Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kısa ismiyle İstanbul Sözleşmesi, Cumhurbaşkanı kararıyla feshedileli iki hafta oldu. Hukukçulara göre uluslararası bir sözleşmeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne götürmeden cumhurbaşkanının feshetmesi usül açısından yanlış. Anayasamızın 90. Maddesine göre bütün uluslararası sözleşmeler TBMM’nin onayıyla yürürlüğe girer veya çıkar. Sözleşmenin feshinin usüle uygun olmaması durumuyla ilgili kadınlar hergün farklı farklı şehirlerden yeni yeni iptal davaları açıyor. Kadınların menfaatine bu kadar aykırı bir kararın toplum tarafından kabul görmesini zaten beklemiyorduk. İstanbul Sözleşmesiyle ilgili rahatsızlıklar aslında birkaç yıldır kulağımıza çalınmaktaydı, hazırlanan alehte raporlar çeşitli kaynaklar vasıtasıyla karşımıza da çıkmaktaydı. Ancak İstanbul’da hazırlanmış ve Erdoğan’ın ilk imzacısı olduğu bu sözleşmeden çıkılma ihtimali bize hep uzak görünüyordu. Sözleşmenin amacı kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçluların cezalandırılması ve kadına yönelik şiddeti engelleyecek politikaların geliştirilmesi iken farklı hiçbir de örtük amacı yok iken sözleşmeyi karalayan bunca yersiz suçlama niye?

Erdoğan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili, Temmuz 2020’de “Halk istiyorsa kaldırın, halkın talebi kaldırılması yönündeyse buna göre bir karar verilsin, halk ne isterse o olur.” açıklamasını yapmıştı. Halka değil kadınlara sorsunlar demiştik ama hem kadınlarla, hem de karma olarak yapılan anketlerin sonuçlarını görünce de hayli rahatlamıştık. Çünkü dört milyon sekiz yüz bini aşan üyesi olduğu iddia edilen AKP kadın kollarının bile %49,7’sinin sözleşmeden çıkılmasını istemediğini açıklamıştı. MetroPOLL araştırma şirketi tarafından yapılan bu kamuoyu araştırması daha sonraki bir süreçte Konda araştırma şirketi tarafından tekrar yapılmış ve sözleşmeden çıkılmasını onaylayan %17’lik kesimin bile %7’ye indiği görülmüştü. Bu araştırmalar sonucunda doğrudan sözleşmeden çıkma seçeneğini AKP tamamen rafa kaldırıldığını düşünmüştük.  

Ancak toplumsal cinsiyet eşitliğinin karşısında yer alan çeşitli örgütlenmeler, Türkiye’de son yıllarda dikkat çekici bir boyuta ulaşmaya başladı. Bu hareket, hepimizin de bildiği gibi çeşitli tarikat ve siyasi hareketler tarafından Türkiye’de karşılık buldu ve İstanbul Sözleşmesiyle ilgili iktidara bu sözleşmenin kaldırılması yönünde baskı yapmaya başladı. Bunun altında yatan temel argümanları, İstanbul Sözleşmesi’nin Türk toplum ve aile yapısına uymayan ifadeler kullanıyor olmasıydı. Elbette ki toplum ve aile yapısı derken, sadece kendi bildikleri ve yaşadıklarını iddia ettikleri şekilde çizdikleri bir yapıdan bahsediyoruz. Peki bunu savunanların toplumdaki yüzde olarak oranları neydi? Kadir Has Üniversitesi tarafından 2019 yılında yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de kadın erkek eşitliğini savunmayanların oranı sadece %16 iken, erkeğin şiddete başvurabileceğini savunanların oranı %5’te kalıyor. Bu durumda genel toplum yapısının içinde var olan çok ufak bir kesimin, anti-çağdaş bir baskıyla iktidara baskı yaptığını ve iktidarın da, oy kaygısı sebebiyle buna karşılık verdiğini söyleyebiliriz.

Sözleşmenin feshedilmesinden önce, sözleşmenin kaldırılmasını talep eden skandal bir rapor Cumhuriyet gazetesinde de yer almıştı. Murat Yetkin’in yayınladığı bu raporun “Ümmetin buluşma noktası” sloganıyla kendini tanıtan Türkiye Düşünce Platformu’na ait olduğu görülüyor. Bu platformun onursal başkanı , Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Hayrettin Karaman, ki onu “kadınların erkekle eşit şahitlik yeteneğinin olmadığı” söylemiyle hatırlarsınız. Raporun imzacıları arasında Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, MÜSİAD kurucusu, Akit ve Yeni Şafak gazetesi yazarları gibi birçok bilinen isim göze çarpıyor. AKP de 2018 seçimlerinden beri, özellikle de 2019 yerel seçim yenilgisinin ardından toparlanamayan taban erozyonuna bir çare aranıyor aslında. Bu uğurda hepimizin olduğu o gemiden ilk atılanlar ise  LGBTi+ lar sonra da biz kadınlar olduk.  Yaşanmakta olan ve çıkılması imkansız  gibi görülen ekonomik krizi,  partiyi yaralama ihtimaline karşın önlem olarak tarikatler ve cemaatler  devreye sokuldu aslında.  Belli tarikat ve cemaatler ve islamcı entelijansiya  baskısıyla, istanbul sözleşmesinden bir gece yarısı çıkılmış gibi görünüyor.  Üstelik kendi elleri ve kendi ev sahiplikleri ile, Avrupada birinci olarak imzaladıkları bir sözleşme olmasına rağmen, üstelik konuyla ilgili hiçbir tedbir alınmadan, kadınları tamammen hedefe koyup, birdenbire  ve öylece...   Yani kadın konusu da siyasetten nasibini almıştır diyebiliriz. Ancak kadın konusu bizim  mor çizgimizdir ve bu yaşananlar, bizlerin kabul edebileceği bir durum değildir. Ülke genelinde görünen o ki, bu durum hiç kimse tarafından öyle kolay kolay kabul edileceğe de benzemiyor. Son günlerde artan kadın +lara yönelik sosyal medya teşhiriyle işlenen darp ve cinayet suçları, anlaşmanın feshinin kimlere cesaret verdiğini  de açıkça gösteriyor. Beklentimiz yapılan bu hatadan ivedilikle dönülmesidir.

Adana’da neler mi oluyor? Dernekler, sendikalar ve birçok parti, kararın usülsüzlüğüne dava açmaya ve asılsız suçlamalarla karalanan istanbul sözleşmesine sahip çıkmaya devam ediyor. Birçok kurum tarafından İstanbul Sözleşmesinin amacını ve önemini anlatan birçok farklı toplantı düzenleniyor. Adana Kadın Platformu  da, mahalle çalışmaları, el ilanları,  basın açıklamaları ve eylemleri  ile sürecin peşini bırakmamaya niyetli. Bütün kadınların, sadece bizi yaşatmak ve korumak için yazılmış bu sözleşmeye sahip çıkmalarını ve tepkilerini ortaya koymalarını bekliyoruz.  Daha güzel günlerimizin olması umuduyla, dirençle kalın...

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ BİZİM

Editör: TE Bilisim