Bu yazımızda Martin Bernal'in Kara Atena adlı kitabını inceleyeceğiz. İlk basıldığından bugüne bilim çevrelerinde büyük yankı uyandıran, seçkin bir eser olarak önemini hala muhafaza etmektedir.

Kara Atena kitabı tarihsel paradigmaya haklı bir itirazda bulunan bilimsel çalışmadır. Günümüz Avrupa merkezci tarih anlayışı, Batı uygarlığını, kendine özgü bir tarihsel gelişmenin ürünü olarak görür. Buna göre, bugünkü Batı uygarlığı, insanlığın genel gelişim çizgisinden ayrılmış, daha verimli bir yola sapmış ve diğer uygarlıklar karşısında üstün bir konuma gelmiştir. Avrupa merkezci önyargı; Antik Yunanistan-Roma-Hıristiyan feodal Avrupa-kapitalist Avrupa biçiminde sıralanan, Avrupa'ya bahşedilmiş benzersiz bir soyağacı vardır. Bu zincir her halkasıyla ileri insanlığın (ilerlemenin) çizgisidir ve sonuçta ilerlemenin doruğu kapitalist mucizeyi yaratmıştır. Dünyanın bu zincirin dışında kalan bölümleri doğal olarak geridir.

Avrupa merkezciliğinin iki bileşeni bulunmaktadır. Bileşenlerinden birine göre, Batı uygarlığı Yunanistan'da doğmuş, Roma üzerinden ortaçağa ve oradan da bugüne ulaşmıştır. Dinsel bileşen ise Yahudi-Hıristiyan hattını izlemektedir. 19. yy'de üretilmiş olan Avrupa merkezci teoriler, Asya ve Afrikalı toplumları dünyanın tarihsel gelişme yatağının dışına itmektedir.

Martin Bernal, bu kitabında eski tarih yazımı modelinin ne olduğunu açıklar. Yunan kültürü, Mısırlılar ve Fenikelilerin MÖ 1500 civarında yaptığı kolonileştirme ve yerli halkı uygarlaştırması sonucunda ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Yunanlılar Yakındoğu kültürlerinden çok büyük ölçülerde kültürel aktarım yapmaya daha sonra da devam etmiştir. "Eskiçağ Modeli" adını verdiği bu tarihsel kültürel modelin 19. yy'ın başına kadar geçerliliğini koruduğunu; Yunan tarihinin okullarda öğretilen yeni anlatımının ise ancak 1840 ve 1850'lerde geliştirildiğini; “Ari Model” olarak tanımlanan yeni tarih yazımının 19. yy'da Kuzey Avrupa ırkçılığının patlamasıyla birlikte "özgün Avrupa uygarlığının beşiği Yunanistan" efsanesinin ortaya atıldığını ve Yunanistan'ı oluşturan Avrupa dışı unsurlarının yok sayılmaya başlandığını ifade etmektedir.

Eskiçağ Modeli, ezilen Dünya'da emperyalizme karşı yürütülen mücadele bakımından büyük önem taşır. Çünkü Avrupa merkezciliğe karşı mücadele, emperyalizme karşı mücadelenin bir parçasıdır. Ezen Kuzey'in, ezilen Güney'e karşı ideolojik saldırısının en önemli araçlarından biri olan ırkçılık, artık "üstün ırk yok, üstün kültür var" diye özetlenebilecek bir hat izlemektedir. "Üstün kültür", tabii ki somut ifadesini Batı uygarlığında bulur. Bu ideolojik çarpıtmalar, zamanla Batı toplumbiliminin ve tarihçiliğinin bir dalı haline getirilmiş ve adına da Oryantalizm denmiştir. Böylece Batı'nın "üstünlüğü" ve "ileriliği'', geçmişin derinliklerine kadar götürülerek, bir tarih malzemesiyle desteklenmiştir.

Avrupa merkezciliğin bu çarpıtılmış bilinci, kuşkusuz sadece Batılı insana verilmiyor, hatta ondan daha fazla Ezilen Dünya insanını hedeflemektedir. Ezilen Dünya üniversitelerinde, gazetelerinde, basınında bu bilinç itibarlı mevkilerden topluma pompalanır. Ülkemizde de, "çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak" hedefi Batılılaşmak (yeni tip Tanzimatçılık) olarak çarpıtılıyor. Her sorunumuza, "Oysa Batı'da … " denerek çözüm gösterilir.

