Kanun Maddesi, İYUK MADDE 12

"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."


1- GENEL OLARAK

İptal davası, idarenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülen işlemlerinin geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılması için açılan idari davalardır. Yani idari yargı yolundaki işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yolunda denetiminin sağlandığı bir kurumdur. Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere yalnızca idarenin işlemlerine karşı gidilebilen bir dava türüdür.

İptal davasında iptali islenen işlem yetki, şekil, sebep, konu, maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olup olmadığı hususu incelenmektedir. İdari iptal davasında mahkemelerin yetkisi yalnızca yapılan idari işlemin hukuka uygunluğu yönünden denetlenmesi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin yerine getirilmesini kısıtlayacak ve idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararları veremezler.

İdari yargıda iptali istenen işlemler için görevli ve yetkili mahkemeler, adli yargıdan farklı olarak kurulmuş olup, görevli mahkemeler;

İlk derece mahkemesi olarak, İdare Mahkemesi ve Vergi Mahkemesi,
İkinci derece, İstinaf mahkemesi olarak, Bölge İdare Mahkemesi,
Üçüncü derece, Temyiz Mahkemesi, bazı davalarda ilk derece mahkemesi olarak, Danıştay.


2- İDARİ İŞLEM NEDİR?

Makale konumuzun idarede açılan, idari işlemlere karşı iptal davası olmasına karşın idari işlemin ne olduğundan kısaca bahsetmemizde fayda var.

İdari işlem, idare hukuku alanında kamu yararını gerçekleştirmek, kamu hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesinin sağlanması amacıyla idarenin tek taraflı idare açıklamasıyla ilgililerin hukuki durumlarında hüküm ve sonuç doğuran işlemlerdir.

Kamu gücü kullanarak bir idari görevin yerine getirilmesi için yapılan hukuk âleminde bir yenilik veya değişiklik meydana getiren işlemlerdir
İdari sözleşmeden ayrılan en önemli kısmı İdarenin tek yanlı iradesidir.
İdarenin gerçekleştirmiş olduğu her türlü işlem idari işlem niteliğinde değildir. İdarenin özel hukuk hükümlerine tabi alım – satım kira, istisna, hizmet vb. sözleşmeleri iki yanlı olup, idari işlem değildir. Yine çok taraflı uluslararası sözleşmelerde idari işlem değildir.
İdari işlem sadece idari organ ve makamlarının işlemlerinden ibaret değildir. Örneğin yasama ve yargı organlarının kendi fonksiyonlarına dâhil olmayan faaliyetlerine ilişkin işlemler idari işlem sayılır.
Kamu görevlilerinin atanması, tayin ve terfilerinin yapılması, haklarında disiplin cezası tesis edilmesi, emekliye sevk edilmesi, TBMM ziyaretçi alınması, personel atanması, personel emekli edilmesi idari işlemdir.

3- İPTALİ İSTENECEK İDARİ İŞLEMDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER

a. İdari İşlem Kamu İdaresinin İşlemi Olmalıdır.

b. İdari İşlem Tamamlanmış Olmalıdır. İptali istenecek idari işlemin ortaya çıkması için kanunda öngörülen evrelerini tamamlamış olması gerekmektedir.

c. İptal Davası Açılabilmesi İçin Menfaat İhlali Söz Konusu Olmalıdır. İptali istenecek idari işlemin, davacının objektif nitelikli bir menfaatinin ihlali söz konusu olmalıdır. Yani davacının iptali isteyeceği işlem ile arasında ciddi ve makul bir ilginin bulunması iptal davası açabilmek için yeterli görülmüştür.

d. İdari İşlem İcrai Olmalıdır. İdari işlemin icrai olmasından kastedilen husus; İdarenin tek yanlı ve buyurucu gücüne dayanarak yapmış olduğu bir işlemin kendi başına bir hukuki sonuç doğurmasıdır. İlgili hakkında yeni bir hukuksal durum yaratan ya da mevcut hukuksal durumunu değiştiren veya kaldıran işlemlerdir.

e. İptal Davası, İdari İşlemlerin Yetki, Şekil, Sebep, Konu ve Amaç Unsurlarından En Az Birinin Hukuka Aykırı Olmalarından Dolayı Açılır. İdari işlemlerin hukuka ve mevzuata aykırılıklarından dolayı iptal davası açılabilecektir.

f. İdari İşlem Kesinleşmiş Olmalıdır. Yani zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmiş olmasıdır. Kesinleşmesi zorunlu olan idari işlemlerde, idareye başvuru zorunludur.


