25 Kasım, Dominik Cumhuriyetinde bir diktatörün katlettiği 3 kadının, Mirabel kardeşlerin anısına, Birleşmiş Milletler tarafından Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak belirlenmişti.

Dünyada birçok ülkede büyütülmekte olan kadın düşmanı ve eşitlik karşıtı iklimde kadınlara karşı cinayetler dahil şiddetin tüm biçimleri ve kadın yoksulluğu giderek artıyor. Başta Filistin ve Ukrayna olmak üzere süregiden savaşlarda da kadınlar ve çocuklar ağır şiddetlere maruz kalıyorlar. Bu gidişat, savaşlar, diktatörlükler, siyasal ve toplumsal gerilemeler ile kadına karşı şiddete ve kadın katliamlarına karşı mücadelenin ne kadar iç içe olduğunun artık kabul edilmesi gerektiğini gösteriyor.

Kadına yönelik şiddet, fail ve mağdurun bireysel durumları ile ilgili bir sorun değil, toplumsal bir sorundur. Kapitalist sistemin ve ataerkinin yarattığı eşitsizlikler ve çarpıklıklarla büyüyen ve yerleşen küresel bir beladır. Kökleri ataerkil algılara dayanan ve eşitsizliği ortadan kaldıracak koşulların bilinçli olarak yaratılmamasından kaynaklanan sistemsel, ideolojik bir olgudur. Eğitim, yaş, din, etnisite gibi özelliklerine bakılmaksızın tüm sosyal katmanlardan milyonlarca kadın, çocuk ve LGBTİ +’lar insanlık dışı şiddete maruz kalmaya devam ederken, dünyada birçok devlet kâğıt yığınları haline dönüştürdükleri temel insan hakları belgelerini uygulamamakta adeta yarışıyorlar. Kadın erkek eşitliği fikri ve kadınların kazanımları birçok ülkede saldırı altında.

Bu yüzyılın ilk çeyreği tarihe bu yönüyle geçecektir. Kadınları erkek şiddetinden en kapsamlı boyutta koruyan İstanbul Sözleşmesi’ni terk eden, ülkenin cinsiyet eşitliği yönündeki tüm kazanımlarını tahrip etme programı uygulayan, en temel demokratik hak olan seçme hakkını ihlal ederek kayyım atadığı belediyelerde ilk iş kadın ve eşitlik birimlerini kapatan Türkiye, dünyadaki geri gidişin en tipik örneği ülke olarak şimdiden tarihe geçmiştir.

Kadına karşı şiddetle mücadele sadece polisiye tedbirlere indirgendi ama o da gereği gibi yerine getirilmiyor

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının eşitliği sağlama, şiddeti önleme ve mağdurlara destek işlevi neredeyse sıfırlandı. Bakanlık görevlerinin bir kısmını Diyanet İşleri Başkanlığına devretmiş görünüyor.

Konuşmamız Gerek Derneği, Afet Sonrası Regl Hijyeni Rehberini Yayınladı Konuşmamız Gerek Derneği, Afet Sonrası Regl Hijyeni Rehberini Yayınladı

Kadına karşı şiddetle mücadelede yaşamsal önem taşıyan kolluktan sorumlu İçişleri Bakanı, “kadınlar kendilerini öldürmeye gelen erkeklere açmayın dediğimiz halde kapıyı açıyor o yüzden ölüyorlar” diyerek öldürülen kadınları sorumlu tutuyor. Bakana soruyoruz; her yıl öldürülen yüzlerce kadın, şiddet failine kapı açtığı için mi öldürülüyor? Bakanlığınızın şiddet ihbar mobil uygulaması KADES, elektronik kelepçe gibi çalışmaları iyi ki var. Ancak bunlar neden yaygın ve etkili biçimde uygulanmıyor? 2023 yılında açıkladığınız verilerinize göre, KADES uygulamasını 7 milyon 365 bin 755 kişi indirmiş, toplam 1 milyon 382 bin 332 ihbar yapılmış. Bunlardan 193 bin kişi koruma kararı almış; buna karşın sadece 1500 elektronik kelepçe uygulanmış. Kadınlar elektronik kelepçe uygulamasına ihtiyaç duyduğunda kelepçelerin boşalmasının beklendiği cevabını alıyor. Kelepçe yetersizliğinden şiddete maruz kalan ya da hayatını kaybeden kadınların sorumlusu iktidarınız ve bakanlığınız değil mi?

Kadınların 6284 sayılı yasa uyarınca aldıkları koruma kararları neden kağıt üzerinde bırakılıyor? Neden koruma kararlarını ihlal eden faillere 6284 uyarınca verilecek tazyik hapsi uygulanmıyor? Adalet Bakanlığı’nın 2024 Mayıs ayında meclise getirdiği 9. yargı paketinde zorlama hapsini tartışmaya açarak uygulanmasını daha da zora sokmasına karşı neden itiraz etmediniz?

