yetişenine denir delice. Zeytin bizim oralarda aydınlığın simgesidir. Gecenin karanlığında ışıldar, yapraklarının şekli ışığın kırılmasına sebep olur ve yansıma yapar. Geceleri zeytin ağaçlarına bakarak yolunu bulabilirsin. Sen de seni takip edenlerin feneri olacaksın karanlıklarda. Hiç yorulma. Hiç yılma emi Kadasını aldığım.

Levent VEZİROĞLU: Babaannem bir Arap kadınıydı. Bilirsiniz Adana'da sabah kahvaltılarında zeytin salatası yenir. Dolayısıyla kendisinden öte suyunu severdim çocukluğumda. Bilge bir kadındı. Zeytin hakkında söyledikleri birebir bu kelimelerle olmasa bile bana ' Delice ' demesi, kitapta gerçek olan bölümlerden bir tanesi.

Pelin ÖZER UZ: Aynı zamanda babaanneniz 'üzüntün dibe vurduğunda ve kendine hakim olamadığında dağlara zeytin dik. ' der miydi?

Levent VEZİROĞLU: Ağaç dikmek insanı rahatlatan ve kendini iyi hissettiren bir şey. Dolayısıyla sadece zeytin değil birçok ağacı toprağa dikmenin verdiği keyfi fazlasıyla yaşadığımı düşünüyorum. Çünkü şöyle söyleyeyim yazları kelebekler vadisi tarafında bir yerde yaşıyorum ve oradaki toprağa her türlü ağacı dikip bir şekilde o zevki tatmaya çalışıyorum. Yetiştirmek, büyütmek, bir yerlere getirmek sadece insan için değil, bitkiler ve çevremizdeki diğer canlılar için geçerli. Önemli olan onlara gözü gibi bakmak.

Pelin ÖZER UZ: Kitabınız 'Likya Işıklı Aşklar Ülkesinde benim çok sevdiğim bir ayrıntı geçer. Halikarnas Balıkçısı Azra Erhat'a defterlerce aşk mektubu yazmıştır. Halikarnas Balıkçısı'nın Aganta Burina Burinata diye bir kitabı vardır. Bu bir gemici nidasıdır. Bir geminin denize açılma anını ve gemiye hız kazandırılması gereken anlarda yelkenlerin kullanılması gerektiğini anlatır. O sırada yelken rüzgarla dolar. Levent Fransızca Rüzgar anlamına gelir. Bir Levent olmak denize yakın olmayı mı gerektirir.

Levent VEZİROĞLU: Sanıyorum evet. Bazen isimler insanların kaderlerini de belirleyen şeyler olabilir. Her ne kadar arkasında mistik bir durum olsa da. Levent Türkçe'de de denizci demek aslında. Denize olan tutkum çocuk yaşlarda başladı. Hayatımda bir yelkenli teknenin üstünde olabilir miyim düşüncesi çocuk yaşlarda başlamakla beraber büyük bir hayaldi benim için. Çünkü yelkenli bir tekneye binebilmek bizim dönemimiz için büyük bir aşamaydı. Bunu becerdikten sonra o yelkenlinin üzerinden hiç inmek istemedim. Rüzgarın gücü, denizin size hissettirdikleri ve bütün bunların ötesinde size bir tane duyguyu sürekli aşılıyor. O da özgürlük. Hayatınızın birçok yerinde olmayan o özgürlük duygusunu denizde doyasıya yaşıyorsunuz. Deniz, rüzgar, yelken… Bunların hepsinin bana toptan hissettirdiği şey o özgürlük duygusu. Sanıyorum o yüzden de o duygunun peşinde koşuyorum.

Pelin ÖZER UZ: Ben burada nefes alıyorum dediğiniz bir yer var mı?

Levent VEZİROĞLU: Faralya, Kelebekler vadisi. Likya yolunun başlangıcı bir nokta. Hem Akdeniz'in Egeyle birleştiği bir yer. Bunu söylemek çok acı ama el değmemiş bir yer. İnsan elinin değdiği yer bir süre sonra bozuluyor. Gittiğim zaman kendimi çok iyi hissediyorum. Likya Işığını görüyorum, kral mezarlarını, Akdeniz'in mavisinin her türlü tonunu görüyorum. Meis Adası bir de. Bu iki yer yaratıcılığımın tetiklendiği, kendimi özel hissettiğim iki özel yer diyebilirim.

Pelin ÖZER UZ: Bir Don Kişot gibi… Sabah kalktığında farklı hissediyor kişi ancak. Gecenin günahlarından bahsediyorsunuz kitabınızda. Gecenin günahlarını gündüzün aydınlığıyla temizleme işi. İçi kararan bakır tencereye benzetiyorsunuz. İnsanı yavaş yavaş zehirlediğini. İnsan bazen kalbini alıp o kararan yerleri temizlemeli mi?

Levent VEZİROĞLU: Keşke bunu becerebilme kabiliyetine hepimiz sahip olabilsek. Kararan yerlerimize bir bez alıp, kalaycının bakır tencereyi parlattığı gibi temizleyebilsek. Ama hayatta bunu pek karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Bazen o kararan yerler kara olarak kalmalı. O da başka bir bakış açısı. O zehri de yavaş yavaş içmek bir başka felsefi yaklaşım diye düşünüyorum. Bazen pencereleri açıp havalandırmak da gerekebilir.

Pelin ÖZER UZ: Çok teşekkür ederim kıymetli vaktinizi bize ayırdığınız için. O zaman en son çıkan ışığı kapatsın.

Editör: TE Bilisim