İdari işlemler, birel (bireysel) ve düzenleyici işlemler olmak üzere ikiye ayrılırlar.

Birel işlemler, doğrudan kişilerin menfaatlerini etkileyen ve kişilerin hukukunu ilgilendiren işlemlerdir.

Düzenleyici işlemler ise, idarenin düzeni ve işleyişini sağlamak için kamu idaresi tarafından tanzim edilen yönetmelik, tüzük, genelge, tebliğ, yönerge gibi işlemlerdir. Düzenleyici işlemlere karşı iptal davası, doğrudan Danıştay’da açılabilir. Düzenleyici işlemler; sürekli, nesnel ( objektif ), soyut ve genel nitelikte hukuk kurulları koyan, bu kuralları değiştiren veya kaldıran idari işlemlerdir.


4- İPTAL DAVASI AÇMA SEBEPLERİ

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere iptal davaları, iptali istenecek işlemin yetki, sebep, konu, şekil veya amaç unsuru bakımından hukuka aykırı unsurlar bulundurması halinde açılabilir. Bu unsurların ne gibi durumlarda hukuka aykırılık taşıdığını tek tek incelememiz gerekmektedir.

a. Yetki Bakımından Hukuka Aykırı İdari İşlemler

İdari makamlar, kanunun açıkça yetki vermediği bir idari işlemi yapamazlar. İdare hukukunda idarenin “yetkisizliği” asıl, yetkisi ise istisna olarak kabul edilir. Yetkisiz bir iadari makam tarafından yapılan idari işlemin daha sonra yetkili makam tarafından kabul edilmiş olması dahi, hukuka aykırı idari işleme hukukilik kazandırmaz.

İdari işlemlerde yetki unsuru incelenirken öncelikle coğrafi unsurlara bakılmalıdır. İdari birimler yetkili oldukları bölgeler dahilinde idari işlem yapma yetkisine sahiplerdir. Belirli bir coğrafi bölgede görev yapan herhangi bir idari birim, başka bir idari birimin yetki alanına giren bir bölge ile ilgili idari işlem yapamaz.

İkinci olarak her idari birimin kendisine ait bir kadrosu bulunmaktadır. Bu kadrolar çok geniş kapsamda olup her bir birey bağlı olduğu idari birimin sorumluluğundadır. Buradan anlaşılması gereken bir idari birime mensup olan birey hakkında başka bir idari birim idari işlem yapmaya yetkili değildir.
İdari işlemlerde her ne kadar üstün, astı denetleme yönlendirme yetkisi olsa da onun yerine geçerek işlem yapamaz. Keza astın da, üstün görev yetkisine giren bir konuda işlem yapabilmesi mümkün değildir.

Usulde paralellik ilkesi gereğince, bir idari işlemi hangi kurum yapmışsa işlemde değişiklik yapma, kaldırma veya geri alma yetkisi de o kuruma aittir. İşlemde değişiklik yapılırken veya geri alınırken bu ilkeye uyulmaması işlemin iptali nedenidir. Örneğin, ataması bir bakanlık aracılığıyla yapılan bir memurun görevine belediye başkanı tarafından son verilmesi halinde işlem yetki bakımından hukuka aykırılık oluşturacaktır.

b. Şekil Bakımından Hukuka Aykırı İşlemler

İdarenin yaptığı tüm işlemlerin belirli biçim ve şekil şartlarına uyularak yapılması gerekir. Bu biçim ve şekil şartları yasalar ve yönetmelikler gibi mevzuatta düzenlenmiştir. Yapılan idari işlemler için belirtilen biçim ve şekil şartlarına uymadığı takdirde söz konuşu işlem hakkında iptal davası açılabilecektir.

