Assos kenti, Troas bölgesinin/Biga yarımadasının güney kıyılarında bulunuyor. Denize bakan bir yamaçta teraslar şeklinde inşa edilmiş dolayısıyla nefes kesen bir manzaraya sahip. Türkiye’nin en batı ucu ve aynı zamanda Asya kıtasının bitimi kabul edilen Babakale ile kentin on kilometre açığında bulunan Lesbos/Midilli Adası kent akropolünden görülebilir. Tiyatrosu, tapınağı, meclis binası, agorası ve nekropol/mezar alanı ile klasik bir antik Yunan kenti olan Assos’ta düzenlenen yürüyüş yolları sayesinde bu geniş sit alanı kolayca gezilebiliyor. Troas bölgesi, Çanakkale Boğazı sayesinde antik dönemlerde de deniz ticaretinde önemli bir geçiş yolu olmuştur. Kenti ziyaretinizde kıyıya inerseniz, çevresinde otellerin yoğunlaştığı, bir dalgakıranla kurulmuş antik limanı da görebilirsiniz.

Akropol, sönmüş volkanik bölgelerde bolca bulunan andezit taşlar ile yapılmış yolları ve binalarıyla Behramkale Köyü içerisinde kalmış. Burada bulunan Athena Tapınağı yapımında da antik kentlerde görmeye alışık olduğumuz mermer yerine bu taşlardan yararlanılmış. Ayrıca MÖ 530’da tamamlanan bu tapınak, Anadolu’da görebileceğimiz tek Dor düzenine sahip tapınaktır. Birkaç sütunu ayağa kaldırılmış tapınağın taşları, Bizans Dönemi yapılarında ve kentte bulunan Osmanlı Dönemi özgün eserlerinden Hüdavendigar Cami’nin yapımında devşirme olarak kullanmış. Tapınağın kabartmalı frizleri ise 1835 yılında kentin kazı çalışmalarını yapan Fransızlara, dönem padişahı tarafından hediye edilmiş. Mitolojik sahneler ve hayvan mücadeleleri betimlenmiş bu eserler Louvre Müzesinde sergilenmekte.

Antik kentin en ihtişamlı kalıntısı yine andezit bloklardan harçsız ve kabuk sistemi kullanılarak inşa edilmiş, şehrin batı ve kuzey yönlerinde rastlanan surları. Denize bakan tarafındaki savunma duvarları Osmanlı Döneminde sökülüp İstanbul gibi şehirlerin yapıları için gemilerle taşınmış. Surlardan kente açılan farklı boyutlarda kapılar bulunuyor. Kentin batı ve doğu kapılarına uzanan caddelerin iki yakasında da gömüler yoğunlaşmış. En eski mezarların MÖ 7. yüzyıla tarihlendiği nekropol alanında lahitler, anıt mezarlar, pithos gömüleri, yakılanların küllerini içeren urne kapları ortaya çıkarılmış. Antik dönemde Assos’ta yoğun olarak lahit ticareti yapıldığı bilinmekte. Lahitlerin ünü, yaklaşık kırk gün içinde gömünün kemikten ibaret kalmasıyla başlamış. Et yiyen anlamında sarcophagus olarak adlandırılan bu lahitlere, nemli ortamda organik maddeleri eriten şap taşı koyulması yirminci yüzyıla kadar Assosluların sırrı olarak kalmış.

Assos’ta en eski yerleşim İlk Tunç Çağına dayandığı biliniyor. MÖ 7.yüzyılda Lesbos Adası’ndan gelen Aiol kolonileri burada yaşamış. Kent, M.Ö. 6.yüzyılda ise Persler alt edene kadar Lidyalıların hakimiyetindeymiş. Büyük İskender’in MÖ 334’te Perslerin egemenliğine son verişinden sonra bağımsızlaşan Assos MÖ 241’de Pergamon Krallığına dahil olmuş. Varisi olmayan son kralları III. Attolos vasiyetle topraklarını Roma İmparatorluğuna bırakınca da bir Roma şehri olmuş. İmparatorluk bölündüğünde (MS 330) Bizans topraklarında kalan Assos, 1330 yılında Osmanlı egemenliğine girmiş.

Assos’tan yolu geçen bazı isimler buranın önemini arttırmaktadır. Yunan-Pers savaşlarının devam ettiği milattan önce dördüncü yüzyılda, bölgede yönetimi ele geçiren Hermeias sayesinde Anadolu’nun ilk felsefe okullarından biri burada kurulmuş. Platonun Akademisinde Aristoteles ile birlikte eğitim görmüş Hermeias, okulun en parlak öğrencisi olarak bilinen arkadaşını danışmanı olmak üzere bölgeye davet etmiş. Assos’ta üç sene kalabilen Aristo (MÖ 348-345) okulda ders vermenin yanı sıra Midilli’deki gözlemleri sayesinde zooloji ve biyoloji alanlarındaki kitaplarının içeriğini de oluşturmuş. Ancak Hermeias dönemde Perslere karşı çıkan ayaklanmaya katılması suçuyla Persepolis’te çarmıha gerilince bölgeden ayrılmış. Delphi tapınağına ölen dostunun bir heykelini yaptırmış ve ona bir ilahi yazmış. Ardından, daha on yaşlarında olan III. Alexandros’un eğitmenliğini yapmak üzere Makedonya’ya gitmiş. Günümüzde kentin bu mazisinden yola çıkılarak ‘Assos’ta Felsefe’ etkinlikleri düzenleniyor.

Bilindiği üzere MS 40-60 yıllarında Aziz Paulus, Hristiyanlığı yaymak üzere yolculuklara çıkmış. Troas bölgesi ziyaretinde Asos’a da uğrayarak burayı Hristiyanlaştırmış. Assos, Batı Anadolu kentleri arasında bu dini kabul eden ilk kentlerden biri olmuş.  Hristiyanlığın yayılması ve hatta kaybolmaması kendisi sayesinde olan Aziz Paulus’un yapmış olduğu yolculuk özellikle dinler tarihi meraklısı, doğasever gezginlere ilham olmuş, bilimsel çalışmalarla destekli oluşturulan rotalara tur yapılmakta.

Editör: TE Bilisim