Bundan tam on beş yıl önce annem apandisit ameliyatı oldu. Ameliyatta alınan doku laboratuvara gönderildi ve apandektomi bulgusuna rastlanılmadı. Gerek ameliyat öncesi gerekse ameliyat sonrası hastane idaresi ve doktorla yaşanılanlar tam bir trajediydi. Sonuç olarak şeker hastası olan annem 40 gün evde yatarak bakım hizmeti gördü ve katlanılmaz acılar çekti. Olayı yargıya taşıdık ve komplikasyon raporu ile davamız reddedildi.

Yargı sürecinin olumsuz sonuçlanmasıyla çektiğimiz acılar yanımızda kar kaldı. Bundan yaklaşık üç yıl önce babam özel hastanede kesi yeri fıtığı ameliyatı oldu. Ameliyat üzerinden dört hafta geçti fıtık tekrar çıktı. Fıtığın tekrarlamasıyla Profesör olan doktorumuza başvurduk. Yaklaşık iki ay sonra yamanın tutmaması sebebiyle ikinci ameliyatı yapıldı. İkinci ameliyatın dördüncü haftasında fıtık tekrar çıktı. Yetmiş bir yaşındaki babam üç yıldır korse ile geziyor karnındaki fıtık ise doktor mührü olarak orda duruyor. Deyim yerinde ise aynı doktora gitmeye utanır hale geldik.

Ben yirmi yıldır sağlık hukuku alanında çalışıyorum bu konuda Yüksek Lisans yaptım. Eşim uzman doktor. Yani hem tıp bilimi hem hasta hakları konusunda bilgisi olan kişileriz. Buna rağmen annemin ve babamın hastane ve doktor hatası sebebiyle yaşadıkları ortada… İnsan düşünemeden edemiyor, mevcut koşullarımız ve bilgimiz çerçevesinde tıp bilimiyle iç içe olan bizler bu kadar mağdur olduysak vatandaş neler yaşıyor? Türk Tabipleri Birliği (TTB), tıp fakültelerine ilişkin hazırladığı çalışma ile tıp eğitiminin niteliğini gözler önüne serdi. Çalışmaya göre 37'si vakıf üniversitesinde olmak üzere toplam 128 tıp fakültesi bulunuyor. Bu fakültelerde toplam 122 bin 391 öğrenci eğitim görüyor. 6 Şubat'taki verilere göre akademik kadrolarında ise toplam 8 bin 433 profesör, 3 bin 635 doçent, 5 bin 830 doktor öğretim üyesi, 1144 öğretim görevlisi ve 31 bin 210 asistan bulunuyor. Tıp fakültelerinin bir kısmının yerleşkesinin olmadığı, bir kısmının başka Üniversite hastanelerinin hastanesini kullandığı, sayının çok fazla olduğu açıklanmıştır. Ayrıca fakültelerin yarısından fazlasında nitelikli eğitim verilmediği ve hali hazırda tıp eğitimin oldukça kötü olduğu ifade edilmiştir.

Durum gerçekten içler acısı. Doktorların doğru bir eğitim almamaları insan sağlığı ve toplumsal hayat için ciddi bir risktir. Yaşanılan mağduriyetler, tıp fakültelerinin eğitimi ve standardı ister istemez her birimizi araştırmaya ve incelemeye sevk ediyor. Son dönemlerde en çok konuşulan konulardan biri doktorun diploması ve niteliği.

Böyle giderse sistemsel hataların kurbanı da doktorlar olacak. Doktorluk mesleğinin zorluğunu ve ağırlığını tartışmak mümkün değildir. Gerçekten meşakkatli ve yıpratıcı bir çalışma alanı. Bununla beraber iktidarın mesleğe değer vermemesi, korumaması da dikkat çekici seviyede. Doktorların zarar görmeden mesleklerini daha güvenli bir ortamda yapmaları birazda örgütlenme ve bilinçlendirme çabasında olmalarına bağlı. Doktorlar hem meslekleri hem de halk sağlığı için ayağa kalkmalıdır. Böyle devam ederse yarın çok geç olacak ve hasta hekim ilişkisinin adresi adliye olacaktır. Doktorların ve hekim örgütlerinin bir eksiğini de ifade etmek zorundayım. İşini yapmayan, özen göstermeyen ve hata yapan meslektaşlarını korumasınlar lütfen. Doktorlara olan güven ve itibarın artmasını istiyorlarsa meydana gelen hatada ve yetersizlikte mesleki dayanışma içinde olmasınlar.

Pandemi ve diğer tüm koşullar gösteriyor ki sağlık mensupları ve sağlık merkezleri hayati önemdedir. Daha fazla bozulma ve kötüleşme olmadan herkesin taşın altına elini koyma vaktidir. En çok da doktorların…

Editör: TE Bilisim