c. Sebep Yönünden Hukuka Aykırı İdari İşlem

İdarenin bir idari işlemi gerçekleştirme gerekçesi idari işlemin sebebidir. İdari işlemler kamusal hizmetin görülmesi amacını taşımalıdır. İdari işleme kaynak olan sebep hukuka ve gerçeğe aykırı ise idari yargıda işlemin iptali kararı verilir. İşlem takdir yetkisinin kullanımına dayalı olsa bile sebepsiz yapılamaz.

d. Konu Nedeniyle Hukuka Aykırı İdari İşlem

İdari işlemin konu unsurunu, idari işlemin hukuk düzeninde meydana getirdiği değişiklikler oluşturur. Bir başka ifadeyle, bir işlemin içerdiği hukuki sonuç o işlemin konusunu oluşturur. Örnek vermek gerekirse, özelleştirme işleminin konusu Devlete ait bir malin özel şahıs mülkiyetine geçirilmesi, kamulaştırma işleminin konusu ise özel mülkiyete konu bir taşınmazın kamunun mülkiyetine geçirilmesidir. İdarenin belli bir kesim veya kişiler için çıkardığı kuralları, kıyas yoluyla başkaları için genişleterek uygulaması hukuka aykırılık teşkil edip, işlem hakkında iptal davası açılabilmesini mümkün kılacaktır.

e. Amaç Yönünden Hukuka Aykırı İdari İşlem

İdarenin yaptığı eylem ve işlemlerde genel amacın "kamu yararına" yönelik olduğunu söylemiştik. Ancak idarenin, bu genel amaçlarının dışında bazı özel amaçları içinde idari işlem tesis etmesi gerekmektedir. Özel amaçları için tesis edilen idare işlemlerinde hukuka aykırı olmaması gerekmektedir. Şayet hukuka aykırı bir amaç var ise davacının bunu belirtmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, idare mahkemeleri işlemin amaç yönünden hukuka aykırılı konusunda değerlendirme yapmaz.


5- İPTAL DAVASI AÇMA SÜRESİ NEDİR?

İptal davasına konu edilecek işlemin niteliğe veya tebliğine göre ilan edildiği tarihten itibaren belirli bir süre içerisinde dava açılması gerekmektedir. İptal davalarında dava açma süresi işlemin niteliğine göre iki ayrı süreye bağlanmıştır. Bunlar "genel dava açma süresi" ve " özel dava açma süresi" şeklindedir. Ayrı ayrı inceleyecek olursak;

Genel Dava Açma Süresi: Danıştay ve idare mahkemelerinde 60 gün; vergi mahkemelerinde 30 gündür. Bu süreler, hak düşürücü süre niteliğinde olup, kural olarak tüm idari işlemlere karşı iptal davası açma süresi genel dava açma süresidir.

Özel Dava Açma Süresi: İdari işlemlerin nitelikleri gereği özel yasalarda veya özel maddelerde, genel dava açma sürelerinin dışında ayrı dava açma süreleri öngörülebilir. Bu durumda genel dava açma süresi değil, idari işleme dair kanunda öngörülen özel dava açma süresi uygulanır. Ancak, özel dava açma süresinin uygulanabilmesi için idare tarafından yapılan işlemde özel dava açma süresi açıkça gösterilmelidir. Özel dava açma süresi idari işlemde açıkça gösterilmeyen hallerde, o idari işlem aleyhine genel dava açma süreleri içinde iptal davası açılabilir.

