Evet, nerde kalmıştık;

Sanırım birileri olmayan dişleriyle adaleti ısırıyordu. Olmayan düşlerini oldurmaya çalışırken yine sınıfta kalıyordu. Vurup kırıyordu, düşüp inciniyordu, belki biraz tuzla buz oluyordu ama bir türlü ölmüyordu.
Ölmek bu ara fazla sıradandı çünkü. “Bir ölüm trajediyken binlerce ölüm sadece bir istatistik”ten ibaretti. Salgında ölüyor, hastanede ölüyor, kaza yapıp ölüyor, adresi belli olmayan kurşunda ölüyor, birinden ayrılmak isterken ölüyor hatta pahalı diye alamayıp merdiven altı üretimlerde sahte alkol aldı diye ölüyor, habire ölüyor ve öldürüyoruz bu ara. Ölmen gerektiği için değil aslında, yaşadığın için öldüğünü anlamaya başladığında geçen süreyi anlamlandırmaya başlıyorsun. Sevmek istiyorsun, yaşamın bir kenarında bir yerlerde sevmek için çokça çaba harcıyorsun. Sevilmek istiyorsun mesela, birileri seni koşulsuzca sevsin, bağrına bassın, yalnız kalma istiyorsun.

İstiyorsun ki hayat sen ölsen de seni hatırlatsın bir yerlerde. Kimi bir çeşmenin hayratında, kimi bir kitabın adında, kimi de bir okulun tabelasında. Peki neydi ölüm? Nasıl bir sonla sınanıyorduk hayatta kalmak için?

Peki ya canlılar kaça ayrılırdı.

·Mikroskobik canlılar
·Bitkiler
·Hayvanlar

İşte hepsi bu! Ne kadar garip değil mi? Kendimize onca anlam yüklediğimiz şey aslında önemsemekten imtina ettiğimiz hayvanlar sınıfı! Nasıl bir ironidir bu. Esasında siz kimsiniz sorusunun cevabı nedir, şıklarda doğru cevap verilmemiş miydi yoksa soru mu yanlıştı? Siz ne istediğini çözmüş, doğruya nasıl ulaşacağınızı keşfetmiş biri misiniz?

Hangi sınıfa giren birisiniz?

Erkekler,
Kadınlar,
Hayvanlar,

Belki de sadece tüm mesele önceden de söylediğim gibi insan olabilmekte?
Yani esas soru “Ne kadar insansınız?”
a)Aklım kadar
b)Yaşadıklarım kadar
c)Yapabildiklerim kadar
d)Hepsi
Bilmem, belki de hiç biri…!

Editör: TE Bilisim