Hüseyin Kalyan’ın Klaros/Dip Yayıncılık’tan, 2020 yılında çıkmış olan “Exodus” adlı şiir kitabı hakkında bir hasbihale varsanız, buyurunuz!..

İlk baştan söyleyeyim ki: Gerçek bir şairle karşı karşıyayız! Ancak bu şair benim şiir anlayışıma tam olarak uygun mu, derseniz. Hayır! Şiir anlayışıma uygun şiirleri de var mı peki? Evet! Şiir anlayışıma uymayan şiirlerinde de “güzel şiirler” var mı? Evet! Şair dünya görüşü olarak dünya görüşüme yakın mı? Hayır! Şairin dünyası benim dünyama çok uzak mı? Hayır! Tüm bu soru-cevaplarımdan anlayacağınız gibi şairimiz, ilginç bir kişilik ve sonuç olarak iyi bir şair. Zira hemen her kalıpta şiirler yazmış ve kiminde başarılı olmuş, kiminde olamamış. (Tabii ki bana göre!) Bu farklı kalıpları ise iş olsun diye değil, öyle gerektiği için denemiş/yazmış. Çünkü asıl derdinin içerik-biçim diyalektiğinde en uygununu arama, şiirin ona dayattığını bulma çabası hemencecik görülüyor. Bu bağlamda şairimiz, eleştirilerimiz ile kendisine faydalı olma çabamızı fazlası ile hak etmektedir.

Bir eleştirmenin (kitap yorumlayanın), eleştirisini yaparken belirli bir estetik/ideolojik kalıp haricinde yapması olanak dışıdır. Zaten eleştirmen asıl olarak kendi anlayışını ölçüt alır. Ancak bu ölçüt, ne kadar edebiyat ve eleştiri kuramlarına uygunsa, eleştirmen ne kadar donanımlı ise, ne kadar tutarlı ise… Yapacağı yorum da o kadar anlamlı olur, o kadar değerli olur. Şahsen ben, edebiyatın tüm türlerinde “aşırı kapalı, dil oyunlarını önceleyen, aşırı karamsar” anlayışlara karşı iken; bunun yerine “emeği/emekçiyi önceleyen, iyimserliği elden bırakmayan, dolambaçlı olsa dahi ‘kapalı’ olmayan” yaklaşımlara ise yakın birisiyim. Bu bağlamda Kalyan’ın kitabını eleştirmeye koyulacak olursam şunları söyleyebilirim:

Kimi şiirleri gerek başlıkları gerek anlamı ile az önce yukarıda bahsettiğim şiir anlayışıma direkt ters şiirlerdir. Yani kapalı, zor anlaşılan ve anlaşılsa dahi pek bir anlam/güzellik içermeyen şiirlerdir. Örneğin “Apokaliptik Plaka” ismine ne gerek var? Hemen altında zaten -19covid19- ismi var, bırak bu başlık olsun şair arkadaşım, ne olur, ne kaybedersin? Ki şiirin ne kadar da açık, berrak; bırak başlığında öyle olsun! Ne demiş Kalyan bu şiirinde gelin beraberce bakalım: “Güneşlenen bir timsah gibi sakinleşti dünya/Covid 19 karşısında üç ayda/Görülen o ki fakat dönecek insan/Covid öncesi insanlığına/Silahlar yerlerinde paslanmadan daha/En çok üç aya…”

Yine “Le Guın’in Eti”, “Vitus”, “Mah Li”, “Pasword”, “Xi Je ile Hasbihal” gibi şiirleri hem başlıkları, hem içerik, hem anlatımları ile pek bir şey anlamadığım, dolayısı ile de beğenmediğim şiirler. Bu bağlamda şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Edebiyat dâhil sanatın hiçbir dalı felsefi, bilimsel ve hatta politik meseleler gibi aşırı düşünmeye gerek kalmadan anlaşılmalıdır. İlla anlaşılması da şart değil, kimi zaman sadece duyumsanacak eserler vardır çünkü. Öyleyse duyumsanmalıdır. O kadar! Bu vesile ile kitabın ismini de beğenmediğimi belirtmeliyim. Yazar dini yönden; ne dinin içinde, ne dışında olmasına rağmen yine kitabında dini terimleri pek kullanmamasına rağmen, isim olarak Tevrat’ta ve sonrasında İncil’in ikinci kitabında geçen “Mısırdan Çıkışı” anlatan bir ismi seçmiş kitabına: Exodus! Oysa direkt “çıkış”, “göç” ya da “toplu göç” koysa idi kitabının adını, kendi dili ve anlatımı açısından çok daha içten, çok daha sarsıcı bir isim bulmuş olurdu!

