EMEP TARIM SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYINLANDI

Dünya ve Türkiye tarımı

Koronavirüs pandemisi, geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık ve dokuz aydır devam eden Rusya-Ukrayna savaşı tarım üretimi, gıda güvencesi ve güvenliğinin önemini bir kez daha gösterdi. AKP iktidarı tarafından yapılan “tedarik zincirini korumanın önemi”ne ilişkin vurgular, esas olarak tarlayı değil tabağı ve üretimi değil tüketimi güvenceye alma amaçlıdır. Zira tohumdan yeme, ilaçtan gübreye kadar dışa bağımlılığın artırılması üretim yerine ithalatı, gıda güvencesi yerine tedarikçiliği getirmiştir. Bu durum, ithalat baskısıyla ürün fiyatlarını düşürürken üretimi de olumsuz etkilemektedir. Dışarıda tekeller içeride ithalatçılar ve tüccarlar kazanırken üretici köylüler yok pahasına ürün satmaktadır. Aracılar, tüccarlar, tekeller kazanmakta ama köylü çökertilmektedir. Halk her gün daha pahalı tüketmeye zorlanmaktadır.

AKP iktidarında uygulanan politikalarla tarım alanları daralmış, ekim alanları küçülmüştür. Artan girdi maliyetleri nedeniyle üretici köylülerin gelirleri azalmış, giderleri artmıştır. Üretim maliyetlerini karşılayamayan üretici köylüler bu süreçte borçlanarak üretmeye başlamıştır. Tarım Kredi Kooperatifi ve bankalara olan borçları artmıştır. Ülke tarımı bilinçli olarak çökertilmektedir. Aracılar, tüccarlar “sözleşmeli üreticilik ve iyi tarım uygulamaları”nı da fırsat bilerek tarım ve gıda alanına çökmektedir. Küçük üreticiler ya kendi tarlalarında işçileşmekte ya da büyük şehirlerde işsizler ordusu arasına katılmaktadır. Şirketler toprağa herhangi bir bedel ödemeden, doğa ve üretim kaynaklı risk ve belirsizlikleri üreticilerin üzerine yüklemektedir. Kapitalizm tarım ve gıda alanına nüfuz ederek ona egemen olmakta ve yön vermektedir. 

Tarımsal üretim süreci “Tohum-Ürün- Tohum” şeklinden “Tohum-Ürün” şekline evrilmektedir. “Fikri mülkiyet hakları” adı altında tohumun patentlenmesi, tohum ve üretim haklarını tekellere bırakmaktadır. İnsanlığın geleceğine çözüm olarak sunulan dikey ve topraksız tarım yöntemi ise tarımı doğadan, ekosistemden koparan bir yabancılaşmaya neden olmaktadır. Bugünün sorunlarına, gelecekte daha büyük sorunlar yaratacak çare olarak palyatif çözümler sunulmaktadır. İnsanlığa ve açlığa çare olarak sunulan Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) zararları açıktır. GDO’yu normalleştirmek üzere yem vb ürünler üzerinde ithalat son bulmalıdır. Kapitalizmin tarım üzerinde kurduğu tahakküm karşısında gıda egemenliği talebi kritik öneme sahiptir. Ancak gıda egemenliği sadece bir ulusal yeterlilik tartışması olarak kalmamalıdır. Ne üretileceği, ne kadar üretileceği, nasıl üretileceği ve kim için üretileceği konusunda üretici köylülerin ve halkın söz/karar sahibi olması gerekir. Tarımsal üretim sorunu çözülmeden tüketim sorunu çözülemez. Çözüm için egemen politik iradenin de değişmesi gerekir.

Gıda egemenliği ve gıda krizi

Dünyada 11 milyar ton gıda üretilirken nüfusun yüzde 10’u açlıkla boğuşmaktadır. Kapitalist sistem bir yandan gıda stokları oluştururken diğer yandan kitleler yiyecek ekmek dahi bulamamaktadır. Dengesiz beslenmenin bir biçimi olan tek yönlü karbonhidratlı beslenmeye dahi erişim sorunu yaşanmaktadır. Halkın alım gücü düşerken kapitalist ekonomik kriz açlığı büyütmektedir. Gıda alanında taklit ve tağşiş sorunu derinleşmektedir. Hal böyle olunca Türkiye’de halkın ne güvenli gıdaya ulaşabilmesi ne de sağlıklı beslenebilmesi mümkündür. Peşi sıra yoksun kitleler kronik ve ölümcül hastalıklara maruz kalmaktadır. Küresel ısınma, pandemi ve savaşlar bu süreci hızlandırmaktadır.

