İHD ADANA ŞUBESİ KADIN HAKLARI KOMİSYONU TARAFINDAN; "2020 YILI ADANA İLİ KADINA YÖNELİK (01.01.2020 – 25.11.2020 - 11 aylık) HAK İHLALLERİ RAPORU" AÇIKLANDI.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla Adana ili 2020 yılı Kadın hak ihlalleri veri raporu ile ilgili Kadın Hakları komisyonu tarafından yapılan basın açıklamasını İHD Adana İHD Kadın Komisyon üyesi Baran Öner okudu.

Baran Öner

 ‘’Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.’’( Maria Teresa Mirabel/1936)

‘’Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kovuşturup oturmak ise çok üzücü.’’ ( Minerva Argentina Mirabel/1926 )

‘’ Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesibe izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekir se hayatımı da ‘’ ( Patria Mercedes Mirabel/1924 )

1930 yılında Dominik Cumhuriyetinde askeri bir darbe ile yönetime gelerek kısa sürede diktatörlüğünü ilan eden Trujillo, hegemonik erk sistemin çirkin yüzü faşizm ve onun baskıcı rejimi ile yaratmış olup uzun yıllar sürdürdüğü korku imparatorluğuna karşı, en büyük çıkış üç kadının, Mirabel kardeşlerin karşı devrimi olmuştur.

Öyle ki;  Mirabel Kardeşlerin yarattıkları bu direniş ruhu ve hareketi onları, kısa sürede diktatörlüğün kabusu haline getirmiş ve diktatör yanlılarınca erkliğin evrensel yüzü tecavüz kültürüyle katledilip uçuruma sürüklenmelerine sebep olmuştur. Diktatörlük şahsında ataerkil sisteme karşı aynı zamanda kadın olarak da varoluş mücadelesi veren üç neferin bu denli korkakça şekilde katledilmeleri en affedilmeyecek suç olarak halkın bilincine kazınmış ve süreç kısa süre sonra Trujillo’nun da bir suikast sonucu öldürülmesiyle sonuçlanmıştır.

Ve nihayetinde Mirabel Kardeşler diktatörlüğü yıkan mücadelesiyle, dünyada ve Türkiye'de insan hakları savunucuları ve kadın hareketleri için önemli bir sembol haline gelmiştir.  1999 yılında ise Birleşmiş Milletler, nam-ı diğer kelebeklerin katledildikleri gün olan 25 Kasım’ı “ Kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele ve dayanışma günü ” olarak ilan etmiştir. 

İçinden geçtiğimiz pandemi sürecinin yarattığı ve korkunç boyutlara varan salgın etkisinin yanı sıra uygarlık sürecinin yarattığı bir diğer korkunç salgın da cins kırımı/kadın kırımına yol açan hegemonik erk şiddeti olmuştur. Kadına yönelik bu şiddet tarihten günümüze dünya üzerinde görülen en yaygın ve maalesef en kanıksanmış insan hakkı ihlali, toplumsal bir sorun ve sistemsel bir kriz olmaya devam etmektedir. Şiddetin tarihi ne kadar eski ise kadının buna verdiği cevap ve mücadele tarihi de elbette o kadar eski ve köklü olmuştur. Bir bütün olarak erkek egemen değer yargılarıyla şekillenen ataerkil sistem ve onun yaratımı olan cinsiyetçiliğe karşı kadının mücadele ve dayanışma azmi ile kararlılığı günümüzde de hız kesmeden devam etmektedir.

