Kabuğunu kıracak mısın kırmayacak mısın?

Kabuğunuza sıkıştınız mı hiç?

Aynı ıstakozlar gibi, büyüyüp geliştikçe bizler de kabuğumuza sıkışıyoruz. Daracık bir alanda kapana kısılmış gibi, o kabuklar batar, alanımız yoktur çünkü daha da gelişemeyizdir. Kabuğumuz bize küçük geliyordur.

Bu bizi strese sokar, sığamama stresi. Dolayısıyla da ya küçülmeye zorlanırız ya da o kabuğu kırmaya. Unutmamalı ki strese girdikçe, daha da gerildikçe daha da sıkışırız.

Kabuğun dışını bilmemek, içerisini bilmek daha da gerer tabii ki bizi.

Kırılırsa ne olacak?

Bana zarar verecek mi?

Canım yanacak mı?

Buyrun stresimize bir de kaygıyı ekliyoruz.

Kabuğu kırmadıkça bilemediğimiz, bilemeyeceğimiz bir durum olsa da bu şu an’da bildiğimiz tek şey o kabuğa sığamadığımız ve sıkıştığımızdır. Karar vermemiz gereken ise büyümek istiyor muyum yoksa küçülmek mi istiyorumdur.

İnsan gelişmelidir, büyümelidir, öğrenmelidir. Bildiklerini artık bilmemek olmaz - bazı ender durumlar hariç (sağlık gibi). İnsan sabit kalmamalıdır, ilerlemelidir. Ancak o zaman zihnimizin hakkını veririz bence. Eğitimler, okunan kitaplar, izlenen filmler, konuşulan sohbetler, hep bizlerin entellektüel seviyesini geliştiren, zihnimizi ileriye taşıyan olaylardır. Daha birçok şeyin etkisi de vardır tabii ki.

Bunu her insan yapmak ister ya da yapısı kişiliği budur diyemeyiz tabii ki, herkes gelişmek istemez. Fakat bir kere başladı mı bence duramaz, durmamalıdır da. Öyle güzel bir serüven ki, hayat boyu gelişmek, hem bilmediğimiz öğrenmediğimiz şeylerin heyecanı ile varken hem de ya vaktim yetişmezse demek.

Yine bu an’dayız.

Mevzumuz kabuğu kıracak mıyız kırmayacak mıyız?

Benim başka bir ülkede eğitime gitmem mesela sanırım kabuğumun dışına çıkmam sayılabilir. Öyle düşünmek istiyorum da diyebiliriz. Gelişmek, daha da öğrenmek, yeni fırsatlar keşfetmek için, bulunduğum yere sığmayan, şartlarımın kısıtlı seçeneklerimin az olduğu kabuğumdan çıkmış bulundum. Artık kırdığım kabuğuma geri dönemem, ancakda yeni kabuk yaratabilirim kendime.

Bu kabuk mevzusuda illa herkes bulunduğu ülkeyi, şehri değişsin değildir. Bulunduğunuz iş, arkadaş ortamı, spor salonu bile size dar geliyorsa aklınıza “kabuğumu kırmalı mıyım kırmamalı mıyım ?” sorusu gelebilir. Mevzu o kaygı ve stresle beraber, cesaret edebilmenize de bağlı tabii ki. Değişecek olandan korkmak çok doğal diyorlar, hiç kabuğun dışında yaşamamışız ki nereden bilelim.

“- Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir - diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” demiş Şems-i Tebrizi.

Ne kadar da doğru. Şu an’a kadar alıştığımız düzen, kabuk içi belki de kötü olandır. Ancak kabuğumuzu kırdığımızda büyümeye devam edebiliriz, iyisiyle kötüsüyle. Kötüsü olmadan iyiyi nereden bileceğiz zaten? Ders almadan nasıl gelişeceğiz? Hata yapmadan nasıl öğreneceğiz?

Küçülmekte bir seçenek, olanla yetinmek sıkışıp büzüşmek belki de. Ben bunu pek tercih etmeyen biriyim, sürekli dahada diyerek ilerlemeye çalışıyorum. Özellikle de kabuğumun bana battığını hissettiğim anlarda daha da motive olup o son büyümeyi hemen yapmak istiyorum ki biran evvel kabuğum çatlasın.

Bulunduğunuz yer, alan, ortam, insanlar, ülke, şehir size dar geliyorsa ve gelişecek alanınız yoksa düşünün derim. Yetinmeyi de şükrü de sevmem, şükür ki bana batsa bir kabuğum var demem, batmayacak kabuğum olmalı derim. Sanırım bu da benim biraz da mühendislik yanımdan geliyor. Yetinme kısmına gelince de dahasını yapabilecek kapasitem varsa yetinmek istemem, tercih etmem. Sınırları zorlarım.

İlk çatlaktan sonrası daha kolay geliyor.

İlk kabuk kırılmasından sonra alışıyorsun o kabuğu kırmaya sanki de.

İlkindeki kaygı ve stres yerini heyecan ve bekleyişe bırakıyor. Sonrası ise dersler, öğrenmeler, gelişmeler, doyumlar, doyumsuzluklar, ve yine aynı serüven devam ediyor.

Yeter ki o kabuğu kır.

Kır ki, yaşa!

Kır ki, geliş!

Kır ki, büyü!

Editör: TE Bilisim