Bugün kapitalizmin tarım ve gıdaya egemen olduğu koşullarda, küresel gıda ve tedarik sisteminin (tekellerin) egemenliğine karşı küçük ve yoksul üretici köylüler demokratik kooperatiflerde birleşmelidir. Bu dayanışmanın acil talepler etrafında mücadeleyle birleştirilmesi için de üretici köylüler kendi sendikalarında örgütlenmelidir.

Tarım ve gıdada emek sömürüsü

Bugün tarım sektöründe üretici köylüler, mevsimlik tarım işçileri, tarım ve gıda iş kolunda çalışan işçilerin hepsinin ortak sorunu düşük gelir, sosyal güvencesizlik, kayıt dışı çalışma ve örgütsüzlüktür. Kamu ve büyük işletmelerde çalışan kesimi dışarıda tutarsak;  tarımsal üretimde insanca yaşayacak gelir, insanca çalışma koşulları söz konusu değildir. Sosyal güvenceye dair yoksunluk baskındır. Mevsimlik işçilik, taşeronlaştırma ve yevmiyecilik sistemi; güvencesiz, esnek, düşük ücretle kuralsız işçi çalıştırmanın aracı olmaktadır. Gıda ürünlerinin dağıtımı ve perakende satışında, hizmet sektöründe, zincir marketlerde çalışan işçiler ve kuryeler de bu kapsamdadır. Çalışma saatlerinin uzunluğu, çalışma koşulları tarım emekçisini hayata yabancılaştırmaktadır. Bu durum örgütlenmenin önünde engeldir. Üretimin bölünmesi ve parçalanması süreci sermaye için büyük bir olanak olarak kullanılmaktadır. Böylece işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri rafa kaldırılmakta iş cinayetlerine ve iş kazalarına davetiye çıkarılmaktadır.

Mevsimlik tarım işçilerinin güvencesiz çalışmaya mecbur bırakılmasının bir nedeni de topraksız ve yeter toprağı olmayan köylülerin yanısıra bölgedeki çatışmalı ortam ve Kürt köylerinin boşaltılmış olmasıdır. 1990’lardan bugüne tarımsal işgücü piyasasına Kürt yoksulları artarak daha fazla çekilmiştir. Suriye savaşı sonrası yaşanan mülteci göçü de işgücü sömürü piyasasında bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. Ailece çalışmak zorunda kalan mevsimlik tarım işçileri içinde kadınlar hem tarlada çalışıp hem de barınma, yemek, çamaşır vb işleri yapmaktadır. Aç ve yoksul aileler mecburen çocuklarını kendileriyle birlikte tarlaya çalışmaya götürmektedir. Türkiye’de çocuk işçiliği yaygındır. Bu durum çocukları eğitim ve güvenli bir gelecek olanağından mahrum bırakmaktadır. Mevsimlik tarım işçilerinin göç ederek çalışmaya geldikleri yerlerde uğradığı ayrımcılık, ırkçı saldırılar ve dışlama tırmanışa geçmiştir. Mevsimlik tarım işçileri tıpkı maden işçileri gibi sadece iş cinayetlerinde gündem olmaktadır! Ayrımcılığın, ırkçılığın panzehri; yerlisi göçmeniyle işçilerin birleşmesi ve ortak mücadele etmesidir.

Tarımın çökertilmesine, üretici köylülerin tarımdan koparak göç etmesine engel olacak tek yol acil talepler etrafında birleşerek harekete geçmektir. Talepleri yerine getirecek olan güç işçilerin, köylülerin ve halkın örgütlü mücadelesidir. Tarım ve gıda tekelleri karşısında ayakta kalabilmek için el birliği, akıl birliği, güç birliği yapmak acil ve ertelemez görevdir.

ÜLKE TARIMI İÇİN ACİL TALEPLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:

1-    Gıda güvenliği ve gıda güvencesini de kapsayan gıda egemenliğine dayalı tarım politikaları hayata geçirilmelidir.

2-    Tarım topraklarının tarım dışı kullanımı üretimin azalmasına etkendir. Enerji ve madencilik faaliyetleri ve imara açarak betonlaştırma yoluyla tarım topraklarının talanı ve tahribatı engellenmelidir.

3-    Tarım girdilerinde dışa bağımlılığı azaltacak önlemler alınmalıdır. Tarım destekleri artırılmalı ve zamanında ödenmelidir. Besicilik yapan köylüye yem desteği sağlanmalı, hayvan yetiştiricisi köylülerden mera ve yaylardan para alınmasına son verilmelidir.

