İlişkilerde anlaşmazlıkların ve doyumsuzluğun çoğu, çiftlerin temel duygusal gereksinimlerini karşılama becerilerinden yoksun olmalarından kaynaklanmaktadır. Erkekler, duygusal gereksinimleri karşılanmadığında kırgınlık ve üzüntü hissederken aynı zamanda kendi beceri ve yeterliliklerini de sorgularlar. Kadınların ise kırılmaya en yatkın olduğu durum duygusal ihtiyaçların karşılanmaması durumudur.

Duygusal ihtiyaçları karşılanan çiftlerde zaman zaman anlaşmazlıklar ve görüş ayrılıkları olsa da bu durum kolaylıkla aşılır ve huzur, güven, mutluluk, heyecan, minnet gibi olumlu duygular kendiliğinden ortaya çıkar. Bunun tersi söz konusu olup duygusal açıdan desteklenmediğinde çiftler arasında anlaşmazlıklar, tatminsizlik baş gösterir ve eşler birbirlerini suçlarlar.

Erkeğinde kadınında doğası birbirlerinin temel gereksinimlerini karşılayacak niteliktedir. Bir erkek olumlu yaklaşımlar geliştirerek kadına en iyi şekilde destek verebilir. Bir kadın da kadınsı niteliklerini geliştirdiği zaman erkeğe en iyi desteği sağlar. Her iki eşte duygularını baskı altında tutup paylaşmadığında zamanla kalplerinin etrafına bir duvar örülür. Pek çok çift bu şekilde duyarsızlaşarak sorunlarını çözmeye çalışır. Oysa bu durum duyguların yavaş yavaş körelmesine, çiftlerin birbirine karşı yabancılaşmasına sebep olur.

İlişkilerde temel duygusal gereksinimlerin en önemlisi “sevgi”dir. İnsanları birbirine bağlayan kucaklayıcı bir duygudur. Evrensel bir duygu olan sevgi, hem kadın hem erkek için eşittir. Hem kendisine hem de bir başkasına insan ancak sevgiyle bağlanabilir. Sevgi duygusunu alan kadın ve erkekler birbirlerine karşı daha sevecen, neşeli ve mutlu gözlerle bakarlar. Sevgi duygusunu almayan kişiler ise kişiliğinin bazı yönlerini inkar etmeye başlar ve o duyguyu kazanmak için olduğundan farklı görünmeye çalışır.

Sevgi büyüdükçe özdeşleşme artar, birlikte olma arzusu ve paylaşımlar artar. Sevgi insan hayatını güzelleştirir. Güven duygusunu arttırır. Sevginin olduğu yerde korku ve zorlama olmaz. Birbirini seven eşler birlikte bir bütün olsalar da birey olarak özgürdürler. Eğer eşler diğerinin özgürlüğünü kısıtlıyorsa o ilişkide sevgiden söz edilemez.

İlgi, sevgiden sonra gelen en önemli duygusal gereksinimdir. İlgi görmek sevmenin en önemli belirtisidir. Birbirini seven eşler sevdiği kişiyle ilgilenir ve onun ihtiyaçlarını karşılamak için çalışır. Eğer bir insan birini seviyorsa onu mutlu etmek için gerekli olan doğal dürtüye zaten sahiptir. Özellikle kadınlar erkeklerin ilgili ya da ilgisiz davranışlarına karşı duyarlıdır. Kadın, kendini özel biri olarak görmek ister. Eşinin ilgisini açıkça sergilemesini bekler. Kendini özel hissetmek kadın için önemlidir. Erkekler de ilgi görmekten hoşlanırlar ancak onların ilgiye ihtiyaçları kadınlarınki kadar yoğun değildir. Bir kadının eşine gereğinden fazla ilgi göstermesi erkeğin bunalıp uzaklaşmasına ya da bağımlı bir kişiliğe dönüşmesine neden olabilir.