İptal davası açma sürelerinin işlemeye başlayacağı zaman İYUK m.7’de şu şekilde gösterilmiştir:

İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı, yani işlemin ilgilisine tebliğ edildiği tarihten itibaren dava açma süresi işlemeye başlar.
Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda; Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği; tarihi izleyen günden itibaren dava açma süresi işlemeye başlar.
Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra dava açma süresi işlemeye başlar.
İlanı gereken yönetmelik, tüzük, tebliğ gibi düzenleyici işlemlere karşı dava açma süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz. Bir örnekle açıklamak gerekirse, imar planı yapılarak ilan edilmesi bir düzenleyici işlemdir. İmar planına karşı ilan tarihinden itibaren 60 gün içerisinde dava açmayan kişi; imar planına dayanılarak kendisine ait arazide 5 yıl sonra imar uygulaması yapılması halinde, hem imar uygulamasına hem de imar planına karşı, imar uygulamasının tebliğ edildiği veya öğrenildiği tarihten itibaren 60 gün içinde iptal davası açabilir.
İdari işleme karşı üst makamlara başvurma halinde iptal davası açma süresi İYUK m.11’de şu şekilde düzenlenmiştir:

İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır (Bu durum zımni red olarak adlandırılır).
İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.
İdari makamlara bir işlem veya eylem yapılması için başvurulması halinde iptal davası açma süresi

İYUK m.10’da şu şekilde düzenlenmiştir:

Henüz iptal davasına konu olabilecek bir idari işlem yokken veya var olmasına rağmen ilgilinin bilgisi yoksa; ilgili kişi idareye bir dilekçeyle başvurarak bir işlem veya eylem yapılmasını talep edebilir.
60 gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. Zımni red halinde ilgililer 60 günlük cevap süresinin bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde (yani ikinci bir 60 gün içinde), konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Başka bir ifadeyle, isteğin reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi, dilekçenin verildiği tarihten itibaren 120 gün geçmesiyle hak düşürücü süreye uğrar.
Önemle belirtilmelidir ki, 60 günlük süre içinde idarece cevap verilmesine rağmen, verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. İlgilinin kesin cevabı beklediği hallerde dava açma süresi işlemez; ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren 6 ayı geçemez.
Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.


6- İPTAL DAVASI AÇMA EHLİYETİ VE MENFAAT İHLALİ KAVRAMI NEDİR?

 İdari mahkemelerde iptal davası açan gerçek veya tüzel kişilerin dava açma ehliyetine sahip olması gerekmektedir. İptal davası açılabilmesi için, davacının yalnızca medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olması yeterli değildir. İptal davası açan kişinin idari işlem nedeniyle “menfaatinin ihlali” söz konusu değilse, açılan dava, subjektif dava ehliyetinin yokluğu gerekçesiyle reddedilir. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere iptal davası açmak isteyen davacının objektif nitelikli bir menfaat ihlali yaşaması gerekmektedir.

İdari dava açma ehliyeti, somut menfaat ihlali durumun niteliğine göre üç kategori halinde değerlendirilmektedir:

Kişilerin açtığı dar kişisel menfaaat ihlali nedeniyle iptal davası açma ehliyeti,
Tüm toplumu ilgilendiren konularda iptal davası açma ehliyeti,
İdarenin kollektif işlemlerine katılanların iptal davası açma ehliyeti.

Bireysel İşlemlere Karşı İptal Davalarında Dava Açma Ehliyeti

Menfaat ihlali, hak ihlali kavramından daha geniş kapsamlı olup; maddi veya manevi bir zararı bulunmasa dahi ilgililere dava açma hakkı vermektedir. Genel olarak davacının idari işlemle “ciddi ve makul”, “maddi” ve “manevi” bir ilişkisinin varlığı, iptal davası açma ehliyeti için yeterli görülmektedir. Menfaat ilişkisinin kurulmasında temel olarak; “kişisel”, “meşru” ve “güncel” bir menfaatin varlığı aranmaktadır

Tüm Toplumu İlgilendiren Konularda Dava Açma Ehliyeti

Menfaat ihlali şartı, toplumu ilgilendiren konularda daha geniş bir şekilde yorumlanmaktadır.

İdari işlem Türkiye genelinde etkiye sahip nitelikteyse veya vatandaşların genel ve ortak menfaatlerini kapsıyorsa her vatandaşın iptal davası açma ehliyeti vardır.

Danıştay, toplumun tümünü veya belli kesimlerini ilgilendiren konularda menfaati ihlal edilen kişiler ile birlikte meslek kuruluşları, odalar, barolar dernekler vb. kuruluşların da iptal davası açma ehliyetine sahip olduğunu yerleşik içtihat haline getirmiştir.