4-    Ürün fiyatları taban fiyat olarak belirlenmeli ve aracı, tüccar ve ihracat firmalarının açıklanan fiyatın altında fiyat dayatmaları engellenmelidir.

5-    Tarımsal üretimin dolayısıyla da temel gıda maddelerinin olmazsa olmazı sulamadır. Sulama suyu ve sulamada kullanılan elektrik ücretleri düşürülmelidir.

6-    İklim değişikliğinin olumsuz etkileri göz önüne alınarak, su kaynaklarının korunmasına yönelik önlemler alınmalıdır. Ormanlık alanların talanı ve tahribi önlenmelidir. 

7-    Tarımsal üretim, işleme, pazarlama aşamalarında halk örgütlenmesine dayanan demokratik kooperatifçilik teşvik edilerek desteklenmelidir. İthalatçı politikalara son verilerek ürün fiyatları ve üretim üzerindeki ithalat baskısı kaldırılmalıdır.

8-    Küçük aile çiftçilerinin bankalar ve Tarım Kredi Kooperatifine olan borçları silinmeli, haciz işlemleri durdurulmalı ve tarımsal üretimin devamı için faizsiz kredi verilmelidir.

9-    Tarım ve gıdada oluşan tekelci yapılar ve zincir marketlerin etiket belirleyiciliği de gıda enflasyonunu artıran bir diğer etkendir. Gıdada tekelleşmenin önüne geçilmelidir.

Tarım ve gıda da işçilerin insanca yaşam ve insanca çalışma koşulları için:

1-    Çalışma süreleri haftada 5 gün ve 35 saatle sınırlandırılmalı. Haftada 2 gün dinlenme hakkı, yılda 30 gün izin hakkı verilmelidir.

2-    Ücretler en az yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalıdır.

3-    Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalı, sendikalaşma ve TİS yapabilme şartı olarak ülke, işyeri ve işletme barajları kaldırılmalıdır.

4-    İşverenin sendika üyeliğine müdahalesi engellenmeli, sendikalaşma hakkı işyerlerinde referandumla belirlenmelidir.

5-    Kayıt dışı çalışma son bulmalı, kayıt dışı çalıştıran işyerlerine ve işverenlere ağır cezalar uygulanmalıdır.

6-    İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri piyasanın kaderine terk edilmemeli, işçilerin denetim sağlayacağı mekanizmalar kurulmalıdır.

7-    Geçimlik tarım üretimi yapan küçük üreticiler sosyal güvence kapsamına alınmalı, gelirleri güvenceye kavuşturulmalıdır.

8-    Mevsimlik tarım işçilerinin çalıştıkları günlerde ücretleri yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmalı, çalışmadıkları yılın yarısında ise işsizlik ödeneğinden yararlandırılmalı ve sosyal güvenlik primi devlet tarafından karşılanmalıdır.

9-    Tarımda cinsiyetçi iş bölümüne son verilmeli, eşit işe eşit ücret ilke olmalıdır. Ücret kadın işçiye doğrudan verilmelidir. Yerleşim alanları yakınında ortak çamaşırhane ve mutfaklar kurulmalıdır.

10- Mevsimlik tarım işçisi kadınlarda gebe, lohusa kadınların ve bebeklerin düzenli takibinin yapılmalı, kadına yönelik her türlü şiddetin, ayrımcılığın önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 

11- Meslek hastalıklarının önlenmesi için çalışma koşullarının denetimi yapılmalı, koruyucu ve önleyici sağlık hizmeti bulundukları yerlerde verilmelidir.

12- Kamu-özel fark etmeksizin gıda üretim ve dağıtım zincirlerine çalışan tüm mevsimlik, taşeron vb farklı çalışma biçimlerine son verilmeli, güvenceli çalışma sağlanmalıdır.

13- Bütün göçmen işçilere çalışma izni verilmeli, tüm sosyal haklar ve sendikalaşma hakkından faydalanmaları sağlanmalıdır. Göçmen işçiler kendi haklarını koruyacakları bir çalışma düzenine kavuşturulmalıdır.

14- Tarımda çalışan mevsimlik işçilerin barınma sorunu, sağlık sorunu ve çocukların eğitimi güvence altına alınmalıdır.

15- Çocuk emeğinin sömürüsü engellenmelidir. Çocuklar eğitime kazandırılmalıdır.

Editör: Haber Merkezi