Türkiye’de de yükselen kadın mücadelesi ve insan hakları savunucularının gayretiyle başta İstanbul Sözleşmesi (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) olmak üzere elde edilen kimi kazanımların gereği, siyasal iradenin özellikle son dönemlerde artan anti-demokratik ve geleneksel muhafazakar politikaların etkisiyle yerine getirilmemiş, üstüne hemen ardından gelen pandemi döneminin yarattığı uzun karantina koşulları tüm kriz dönemlerinde olduğu gibi en başta en kırılgan kesim olan kadınları etkilemiş, kadınların maruz kaldığı dezavantajlı durumları bertaraf etmeye yönelik acil eylem planlarının hayata geçirilmesi bir yana önleyici, koruyucu, politika üretici tüm destek mekanizmaları da çöküntüye uğrayarak kadınlar mahkum edildikleri çifte izalasyon koşullarında daha fazla sömürüye maruz kalmış ve var olan güvencesizlik daha da derinleşmiştir.

İç İşleri Bakanlığının kimi verilerine göre 20 Kasım itibariyle 2020’de 234 kadın aile içi ve kadına yönelik şiddet kapsamındaki cinayetlerde hayatını kaybetmiştir. Yine geçen yılın ilk 10 ayına göre aile içi ve kadına yönelik şiddet olaylarında başvuru ve ihbar sayısında bu yıl %37’lik artış görülmüştür. Geçen yılın 10 aylık dönemine göre bu yılın 10 aylık döneminde alınan tedbir karar sayılarında ise %46’lık bir artış yaşanmıştır.  

Bianet 2020 Erkek Şiddeti Çetelesi verilerine göre ise erkekler 2020 yılının ilk 10 ayında en az 230 kadını öldürmüş, en az 670 kadına şiddet uygulamış, en az 71 kadına tecavüz etmiş, en az 498 kadını seks işçiliğine zorlamıştır. (https://bianet.org/bianet/bianet/133354-bianet-siddet-taciz-tecavuzcetelesi-tutuyor ) 

Dünya Ekonomik Formu (WEF) 2020 Cinsiyet Eşitliği raporuna göre Türkiye 153 ülke arasında 130. sıradadır. Dünyada, Türkiye’nin de yer aldığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi %60,5 ile cinsiyet eşitliği konusunda en geride yer almaktadır. Rapora göre kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için 100 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olması için 257 yıl geçmesi gerekir. 

İnsan Hakları Derneği Adana Şubesi Kadın Hakları komisyonu olarak ise Adana ilinde kadına yönelik hak ihlallerinin tespiti için gerek özel ve resmi kurumlardan gerekse saha çalışmalarımızdan 01 Ocak 2020 ile 20 Kasım 2020 tarihleri arasında yaklaşık 11 aylık dönemle ilgili veri çalışması yapılmış olup Adana iline özgü istatistiki erkek şiddet çetelesi tablo olarak aşağıda sunulmuştur.  

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

İnsan Hakları Derneği, Tüzüğünün 2. maddesinde de yer aldığı gibi eşitlik ilkesini savunmakta ve hangi nedene dayanırsa dayansın her türlü ayrımcılığa karşı çıkmaktadır. Kadın haklarının, evrensel insan haklarının ayrılmaz bir parçası olduğu kabulünden hareket eden İnsan Hakları Derneği, kadına yönelik şiddeti, kadınların insan haklarının korunması ve geliştirilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak görmektedir. İHD, şiddete dayalı iktidar ilişkilerini  reddetmektedir.

Bu çerçevede kadına karşı şiddet kullanımının ortadan kaldırılması için kadınların bilgiye, yardım ve korunma hizmetlerine ulaşabilirliğinin artırılmasını, kadına yönelik şiddeti etkin bir biçimde önleyecek yasaların çıkarılmasını, uygulanmasını ve kadın ile erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkilerini gidermeye yönelik politikalar geliştirilmesini, şiddetin nedenleri ve sonuçlarını ele alacak eğitsel araçların kamu eliyle geliştirilmesini savunmaktadır.

Tüm bunlardan hareketle bunduğumuz ile ilişkin sunduğumuz veriler bir bütünen kadına yönelik erkek şiddeti; hakaret, tehdit, taciz, tecavüz, cinayet, seks işçiliğine zorlama vb. özellikle son zamanlarda artışını, Akp iktidarının son zamanlarındaki sosyal, siyasal, ekonomik, cinsiyetçi, muhafazakar vb. politikalarından ayrı ele alamayız.