Kollektif İşlemlerde Dava Açma Ehliyeti

Birden fazla kişinin ortak iradeleriyle karar alınarak idari işlem tesis edilmesi de mümkündür. Bu şekildeki işlemlere idare hukukunda “kollektif işlem” denilmektedir.

Kollektif işlemlerde, işleme katılan kişiler işlemin iptali davası açmak istediklerinde katıldıkları idari işleme/karara muhalif kalmaları gerekir. Yani, kollektif alınan karara muhalif kaldıkları karardan anlaşılmalıdır.

Özellikle belirtelim ki; kollektif işlemlerde karara muhalif kalan üyelerin tutanağa geçirilmesinin zorunluluktur. Kollektif işlemlere katılma yetkisi olduğu halde kararın alındığı toplantıya katılmayan veya katılsa bile muhalif kaldığını şerh düşmeyen yetkili kişiler, o karara karşı iptal davası açma ehliyetine sahip değildir.


7- YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARI

Yürütmenin durdurulması kararı; idari işlemin yürütülmesini (sonuç doğurmasının) açılan idari davasının sonuna kadar durduran ve dava konusu idari işlemin tüm hukuki sonuçlarını geçici olarak durduran, tedbir mahiyetinde bir ara karardır. Yürütmenin durdurulması kararı iptal davası ile birlikte talep edilir.

Danıştay, vergi veya idare mahkemesinde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz (İYUK m.27). Yürütmenin durdurulması davacı tarafından ayrıca talep edilmelidir. Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve karara bağlanır. Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için kanunun aradığı şu iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekir (İdari Yargılama Usulü Kanunu m.27):

İdari işlemin uygulanması halinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması,
idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması.
Yukarıdaki iki şartın birlikte gerçekleşmesi halinde davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra, mahkeme tarafından gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.

Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. Ancak, kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz. Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. Sadece ilgili kanun hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemez (İYUK m.27/2).

Dava dilekçesi ve eklerinden yürütmenin durdurulması isteminin yerinde olmadığı anlaşılırsa, davalı idarenin savunması alınmaksızın istem reddedilebilir (İYUK m.27/3).

Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri malî yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26. maddenin 3. fıkrasına göre işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazı kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir.(İYUK m.27/4).

Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16. maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle yapılmasına da karar verilebilir (İYUK m.27/5).

Yürütmenin Durudurulması veya Durdurulmasının Reddi Kararına İtiraz: Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdarî veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarına, bölge idare mahkemesi kararlarına karşı en yakın bölge idare mahkemesine, idare ve vergi mahkemeleri ile tek hâkim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir (İYUK m.27/7).

Aynı sebeplere dayanılarak ikinci kez yürütmenin durdurulması isteminde bulunulamaz (İYUK m.27/10).


8- İDARİ İŞLEMİN İPTALİ KARARININ SONUÇLARI

İdari işlemin iptali geçmişe yönelik olarak sonuç doğurmak suretiyle yürürlükten kalkar. Yani iptal edilen idari işlem tesis edildiği andan itibaren olmakta birlikte iptaline kadarki bütün sonuçlarıyla beraber ortadan kalkmaktadır.

Yargı merci tarafından hukuka aykırı olarak karar verilen işlem yalnızca bu işlem hakkında iptal davası açan kişiyi değil, iptali istenen eylemi ilgilendiren herkes açısından kendiliğinden sonuç doğurmaktadır.

İPTAL DAVASINA İLİŞKİN DANIŞTAY KARARLARI

1- Aracın Trafikten Men Edilmesi ve İdari Para Cezası İşleminin İptali

İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nce, denetim sırasında söz konusu araç için izin belgesi ibraz edilmemiş ise de davacıya ait aracın “M” plakalı ticari taşımacılıkta kullanılan minibüs niteliğinde olduğu, davacının fiilinin Yönerge kapsamında değerlendirilebileceği, korsan taşımacılık yapılmadığı gerekçesiyle aracın trafikten men edilmesine ilişkin işlem ile araç sürücüsüne anılan Kanun maddesi uyarınca verilen aynı tarih ve 818551 sayılı idari para cezası işlemlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptallerine karar verilmiştir. Davalı idare tarafından, anılan İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Davacıya ait aracın 2918 sayılı Kanunun Ek 2/3. maddesi uyarınca trafikten men edilmesine ilişkin 14.05.2015 tarih ve 489589 sayılı işlemin iptaline ilişkin kısım incelendiğinde; idare mahkemesi kararının hukuka auygun olması nedeniyle onanmasına karar verilmiştir.

