Biraz sarılmaya ihtiyacım vardı. Etrafta kimsecikler yoktu, yalnızlıklar içinde çaresizce içimdeki çocuğa sarıldım. Daha da sıkı sardı kollarım. Daha çok sıktım canımı, hissetmeye anlamaya çalıştım bu belirsiz dünyayı. Ne isteniyordu benden ya da ben ne istiyordum bu yaşadığım hayattan. Kim kimden neyi alacaktı. Kim daha çok gayret ederse o mu başaracaktı, yoksa oyun hep kaybetmeye mi kurulmuştu? Tanrı bunun neresindeydi.
Gerçekten iyiler için bir cennet hazırlanmış mıydı?
Ya cehennem?

Ya bütün bunlar bir hayal ürünüyse ve ben hayattan öcümü almak için çok geç kaldıysam!
Bir seçenek verilseydi bana ben sadece canım acımadan ve can acıtmadan sıramı savmak isterdim.

Bu kadar aksiyona ne gerek vardı?

Canın yanması hangi usulde normal karşılanabilirdi? Kader denilen şey, sana verileni olduğu gibi kabul edip başına gelenlere razı olmaksa bunca filme ne gerek vardı. Senarist mi oyunu doğru kuramamıştı yönetmen mi rolleri adil dağıtamamıştı.

Geçmişe bakılınca ebedi sadakat beklemek gibi anlamsız isteklerim vardı. O da bir yanılgıdan ibaretmiş, geçte olsa anladım.

Bir ömür, kaç günah taşıyabilirdi?

Kaç kolon daha dikmem gerekiyordu tüm bunların kafama yıkılmaması için, hesaplayamıyorum.

Çünkü aşkta günaha dair değil mi? Eğer öyleyse tüm bunların affı için pazarlık yapabilir mi?
Yine kafamda deli sorular, yine anlamsız kuru gürültüler beynimin içinde elini kolunu sallayıp serbestçe dolaşıyor, en iyisi ben biraz daha gidip uyuyayım…!

Editör: TE Bilisim