Her ne kadar kadın hareketi mücadelesinin de etkisiyle cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik bazı olumlu adımlar -İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Kanun vb. gibi- atılmışsa da bunların gereği hiçbir zaman tam olarak yerine getirilememiş, yürürlüğe girdiği günden bu yana hatta pandemi döneminin yarattığı kriz ortamında dahi her daim tartışmaya açık bırakılmıştır.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun hakkıyla uygulanmayışı, yuva yıkıcı düzenlemeler olarak lanse edilişi, kadının nafaka hakkına göz koyuluşu, boşanmaların zorlaştırılması ve zorunlu danışmanlık ve arabuluculuk gibi uygulamaların gündeme getirilişi, kadın adının bakanlıktan çıkarılarak aile merkezli politikalara ağırlık verilişi,

7/24, parasız, anadilde ayrı bir şiddet hattının olmayışı, cinsel şiddet kriz merkezlerinin hala kurulamaması, kamuya ait sığınakların yetersiz sayısı, kadına yönelik tüm şiddet biçimlerine ilişkin bir veri ağının tutulup kamuoyuyla düzenli şekilde paylaşılmaması, şiddete uğrayan kadınlara yönelik geçici barınma, geçici maddi yardım ve kreş gibi hizmetlerin çok yetersiz sayıda oranlarla verilişi, kadın ve erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı çokça söylemin dillendirilişi, ilkokul eğitim müfredatlarında dahi bunlara yer verilerek toplumun en çekirdekten dizayn edilmeye çalışılışı, kürt illerindeki kadın derneklerinin ideolojik derneklerdir denilerek kriminalize edilmesi ve yöneticilerine olan erkek/devlet baskısı, yine toplumda dezavantajlı olan trans, göçmen/mülteci ve hapishanede kalan kadınlara ilişkin özel politikaların olmayışı bunlardan yalnızca küçük bir kısmıdır. 

Türkiye’de kadınlara yönelik hak ihlallerindeki artış, mevcut hukuki düzenlemelerin hayata geçirilemediğini ve devletin bunların uygulanması konusunda istekli ve samimi olmadığını göstermektedir.

Zira; İstanbul Sözleşmesi’nin tam olarak iç hukukta uygulama alanı bulması ve kadına yönelik hak ihlallerinin son bulması için öncelikle Taraf devletlerin gösterdiği adaylar arasından seçilerek oluşturulan sorumlu Uzmanlar Komitesi (Group of Experts on Action against Violence against Women and Domestic Violence-GREVIO)  GREVİO raporunun büyük bir ciddiyet ve hassasiyetle incelenmesi ve bu doğrultuda devletin yükümlülüğü gereği uygulanması gerekirken hala iki yıl önce yayımlanan son GREVİO raporunun resmi çevirisi dahi yapılmış değildir.

Grevio raporunun Türkçeye çevrilmesi ve sadece devletin bakanlıkların ve yargının her düzeyindeki ilgili devlet kurumlarına değil aynı zamanda kadına yönelik şiddet alanında çalışan STK lara ve diğer sivil toplum kuruluşlarına da yaygın bir şekilde dağıtılması sağlanmalıdır. 

İlimiz Adana’da ve yaşadığımız coğrafyada kadınların yaşadıkları hak ihlalleri bu şekildeyken ve giderek de artış göstermekteyken biz kadının insan hakları savunucuları kadına yönelik her türlü şiddetin, tacizin, tecavüzün, cinayetin bir insanlık suçu olduğunu her defasında dile getirmekteyiz. Bu şiarla Tüm kadınları; Kadına yönelik cinayetlerin, şiddetin, tacizin, tecavüzün, her türlü ayrımcı politikaların son bulduğu ana kadar susmamaya, ses çıkarmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz!           25/11/2020

Editör: TE Bilisim