Araç sürücüsüne idari para cezası verilmesine ilişkin aynı tarih ve 818551 sayılı işlemin iptaline ilişkin kısım incelendiğinde ise;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, “iptal davaları”, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır. Dava dosyasının incelenmesinden, davacı tarafından 29.05.2015 tarihli dava dilekçesinin konu ve sonuç kısımlarında tarih ve sayı belirtilmek suretiyle yalnızca kendisine ait aracın trafikten men edilmesine ilişkin işlemin iptalinin istendiği, araç sürücüsüne verilen para cezası yönünden ise davacının herhangi bir isteminin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda İdare Mahkemesince, iptali talep edilmeyen işlem hakkında karar verilmemesi gerekirken söz konusu işlemin de iptal edildiği görüldüğünden Mahkeme kararında bu yönüyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. (Danıştay 15. Dairesi - Karar:2016/4340).


2- İdari Davaya Konu Olabilecek İdari İşlemler

Dava; 04.06.2015 tarih ve 2015/140 sayılı Fon Kurulu kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi’nce; dava konusu işlemin mahkeme kararına dayalı olarak alındığı; davacının mevcut hukukî durumunu değiştirmediği; ortada idarî davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olmadığından, davanın esasının incelenmesine hukuken imkân bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin (REDDİNE) karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Mevzuat hükümlerine göre idare, yargı kararını uygulama konusunda bağlı yetki içinde olup yargı kararlarının icaplarını gecikmeksizin yerine getirmek zorundadır. Yargı kararının yerine getirilmesinde idare, kararın icabına göre ya işlem tesis edecek ya da eylemde bulunacaktır. Söz konusu eylem ve işlemlerin dava konusu edilmesi hâlinde yargı mercilerince, sadece yargı kararının icaplarının yerine getirilip getirilmediği yönünde sınırlı bir inceleme yapılması gerekmektedir.

Bakılan uyuşmazlıkta; dava konusu işlemin yargı kararının yerine getirilmesine ilişkin bir işlem olduğu, anılan işlemde her ne kadar davacı hakkında 6183 sayılı Kanun kapsamında başlatılan takiplerin sonlandırılmasına karar verilmiş ise de, 6183 sayılı Kanun kapsamında yapılan taşınmaz satışlarının kesinleşerek taşınmazların alıcılar adına tescil edilmiş olmaları ve satış işlemlerinden önceki hukukî ve fiili durumuna geri gelmesinin hukuken mümkün olmadığından bahisle satış ve takip sonucu yapılan tüm tahsilatların neması ile birlikte iadesine karar verildiği dikkate alındığında, dava konusu işlemin davacının hukukunu etkileyen idarî davaya konu edilebilecek nitelikte kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olduğu sonucuna varıldığından, uyuşmazlığın esasına girilerek hukuka uygunluk denetiminin yapılması gerekirken, işlemin idarî davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle işin esası görüşülmeksizin verilen Mahkeme kararında usul kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.(Danıştay 13. Dairesi - Karar : 2015/4574).


3- Boş Memuriyet Kadrolarına Atama Yapılmaması İşleminin İptali Davası

Dava, Eğitim Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığında öğretmen olan davacının, Bakanlık Müşavirliği görevine atanmak için yaptığı başvurunun reddi ile anılan göreve ……..’nin atanmasına ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır. 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde tüm idari işlemlerin, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden denetleneceğinin belirtildiği, bu kapsamda takdire dayanan idari işlemlerin gerekçeli olması, gerekçelerin hukuken kabul edilebilir tarzda açık ve net bir şekilde ortaya konulması, mevzuatta atanmak/görevlendirilmek için belirlenen asgari kriterleri sağlayan fakat geçmiş hizmetleri, eğitim, özlük ve sicil durumları farklılaşan kişiler arasında tercihte bulunulurken, tercih edilen kişilerin tercih edilmeyenlere göre geçmiş çalışma, başarı, liyakat ve sicil durumuna göre üstünlüğünün ortaya konulması gerektiği, hukuka uygunluk denetiminin ilkelerindendir.