6284’e göre 6 aya kadar verilebilecek uzaklaştırma kararları 10 gün, 15 gün gibi sürelere düşürülerek işlevsizleştiriliyor. Kararlar verilirken risk değerlendirmesi yapılmıyor. Bir kez daha soruyoruz: 6284’ün etkin ve tam uygulanması için daha kaç kadının katledilmesi gerekiyor?

Mecliste göstermelik araştırma komisyonları kurularak şiddet önlenemez

Şiddetin nedenlerini, çözüm yollarını yeniden keşfediyor gibi yapacak bir komisyon daha kurmak toplumu oyalamaya yönelik beyhude bir çabadır. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine İlişkin Araştırma Komisyonu kuran iktidar, başkanlığına, kadına karşı şiddet konusunda herhangi bir uzmanlığı ya da özel bir çalışması olmayan bir erkek milletvekili atadı. İlk toplantısını yapan komisyonda üç kişilik divana AKP'den iki erkek milletvekili seçildi. Kadına karşı şiddeti ele almak için kurulmuş bir komisyonun başkanlığına ve divan çoğunluğuna erkeklerin seçilmesi komisyon çalışmalarının çözümden çok yeni sorunlar üreteceğinin habercisi gibi görünüyor.

İktidara ve kurduğu yeni komisyona samimi bir öneride bulunmak isteriz: Gereksiz yere yorulmasınlar ve kimseyi de yormasınlar. Bu ekonomik kriz ortamında kamu kaynaklarını boşuna harcamasınlar. Artık sayısını unuttuğumuz daha önce kurulan komisyonların raporlarını okusunlar.

Hatta sadece 28/6/2005 tarihli, 853 sayılı kararla kurulan meclis araştırma komisyonunun raporunu dikkatle okumaları yeterli olacaktır. Bu komisyonun çalışmalarının ardından şiddetle mücadelede etkili bir yol haritası sunan 2006/17 sayılı genelge çıkarılmıştı. Kadın örgütlerinin bilgi ve birikimini de yansıtan bu genelge, “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” genelgesidir. Sadece tüm kamu kurumlarını değil, özel sektörü de şiddetle mücadelede görevlendiren ve üç aylık raporlar halinde çalışmalarının izlenmesini ve denetlenmesini sağlayan bu genelge birkaç yıl uygulandıktan sonra unutulmaya terk edilmiştir.

Sonunda geçtiğimiz yıl tam da şiddetle mücadele günü olan 25 Kasım’da 2023/16 sayılı genelge ile yürürlükten kaldırılmıştır. Şiddetle gerçek mücadelenin nasıl yapılacağını somutlayan 2006 genelgesinin altında da, bu genelgeyi tarihe gömen ve yerine iki sayfalık bir söz yığını geçiren 2023 genelgesinin altında da Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası vardır. Aslında iktidar, geçtiğimiz yılın şiddetle mücadele gününde, şiddetle mücadeleden vazgeçtiğini ilan etmiştir. Bu nedenle sözlerinin inandırıcılığı, kurdukları komisyonların güvenilirliği kalmamıştır.

İktidar çocukları kendi bünyesinde ve denetimindeki sağlık merkezleri yurtlar gibi kurumlarda bile koru(ya)mazken, daha çok doğurmaya teşvik edilen kadınlar bugün kutsanan ailelerin çatısı altında çocuklarıyla birlikte katledilirken ne işe yarayacağı belirsiz raporlar üretecek komisyonlar kurmak en iyimser ifade ile vakit kaybıdır.

 

Kadına karşı şiddet, hayatın her alanında eşitliği sağlayarak önlenebilir; Eşitliği sağlamak herkesin görevidir

Siyasal iktidara “Yasalara dokunma uygula”, “Cezasızlık politikaları ile failleri cesaretlendirme” derken, muhalefete ve toplumun tüm kesimlerine, kadına yönelik şiddetle mücadelenin topyekûn bir mücadele olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.

Yaşam hakkı en temel haktır. Yerine getirilmeyen her sorumluluk kadın ve çocukların canından olmasına, hayatta kalanların korku içinde yaşamasına sebep olmaktadır. Kim görevini yapmıyor, üstelik eşitsizlik ve şiddet iklimini besliyorsa kadınların aklındaki ve tarihteki yerleri bellidir. 

Bu ülkenin kadınları laik, demokratik bir ülkede, barış içinde, eşit özgür ve şiddetsiz bir hayat kurma mücadelesinden asla vazgeçmeyecektir.

Yaşasın kadın dayanışması!

Editör: Haber Merkezi