Bu yazımızın konusu Türk varoluş mücadelesinin dönüm noktası olan 19 Mayıs'ın toplumsal bellekteki tarihsel izdüşümü olacaktır. 19 Mayıs 1919 Türk ulusunun ümmet toplumundan millet toplumuna geçiş sürecinin başlangıç evresidir.

İnsanlığın evrimi yalnızca biyolojik, fiziksel ya da teknik koşullar ile gerçekleşmemiştir, aynı zamanda zihinsel bir evrim süreci de söz konusudur. Toplumların zihinsel tekâmül süreci; ümmet, millet ve demokratik evrelerden oluşmaktadır. Bu evreler tıpkı bir insanın kişisel gelişimi gibi çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemi ile benzerlik göstermektedir. Ancak söz konusu durum bireysel değil, toplumsal gelişim süreçleridir.

Ümmet toplumunda insanlar bilemediği, kavrayamadığı olay ve olguları metafizik güçler ile açıklamaya çalışır. Bu dönemin düşünsel temellerine göre doğa ve toplum, bir yaratıcı tarafından meydana getirilmiştir ve Tanrı tarafından yönetilmektedir. Devletin yönetim biçimi ümmet olgusunu esas almıştır. Devlet idaresi yaratıcının mutlak otoritesi altında bir nefis muhasebesi biçiminde cereyan eder. Kutsanmış hâkimiyeti merkeze alan bir siyasi hâkimiyet biçimidir. Ümmetçi devlet anlayışı toplumun üzerine kurulmuş ilahi otoriteyi temsil eden bir özelliğe sahiptir. Tanrısal vahiy ya da kutsal, hükümdar dâhil bütün tebaayı kontrol edebilme gücüne sahiptir. İtaat kültürü ve kulluk bilinci iktidarın temel varoluş biçimidir.  Aidiyet duygusunu belirleyen ilke mensubu olduğun devlet değil, ait olduğun dindir.

Millet toplumu döneminde ise soyut güçler; eskisi kadar etkili olmamakla birlikte inanç, önemi daha da artan devlet kavramıdır. Bunun yanı sıra adalet, toplumsal düzen, insan hakları gibi kavramlar ve felsefi düşünceler de önemlidir. Evreni, varlığı, doğayı, yaşamı soyut düşünceler ve ideolojiler ile açıklama çabası vardır. Bu evrede toplumların ve bireylerin karar mekanizmalarını şekillendiren gücün hukuki ve siyasi formlar olduğu ifade edilmektedir. Milletçi devlet anlayışı ise pratik ve somut bir gerçekliğin ifadesi olarak zuhur etmektedir. Hukuk kuralları dine değil akla ve bilime dayanmaktadır. Devlet ve vatandaşlar arasında karşılıklı bir etkileşim, işbirliği ve yükümlülükler mevcuttur. Ulusu, egemenliğin merkezine alan bir diyalektiğin sonucudur. Millet bilinci ve şuuruna sahibi bireyler iktidarın yaratmak istediği insan biçimidir. İnsan sahip olduğu dini bir üstünlük aracı olarak görmez, artık üstünlüğü kesp ettiği kavram ait olduğu milletidir. Tanrısı yine de onun için önemlidir, ancak üzerinde kudret ve tasarruf sahibi olan güç ise mensubu olduğu devletidir.

Demokratik toplum döneminde, somut ve gözlemlenebilir olgular incelenmeye başlanmıştır. Bu dönemde yöntem tamamen bilimsel, deney ve gözleme dayalıdır. Bu dönem süresince metafizik düşünce ve kavramlardan ziyade rasyonel akıl etkilidir. Dolayısıyla konular bilimsel araştırmalar çerçevesinde ele alınmaktadır. Soyut olgu ve olaylardan çok somut olay ve olgulara odaklanarak gerçeklik algısına değer verilmektedir. Eleştiren-yargılayan bilimsel olgular çerçevesinde evrensel bir yapıya sahiptir.  Nesnel gerçekliğin belirli yasalarına bağlıdır. Bu yeni toplum, tüm insanlara insani kudretlerini özgürce geliştirebilme imkânını tanırken, burada insanların her birinin özgürlüğü, hepsinin özgürlüğünü teminat altına alacaktır. Demokratik toplum her milletin sonunda ulaşacağı evredir. Tarih özgürlük bilinci doğrultusunda bir ilerlemedir ve yegâne gayesi rasyonel adaleti sağlamadır.

19 Mayıs konusuna tekrar dönelim. Atatürk Türk insanının ümmet aşamasından millet aşamasına geçiş sürecini pekiştirmek amacıyla büyük devrimlere imza atmıştır. Bu devrimlerin yanı sıra, “Ne mutlu Türk'üm diyene!” “Bir Türk dünyaya bedeldir.” “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” gibi sözler ile Türk toplumunu kendine güvenen bilinç sahibi bir millet haline getirmeyi amaçlamıştır.

Türk gençliğinin çok büyük çoğunluğu Atatürk ve onun değerlerine yürekten bağlıdır. Ancak Türk gencinin milletine aidiyet duygusu ne yazık ki istenen düzeyde değildir. Maddi refah arzusu temel yaşam gayesi haline gelmiştir, gençlerimizin Türk milletine ve diğer insani değerlere karşı kayıtsızlığı Türk toplumunun asıl endişelenmesi gereken konudur.  

Nobel ödüllü bilim adamımız Aziz Sancar'ın tavsiyesi ile yazımızı tamamlayalım: “Gençler, günlük kavgaları bırakın, bilimle uğraşın.”

Editör: TE Bilisim