Duyguların yansıtıldığı güzel sözler duymak kadınların çok hoşuna gider. Ayrıca kadın konuşurken erkeğin onu dinlemesi, eşine zaman ayırması, üzüntülerini paylaşması, yeni bir giysi aldığında ya da saçlarını kestirdiğinde bunu fark etmesi, onunla zaman geçirmeyi istemesi, hediyelerle ve güzel sözlerle sevgisini belli etmesi her kadının hoşuna giden ilgili davranışlardır. Erkekler bu davranışları ilişkinin başlangıcında gerçekleştirirler ancak zamanla bu davranışların gereksiz olduğunu, benzer şeyleri tekrarlamanın bıkkınlık yaratacağını düşünerek bu tür hareketleri bırakırlar. Kadın da eşinden ilişkinin başlangıcındaki gibi ilgi bekler ve bunu göremediğinde artık eskisi kadar sevilmediği duygusuna kapılır. Eğer eşler arasında yıllardır hiçbir değişiklik yoksa ilişki monotonlaşır.

Temel duygusal gereksinimlerden biri de “saygı”dır.
Hem kadınların hem de erkeklerin saygı görmeye gereksinimi vardır. Fakat kadınlar erkeklere nazaran daha fazla saygı görmeye ihtiyaç duyarlar. Eğer eşler birbirini destekleyici sevgi dolu bir ilişki yaşamak istiyorlarsa birbirlerine karşı daima saygılı davranmalıdırlar. Saygı göstermek, eşimizin isteklerini, haklarını, değer yargılarını kabul etmek, verdiğimiz sözleri tutmak, vaatleri yerine getirmek, değer vermek, adil davranmak, erkek ve kadın eşitliğini kabul etmek ve ortak kararlar almaktır. Erkekler de eşinden saygı bekler. Eşinden saygı göremeyen erkekler saldırganca davranışlar sergileyebilirler. Eşi tarafından saygı görmeyen kadın sevgi duygusunu da bastırır.

Kabul etmek, her iki cinsiyetin de ihtiyaç duyduğu temel bir duygudur. Kabul edilmek kişiliğimizin onaylandığı anlamına gelir. Kabul edici bir tavır kadının benliğinden memnun kalmasını sağlarken, erkeğe de güç verir. Kişiliği ya da bireysel farklılıkları eşi tarafından kabul edilmeyen kadın kendini değiştirmeye çalışır. Erkek ise eşi tarafından kabul edilmediğinde karşı koyarak inatla direnç gösterir. Öncelikle kim olduğumuzu fark etmek, eşimizin farklılıklarını algılamak, kabul etmek, her iki eşinde kimliğinden ve kişiliğinden ödün vermeden kendini geliştirebilmesi ve olumsuz yönlerini değiştirebilmesi için güven vermek gerekir.

Bir diğer duygusal gereksinim de anlayıştır. Kendimizi tümüyle tanımak istiyorsak anlaşılmak bizim için büyük önem arz eder. İnsanın kendi duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını anlayabilmesi için karşıdakine aktarması ve o kişi tarafından anlaşılması gereklidir.

Takdir etmek, her iki eş içinde önemli bir duygusal gereksinimdir. Her insan davranışlarının, çabalarının beğenilmesini, önemsenmesini ve takdir edilmesini ister. Sergilediği davranışları ve çabaları takdir edilen kişi mutlu olur ve güç kazanır. Aksi halde kişi yetersiz, dengesiz ve beceriksiz olduğuna inanır. Erkekler takdir edilmeye karşı daha duyarlıdırlar. Eşi tarafından takdir edilen erkeğin gücü en üst seviyeye ulaşır ve eşini memnun edebilmek için elinden geleni yapmaya çalışır. Erkekler takdir edilmediklerinde verici olma isteğini yitirirler. Pasif, tembel ve kendine güvenmeyen bir biçimde her şeyi erteleme davranışları sergileyebilirler. Takdir edilmek kadınlar için de önemli bir ihtiyaçtır. Takdir edilen kadın mutlu olur ve işlerini severek ve isteyerek yapar.

Güven, her sağlıklı ilişkinin temelinde yatan her eş için karşılanması gereken duygusal bir gereksinimdir. Güvenmek, bir başkasının doğruluğuna, dürüstlüğüne ve içten olduğuna kesin olarak inanmaktır. Güven varsa kuşku, endişe ve önyargılar yoktur. Güven dolu ilişki her iki tarafında birbirinin kötü niyetinin olmadığını algıladığı zaman gelişir. Güven dolu bir yaklaşım eşleri birbirine bağlar ve ilişkiye kuvvet verir. İlişkide güvensizlik varsa sevgi ve birliktelik uzun ömürlü olmaz.

Editör: TE Bilisim