Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, bugün yayımlanan köşesinde tek adam rejimi eleştirisinde bulundu.

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, bugünkü yazısında, “Sanırım biz en büyük yanlışı, sivil-siyasal dengesini bozmakla yaptık. Siyaset her şeyi sünger gibi içine çekince, denge filan da kalmadı. Denge yoksa zaten adalet de olmaz” ifadelerini kullandı.

“Aslında batı demokrasilerinde, gücün tek elde toplanmaması için ‘yasama, yürütme, yargı’ birbirinden bağımsız, üç ayrı yapı idi. Başkanlık sistemi ile biz bunun gerçekleşeceğini zannederken tam tersi oldu” diyerek sistem eleştirisi yapan Dilipak, devamında şunları kaydetti:

Toplumdaki ‘karizmatik lider’ arayışı

"Toplumdaki ‘karizmatik lider’ arayışı, her şeyi tek kişiye bağladı. Bu yapılarda din tek kişiye bağlanınca o kişi kutsal bir kimlik kazanıyor. Eş zamanlı devlet de kutsanıyor. Aslında Westfalya Anlaşması, ulus devlete geçerken, bu kutsal devlet ile seküler devletin arasındaki çatışmayı sonlandırmak, ruh ve beden ikilemini bir dengeye kavuşturmak, paylaşım ve işbirliği için yapılmıştı. Laiklik bu şekilde, yine meşruiyetini İncil’den alan bir kurum olarak hayat buldu. Tapınakçılarla Masonlar arasındaki ilk ayrışma da bu şekilde ortaya çıktı.

İslam Dualist bir inanca sahip değil. Vahdet söz konusu. Vahdetin kendi içinde sorun çözücü ve düzenleyici birçok kavramı ve kurumu var. İslam toplumunu Hristiyan batının kalıplarına sokmaya çalışınca olan oldu. Bana kalırsa o ‘tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak’ sloganında gizli bugünkü sorunlar. Aslında hepsi devletin içinde mündemiç. Devleti de tek kişinin iradesine bağlarsanız bu ister istemez, tek parti örneğinde olduğu gibi tek parti ve tek adam rejimi olacaktır. O iradeyi eleştiremez, sorgulayamaz, onun iradesinin aksine, o öldükten sonra bile bir işlem yapamazsınız.”

"Yeni normal dönemde, böyle giderse ne sivil, ne siyasal kalacak"

Öte yandan, “Yeni normal dönemde, Allah korusun, böyle giderse ne sivil, ne siyasal kalacak zaten” diyen Dilipak, “Covitokrasi döneminde sivil ve siyasal toplumun nasıl savrulduğunu gördük. Medya, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi, cemaat, bilim, sanat hepsi birbirine karıştı. Hatta kim kimdir belli olmuyor bazen. Herkesin birden fazla cinsiyeti var sanki! ‘Toplumsal cinsiyet’ olayında da öyle değil mi idi. Aslında başka bir dünya, başka bir medeniyet mümkün. Sivil-siyasal ayırımı olmadan da, adalet, barış, özgürlük sağlanabilir. Biz buna “Darusselam” diyoruz. Ama o toplum nerede!?” diye yazdı.

Editör: TE Bilisim