Kadın olmak hayatın her anında mücadele etmektir; hayatın her anında her yerinde “ben varım”, “bende buradayım!”, “düşünebiliyorum”, “söz hakkım var” diyerek haykırmak istemektir. Sadece Türkiye’de ya da Türk toplumlarında değil, medeniyetin merkezlerinde bile bu durum böyledir.

Birileri tarafından hep sesimizin bastırılması, kısılmasıdır, hep ötekileştirilmemizdir. Bizlere yapılan her davranış ise normalleştirilmiştir; “ne var bunda?”, “oturup sadece konuşuyoruz”, “istemediğin bir şeyi mi yaptım? Yapmadım.” denmiştir. Sesini çıkardığında ise desteklenmek yerine her seferinde kösteklenmişlerdir; “acaba sen ne yaptın da oldu?” denmiştir.

O kadar kadın var ki taciz görmüş, özel alanlarına kendi rızaları dışında girilmiş, onlara karışılmış, kendilerine saygısızca davranılmış ve bunların hepsi de kadınlara karşı “normalleştirilmiş”, sesimizi çıkaramıyoruz. Bir yerde dur diyebilsek bile, dur diyemediğimiz yer için suçlanıyoruz. Bu travma ya da yaşanmışlıklarla da hayatımızı idame etmeye, hayata alışmaya devam ediyoruz.

İşte bu yüzdendir belki de eski neslin hep “usturuplu giyin, otur” demesi. Değişmeyen insanlığın ve yargının kurbanlığından ve yaşanmışlıklarından aslında kendilerince “zaten yapacak olan yapıyor fakat en azından mazereti olmasın” diyerek vicdan rahatlaması yapıyorlar. Hani hocanın testiyi kırmadan çocuğu dövmesi gibi.

Halbuki bir kadının, kız çocuğunun (kimine göre) “mazeret” vermemesi olmamalıdır mesele. Mesele yapılan davranışın doğru olmayışıdır, yanlıştır. Pedofilidir, tacizdir, özgür iradeye saldırıdır. Ne davetkar varlıklarmışız biz kadınlar, kızlar da haberimiz yokmuş.

Halen daha günümüzde kadın olmak zordur.

Kadın güçlü olmayı seçmez, güçlü olmak zorunda kalır. Var olmak için, varlığımızı kabul ettirmek için güçlü olmak zorundayız.

Kadın olmak suçtur sanki bu hayatta, her davranışımıza her hareketimize bir kulp bulurlar ve bizi suçlarlar. Seversin, yolludur bu delidir derler. Sevmezsen kötü. Elde ederler basit olursun, elde edemediklerinde ise meze. Susarsın bir şey bilmiyor derler, susmazsın konuşursun dilin uzun olur bilmiş derler.

Yani “kadın” olmak zordur bu hayatta. Dünyanın neresinde olursak olalım zordur. İş yerinde, okulda, evde, hayatın her anında zordur.

Güçlü olmak zorundayız çünkü seçtiğimiz hayatın arkasında durup onu savunmak zorunda bırakılıyoruz. Hayattaki her tercihimizin, hareketimizin, davranışımızın, düşüncemizin hesabını vermek zorunda kalıyoruz. Her soru sorduğumuzda, her karşı çıkışımızda biraz daha güçleniyoruz ki bunları da yapmak zorunda kalıyoruz. Bize hesap veren yok fakat bizden hesap bekleyen çok hem cinslerimiz bile bunu bize yapıyor.

Hep birileri tarafından güçlü olmaya zorlanırız. Duygularımızı belli etmemeye, düşüncelerimizi saklamaya zorlanırız. Bize denecek her şey söylenir fakat cevap vermemeye zorlanırız, o düşüncelerle ya eziliriz ya da güçlü olmak zorunda kalırız. Güçlü oldukça var olabiliriz sanırız fakat yetmiyor çünkü sorun bizde değil bu şekilde olan hayata insanlığa ayak uydurmak zorunda olacak olanlar biz olmamalıyız. Bizi güçlü olmaya zorlayan hayat şartlarının, insan davranışlarının sistemi değiştirmesi gerekir. Onlar ellerini taşın altına koysun artık.

Günümüzde kadınların sesi olmaya kendini adamış insanlar, dernekler iyi ki varlar!

Maalesef ki halen daha yeterli bir ses yüksekliği yok. Halen daha insanlar değişmemiş, halen daha o bizi itip kakanlar, taciz edenler, özel alanımıza karışanlar ellerini kollarını sallayarak dışarıda yeni kurbanlarını arıyorlar. En kötüsü bunlardan bazısının eğitimci ve hatta ebeveyn olması. Çocuk yetiştiriyorlar böyle insanlar. Bence evlat sahibi olmadan herkesin bir psikoloji sınavına tabii tutulması gerekiyor gerekirse de tedavisini alıp çocuk yapsınlar.

Güçlü olmaya bu insanlar yüzünden mecburuz. İster istemez toplum, aile, iş, çevre bizi güçlü yapıyor, güçlü olmaya zorluyor. Kadın o kadar kalabalığın içinde, hemcinslerinin de olduğu kalabalıklarda bile, yalnızlığını yaşıyor.

Yalnızlıkta kadını güçlü olmaya mecbur kılıyor. Her şeye ve her kese rağmen dimdik durabilmek için, biraz olsun insan yerine koyulmak için hırpalanmış yorulmuş kadınlarla dolu dünya.

Ya o kadar güçlü olmaktan yorulmuşsak?
Ya düşerse omuzlarımız?
Ya umutlarımız tükenirse?
Ya vazgeçersek?

Devrimleri daima kadınlar yapıyor farkında mısınız?

Kadınların katılmadığı hiçbir hareket devrime dönüşemiyor. Kadınlar yarının umudu, yarının yetiştiricisi ve yeşerticisidir. Bugün taciz ettiğiniz, hiçe saydığınız, saygı duymadığınız kadınlardır yarının umudu. Yıkmayın hiç bozulmayan saflıklarını, neşelerini, o kötü duygu, düşünce ve davranışlarınızı aynaya uygulayın kadına değil.

Kadını rahat bırakın, isterse güçlü olsun, güçlü olmak zorunda kalmasın şu hayatta.

Editör: TE Bilisim