Bu, yukarıda beğenmediğimi ifade ettiğim şiirler arka arkaya geliyorlar kitapta. Bunların arkasında ise “Scholl” adlı bir şiir var. Koşullanma gereği insan, “Aha yine anlamsız bir şiir daha mı?” diyor, ama öyle çıkmıyor şiir! Hatta tam tersi, çok güzel! Bana kalırsa ismi “Sophia Scholl” olsa idi daha iyi olurdu. Çünkü bu isimli Alman kızı, Nazi sürüsüne karşı, barışseverliği ile ün yapmış birisi. Yine şiirde de kişinin adı bu şekilde, yani adı soyadı ile geçiyor. Başlık da bu şekilde olsa idi, şiirde bir kişiden bahsedildiği anlaşılır, aklımıza İngilizcedeki benzerliği ile “okul” filan gelmezdi!

Gelelim çok beğendiğim bazı şiirlerine Kalyan’ın. Sayfa 31’deki “Kürt” isimli şiirindeki kimi bölümler şöyle örneğin: “…Ben ağacımda erikken/Sen dalında bir kiraz/Ben dalımda kirazken/Sen bahçede menevşe/Diyor/Aynı topraktayız/Diyor/Ben kürt/Diyor/Ben de çiçeğim/Diyor/Nerede benim sizin kadar güneşim?... Sizi korkutan el/Beni kamçılıyor/Doğru/Kendi renklerime/Güneşe/Kardeşliğe”

“Lab(o)ratuvar Tanrısı” şiirinden kimi bölümler ise şöyle: “…İstesem de gelemem yaşadığım cenaha/Hapse girecek kadar candan bezmedim daha/Covid on dokuz illa bugün yarın gider de/Biz çıkar mıyız bilmem aydınlık bir sabaha…”

Bir atın gözünden arabaların ortaya çıkmasının en büyük “devrim” olduğunu anlattığı "Büyük Karl” ve insanın sıradan bir taş ile dahi ilişki kurması gerektiğini belirttiği “Rahman Taşı” şiirlerini, muhakkak okumanızı isterim. Fakat şiir alıntılarını burada bitirirken; Parkinson hastası yaşlı babasının ölümüne yakın döneminde, hastanede yatarken, bir kadın doktordan nasıl hoşlandığını anlattığı şiiri muhakkak aktarmalıyım. Çünkü tam bir usta işi bu şiir! Şiirin adı: “Bay Parkinson ve Melek Madam”. Şiire kulak verelim: “…Dedim ki babama/Dikkat et baba/Bir âşık deyişi der ki/Herkesi öldürür sevdiği/Dinlemedi tabii/Dinlemedi beni/Çok geçmedi sonunda/O çalıdan koptu babam/Cenazeye gelmedi ya/Gelseydi/Şöyle derdim madam’a/Anlarsınız ya madam/ Güzel bir doktor bulmadan/Can vermedi yaşlı adam”

İşte şiir budur! İşte şair böyle bir insan tipidir! Babası gerçekten o halde miydi? Gerçekten aşk anlamında hoşlanmış mıydı doktor kadından? Bilmiyorum! Belki şair bunu tamamen ya da belirli oranlarda kurgulamıştır. Ki şaire sual olunmaz; şiirinin neresi “doğru”, neresi “yanlış” diye! Zira bilinir, her yanı yanlıştır şiirin, her yanı doğru! Yeter ki gerçek şiir olsun o! Ki yine anlarız ki biz, bir şair, babasının ölümüne ancak böyle dayanır! Değilse yaşaması nicedir şairin?

Yine şairimiz “Bir Hızla Sonsuza Gidip Gelemeyecekler İçin Teselli Kantatı” adlı şiirinde, aslında benim hiç hazzetmediğim bir türü, yani adına “deneysel tarz” diyebileceğimiz, mısrayı hecelere ayırarak kırma tekniğini, gayet ustalıkla becermiş. Çünkü bu tarzın mantığını belki bilinçli belki bilinçsiz olarak algılamış ve öyle dile getirmiş. O mantık ise kanımca şu: Şiirdeki “vurgu” durumlarını hecelere ayırarak, tam kıvamında bir şiir ortaya çıkarmak!

Divan Edebiyatı şiir anlayışı ile hece şiirini kendince harmanladığı “Divaneler” adlı bölümdeki şiirleri de -divan edebiyatının şu anki okur için anlamsızlığına rağmen- “başarılılar” diye düşünüyorum. Ama benim böyle bir becerim olsa idi yani divan şiiri yazabilecek kapasitede olsa idim Nazım’ın bu tarzdaki denemelerini, günümüzdeki emekçi sınıfların durumunu yorumlamak için kullanırdım. Ya da dünyanın durumunu yorumlamak için… Belki şairimiz benim yerime, bu tarz şiirler yazar. Neden olmasın?

Evet, sevgili okuyucu; Hüseyin Kalyan’ın şiir kitabı “Exodus” hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Peki, sorarım size ey okur; en son ne zaman bir şiir kitabı aldınız? Ve hatırlatırım size: Şiir kitapları genelde romanlara göre çok daha kısa ve çok daha ucuzdur. Bilesiniz!

Editör: TE Bilisim