Ari Modeli ile birlikte Kadim Mısır, ırkçılığın yükselişi ve Afrika kültürünün küçük görülmesinden büyük zarar görmüştür. Buna karşılık, Yunanistan ırkçılıktan dolaysız olarak ve her bakımdan yarar görmüş hemen "dinamik Avrupa ırkının çocukluğu" sayılmaya başlanmıştır. (Biz Türklerin Yunanistan için “Avrupa'nın Şımarık Çocuğu” tanımı buradan kaynaklanır.) Böylece Mısırlıların, Avrupa'nın timsali ve saf çocukluğu olan Yunanlıların kültürel ataları olduğu fikri tahammül edilemez hale gelmiştir.

Karaderililerin biyolojik bakımdan uygarlık kurmaya elverişli olmadıkları bilimsel olarak "kanıtlanmış" idiyse, münasebetsizcesine Afrika kıtasında yer alan Eski Mısır nasıl açıklanacaktı? Oysaki Mısır uygarlığının temelde Afrikalı olduğu ve Afrika öğesinin Eski ve Orta Krallıklarda, Hiksos istilasından önce, sonraki döneme göre daha güçlü olduğu tarihsel bir hakikattir. Ayrıca, başkentlerini Yukarı Mısır'da kurmuş olan en güçlü Mısır sülalelerinin çoğu 10, 11. 12. ve 18. sülaleler pekâlâ karaderili diye nitelendirebileceğimiz firavunlardan oluşuyordu.
Martin Bernal “Kara Atena” kitabı ile tarihsel hakikatin ortaya çıkmasında insanlığa büyük bir hizmette bulunduğu için saygıyı hak eden çok değerli ve büyük bir bilim insanıdır. Bu yazının asıl gayesi Kadim Mısır ve Fenike'ye itibarlarının iadesinden ziyade “tanımlayamazsan tanımlanırsın” sorununu dile getirmektir.

Günümüzde tarih yapmak mutlaka önemlidir, ancak çok daha önemli olan onu yazmaktır. Ne yazık ki bizim tarihimiz içinde aynı durum söz konusudur. Türk tarihini yabancılardan öğrenmek gibi bir hastalığa duçar olmuş durumdayız. “Türkler göçebe bir toplumdur” gibi bir ifade Batının bize dayattığı bir yanılsama olabilir mi? Türk tarihini; M.Ö. 209'a endekslemek ne derece doğrudur? Atatürk, Hatay meselesinde “40 asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz” derken ne demek istemiştir? Türk Tarih ve Dil kurumlarını açması, Türk Tarih Tezi, Belleten Dergisi, vb. çalışmaları hangi amaca yöneliktir?

Başkaları tarafından tanımlanan bir tarih anlayışının sakıncaları ile boğuşurken sürekli tekerrür eden tarihsel gerçekliği doğru okumak önemlidir.

Kurtuluş Savaşında başımıza bela olan Yunan hayranı ve Türk karşıtı olarak bilinen İngiltere başbakanı David Lloyd George “Türkleri Orta Asya'ya sürmek bir mecburiyettir. Türkler ulus olmak bir yana, bir sürüdür. Kavgadan başka bir şey bilmezler. Onlara Ay'da bir kavga var derseniz, hemen Ay'a bir merdiven dayar ve kavgaya katılırlar.” diyen bir ırkçıdır. Yaklaşık yüzyıl sonra bugün ABD'nin başında David Lloyd George gibi Yunan sempatizanı bir başkan vardır; Joe Biden. Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit, Joe Biden için geçmişte “bu senatör Rum lobisi militanı” demiştir. Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in son ABD ziyaretinde Joe Biden, konuk başbakan ile el sıkışırken kendini “Bidenepulos” olarak tanıtmıştır.

Sözün özü; “Hayatta yeni olan bir şey yoktur, sadece iyi tarih okumamışsınızdır.”

Editör: TE Bilisim