Bizim Aile, 1976 yapımı Türk sinemasının çok önemli bir filmidir. Yönetmeni Ergin Orbey, senaristi Sadık Şendil'dir. Başrolde Munir Özkul, Adile Naşit, Itır Esen, Tarık Akan gibi oyuncular yer alır. Sımsıcak bir aile filmidir.

Konusu; Film 4 çocuklu Yaşar Usta (Münir Özkul)'nın fabrika arkadaşı, Yaşar Usta ile 3 çocuklu Melek Hanım (Adile Naşit)'ı evlendirmesiyle başlar. Yedi çocuklu bu evde üvey kardeşler birbiri ile sürekli kavga eder. Yeni ailemizin başındaki en büyük sorun aile içi sürtüşmelerden çok daha büyüktür.

Melek Hanım'ın oğullarından biri olan Ferit (Tarık Akan)'in kız arkadaşı Alev (Itır Esen)'in fabrikatör babası (Saim Alpago), Alev'in Ferit ile sevgili olduğunu öğrenince Yaşar Usta ve ailesini rahat bırakmaz ve Yaşar Usta'yı işinden kovar, ardından aileyi evlerinden atar ve kızını geri alır.
Yaşar Usta Alev'in babası ile görüşür. Bu sahne Türk sinema tarihinin en meşhur tiratlarından biri olacaktır: Beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın, paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde, yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsız çoluğu çocuğu , karda kışda sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakış masın? sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti bile çok gören? Anlamıyor musun beyim? Bu çocuklar birbirini seviyor, ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh…sen…”büyük patron, milyarder para babası, fabrikalar sahibi Saim bey(!)”Sen mi büyüksün? Hayır! Ben büyüğüm! Ben, Yaşar usta…Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun! Bir hiç! gözümde pul kadar bile değerin yok! Dokunma aileme, dokunma çocuklarıma, dokunma oğluma, dokunma gelinime, eğer onların kılına zarar gelirse, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni ve dönüp arkama bakmam bile.

Sonunda Fabrikatör Saim Bey hatasını anlar; ailemize evlerini geri verir ve kızını Ferit'in yanına gönderir.

Acaba, kudretli ve acımasız biri olan Fabrikatör Saim Bey neden nedamet getirmiş ve tonton bir ihtiyara dönüşmüştür. Niçin vazgeçmiştir? Kendini tehdit eden Yaşar Usta'dan mı korkmuştur? Zenginlerin bizim gibi vicdanı olamaz mı?

Cevap hakkı versek bize bu durumu nasıl açıklardı?

Saim Bey'e kulak verelim: Türk sineması ideolojik kaygılarla servet sahiplerini hep olduğundan daha kötü göstermeyi bir ilke olarak benimsemiştir. Oysa hakikat böyle değildir. Kızıma olan aşırı düşkünlüğüm beni en başta bazı hatalara sevk etti, bunun için özür dilerim.

Asıl konumuza gelince benim varsıl olmaya bakışım, zenginliğin hoş karşılanması gerektiğidir. Bu dünya onu iyi değerlendirmemiz için verilmiş bir armağandır. Para gerekli bir unsurdur ve insanlara hizmet etmek için mükemmel bir araçtır.

Zenginlik ayıplanacak, fakirlik ise yüceltilecek bir şey değildir, aslolan iyi insan olmaktır. Bununla birlikte zenginlik bir ödül değil, bir yükümlülüktür.

Zenginin, zengin olduğu için özür dilemesi gerekmese de, dünyanın idaresinde daha büyük sorumluluk alması şarttır. (Yetersiz beslenme, eğitim, ücrette adaletin sağlanması, ekolojik sorunlar, kadın hakları, hayvanların korunması vb.) Hiçbir zenginin bu yükümlülükten kaçma hakkı yoktur. Zenginlik ilahi bir lütuf değil, ahlaki bir sorumluluktur.

Eğer varsıl kişi bencil ve gösteriş budalasına dönüşürse bu onu cimri ve kibirli biri yapar. Bu yüzden zenginin ne kibir ne de sahte bir alçakgönüllülük göstermemesi ve sade bir hayat sürmesi gerekir. Servetini en fakirlerle paylaşmayı unutmamak için kendi zenginliğini aklından çıkarmaması gerekir. Zenginliğin vakarını ancak böyle korunur.

Zenginin tek ayrıcalığı, kendini işe yarar bir hale getirmek ve başkalarına yardım edebilmektir.

Bana göre varsıllar bu ilkelere göre hareket ederse dünya çok daha yaşanılır bir yer hâline gelir.

Editör: TE Bilisim