Bu durumda, boş kadrolara kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek en uygun kişiyi atama konusunda, gerekli nitelikleri taşıyanlar arasında tercihte bulunma hususunda takdir yetkisine sahip olan davalı idarenin bir göreve atama yapıp yapmama veya elinde bulunan boş kadrolara atanma niteliği taşıyan kişilerin kadro sayısından fazla olması halinde bu kadrolara atayacağı kişileri hizmet gereklerini gözönüne alarak seçmek hususunda takdir yetkisine sahip olduğu ve açık değerlendirme hatası olmadıkça idarenin tercihini belli bir yönde kullanması konusunda yargı yoluyla zorlanmasına da hukuken olanak bulunmadığı; öte yandan, 2577 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca idari yargı yerlerince de, idarelerin bu yöndeki takdir yetkisinin kaldırılması sonucunu doğuracak şekilde karar verilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde; hukuka uygun olarak tesis edildiği anlaşılan dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında yasal isabet bulunmamaktadır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesi” başlıklı 76. maddesinde; kurumların, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit veya 68. maddedeki esaslar dahilinde daha üst, kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilecekleri, “İstisnai memurluklar” başlıklı 59. maddesinde; Bakanlık Müşavirliklerine bu Kanunun atanma, sınavlar, kademe ilerlemesi ve dereceye yükselmesine ilişkin hükümleriyle bağlı olmaksızın tahsis edilmiş derece aylığı ile memur atanabileceği hükme bağlanmıştır.

2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanun’un 2. maddesinde; “Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere Bakanlar Kurulu kararı ile, (2) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere müşterek kararla atama yapılır.” hükmüne, Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde de “Bakanlık Müşaviri” unvanına yer verilmiştir

2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde tüm idari işlemlerin, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden denetleneceğinin belirtildiği, bu kapsamda takdire dayanan idari işlemlerin gerekçeli olması, gerekçelerin hukuken kabul edilebilir tarzda açık ve net bir şekilde ortaya konulması, mevzuatta atanmak/görevlendirilmek için belirlenen asgari kriterleri sağlayan fakat geçmiş hizmetleri, eğitim, özlük ve sicil durumları farklılaşan kişiler arasında tercihte bulunulurken, tercih edilen kişilerin tercih edilmeyenlere göre geçmiş çalışma, başarı, liyakat ve sicil durumuna göre üstünlüğünün ortaya konulması gerektiği, hukuka uygunluk denetiminin ilkelerindendir.

Bu durumda, boş kadrolara kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek en uygun kişiyi atama konusunda, gerekli nitelikleri taşıyanlar arasında tercihte bulunma hususunda takdir yetkisine sahip olan davalı idarenin bir göreve atama yapıp yapmama veya elinde bulunan boş kadrolara atanma niteliği taşıyan kişilerin kadro sayısından fazla olması halinde bu kadrolara atayacağı kişileri hizmet gereklerini gözönüne alarak seçmek hususunda takdir yetkisine sahip olduğu ve açık değerlendirme hatası olmadıkça idarenin tercihini belli bir yönde kullanması konusunda yargı yoluyla zorlanmasına da hukuken olanak bulunmadığı; öte yandan, 2577 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca idari yargı yerlerince de, idarelerin bu yöndeki takdir yetkisinin kaldırılması sonucunu doğuracak şekilde karar verilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde; hukuka uygun olarak tesis edildiği anlaşılan dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında yasal isabet bulunmamaktadır. (Danıştay 2. Dairesi - Karar : 2015/7223).

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN VE STAJYER AVUKAT KAYRA BOZKURT