DOKTORLAR NELER YAPAR?

Sanılanın aksine doktorlar fotosentezle beslenmez, kendimden biliyorum bayaa ‘yiyip içerler’.

Bunu neden mi söylüyorum? Çünkü biz doktorlar çok sıklıkla şu senaryoyu yaşarız: Sabah nöbet çıkışı kendimize gelmek için kahvemizi veya çayımızı, tostumuzu alır polikliniğe geçeriz, henüz poliklinik mesai saati başlamamış bile olsa, bizi gören hastaların aynı tepki ve yüz ifadeleri vardır. Kapıyı açıp sizi hızlıca tost yerken ‘yakalayan’ hasta yüzünüze öyle bir bakar ki, 'yazıklaar olsun der, biz hastayız burda seni bekliyoruz sen de zevkü sefa içinde ‘mükellef kahvaltını’ yapıyosun, hatta keyif kahveni iç tabi hayat sana güzel, biz burda ölelim, sen bak keyfine!' deme bakışıdır yüzündeki. Yiyip içerek besleniyo olma gerçeğindeki hayal kırıklıklığını, vicdan azabıyla birleştirip koyar önüne, ye artık ne yersen! Sen de boğazında yığılan hastanenin mikroskobik boyuttaki kaşarı kayış gibi olmuş iğrenç tostunu yutmaya çalışırken, gerçekten bitki gibi fotosentezle beslenen bir canlı olmadığın için büyük pişmanlık ve mahcubiyet duyarsın!

Aramızda yüzlerce doktor, 'çay içtiği' için üst mercilere şikayet edilmiştir. O şikayet edilen makamın âfet durumlarında bizim kafamıza fırlatarak dağıttığı çayı içtiğimiz saatin, 'öğle arası' olduğunu delillerle sunmaktan yorulduğumuzdan, çoğumuz bu içeceği hayatımızdan çıkarıp, vakit kaybetmeden öğle aramızda bile hasta bakmaya çalışmaktayız. Hatta serum takılıp damardan beslenerek aradaki bir saatte de hasta bakmalıyız, sevgili bakanlığımız bunu kâr-zarar açısından bi düşünsün, yani doktor açısından değil serum maliyeti açısından, uygunsa açtık bekliyoruz, ‘kolumuzu’ tabi ki!

Poliklinik odalarımızda kendimize ait tuvalet- lavabo sahibi olmak gibi 'insanî' şartlarımız mevcut olmadığından bazılarınıza yakalandığımız için itiraf etmek zorundayım: Biz doktorlar da her fâni gibi bayaa idrarımızı boşaltıp sı.ıyoruz filan yane… Umarım meslektaşlarım özel hayatlarımızı ifşâ ettiğim için kızmazlar bana ama biliyorum, hasta bakarken bu, vakit kaybettiriyor, keşke böyle olmasaydı ama yeminle bizim de çişimiz geliyor… Poliklinikten çıkıp iki hasta arası tuvalete koşarken, açıklama yapamadıklarımız oluyor, ya da hastalar bu doğal ihtiyâcımız geldiği için sayıp sövüp isyan ediyor ya, bence haklılar, aslında hasta bakmaya başlamadan doktorlara sonda takılabilir veya ultra prima maksi boyla filan bu iş çözümlenebilir zannındayım.

Git, yolda çevirenlere yemin billah çişinin geldiğini anlat, sıra bekle, hâcet gider gel, nerden baksan koskocaaa 15-20 dakika kayıp!! 20 dakika demek, ‘4 hasta’ demek!

5 dakika.

Evet yanlış duymadınız, sevgili devlet babamız, haşmetmeâbımız, randevu saatlerimizi '5 dakika' ile sınırlandırdı biliyorsunuz. Aslında 'saatiniz' demem daha doğru, çünkü hani yıllarca çalıştığınız, vergiler ödediğiniz, sosyal güvencem olsun diye hizmet edip sağlığınızdan olduğunuz devletiniz var ya, onun size 'muayene, teşhis, tedavi' herşey için lâyık gördüğü süre yalnızca: 5 dakika.

Hayır biz doktor olarak devlet babamızın bizi gözden çıkardığını, üvey evlat şöyle dursun, komşu çocuğu yerine bile koymadığını biliyoruz da, size halk olarak bu biraz acımasız gelir mi, 'gelmezse nolur gelsin artık!' diye söylüyorum. Yahu '5 dakika', şaka gibi, çoğu hastanın odaya girip oturma, söylenme, sızlanma, seni süzme vakti bu; hele ki bizim gibi hasta lisânı kurban olduğumun ülkenin her bölgesinde ayrı olan, seninle sohbet, muhabbet isteyip en ileri tetkiği istesen de senden mıncırmalı dokunmalı muayene isteyen hasta grubuna, ‘5 dakika sana yeter’ denir mi, elinizi vicdanınıza koyun!

Birlik olup dertlerini anlatamazlar

Bakın bu yazıyı okumak için ayırdığınız süre var ya, işte o kadar sürede bir doktor sizin tıbbi geçmişinizi öğrenip, bilgisayara kayıt bilgilerini yazıp, muayene edip, teşhis koyup, reçete yazıp diğer yüz hastaya geçiyor. Doktorlar ne mi yapar demiştik, daha ne yapsın ki?? Ama doktorlar ne yapmaz derseniz, 'birlik olup dertlerini anlatamazlar', her geçen gün ağırlaşan şartlara rağmen seslerini çıkarmazlar ve asla kimseye yaranamazlar…

Dr. Figen Demir Kardeş (Hunili Doktor)

https://www.habereguven.com/kadin-hastalar-erkek-hastalar/
Editör: TE Bilisim