Koronavirüs Salgınının İş Hayatına ve Sözleşmelere Etkisi Koro...

Koronavirüs Salgınının İş Hayatına ve Sözleşmelere Etkisi

Koronavirüs Salgınının İş Hayatına Etkisi

Dünya Sağlık Örgütü, Çin'de ortaya çıkan ve pek çok ülkeye yayılan korona virüsünü pandemi olarak ilan etti. Bütün ülkeleri etkisi altına alan küresel bir problem oluşturan korona virüsü iş hayatını da olumsuz etkiledi.

Pandemi en anlaşılır tanımıyla dünyada eş zamanlı olarak çok yaygın bir şekilde çok fazla sayıda insanı tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen isimdir.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) tanımlamasına göre, bir hastalığın pandemi olabilmesi için üç kriter yeterli görülmektedir.

* Yeni bir virüs olması

* İnsanlara kolayca geçebilmesi

* İnsandan insana kolay ve sürekli bir şekilde bulaşması

Sağlık Bakanlığı, 10 Mart günü Türkiye'deki ilk korona virüs vakasını teyit etti.

T.C Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı’nın tanımına göre korona virüsü:

“Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’ nde Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş,öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür.

Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilmiştir. Daha sonra insandan insana bulaşarak Vuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve diğer dünya ülkelerine yayılmıştır.

Koronavirüsler, hayvanlarda veya insanlarda hastalığa neden olabilecek büyük bir virüs ailesidir. İnsanlarda, birkaç koronavirüsün soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS) gibi daha şiddetli hastalıklara kadar solunum yolu enfeksiyonlarına neden olduğu bilinmektedir. Yeni Koronavirüs Hastalığına SAR-CoV-2 virüsü neden olur.”

Bakanlığın tanımına göre son derece bulaşıcı olduğu anlaşılan bu hastalıkla ilgili işverenlerin öncelikle; işçilerine sağlıklı bir işyeri temin etme, hastalığın olağanüstü bir durum oluşturması sebebiyle işçilerini izne gönderme, işverenin yapmış olduğu sözleşmeleri COVİD-19 kapsamında yeniden gözden geçirme ve ticari hayatını olağandışı koşullara göre yeniden düzenlemesi gerekmektedir.

İlk olarak işverenin güvenli ve sağlıklı bir iş yeri temin etme yönünde genel bir yükümlülüğü bulunmaktadır.

Koronavirüsünde İşveren Risk Değerlendirmesini Yapmalıdır.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu madde 3/ö’ de Risk değerlendirmesi:

“İş yerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla yapılması gerekli çalışmalar” olduğu belirtilmiştir.

Kanuna göre işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır. (İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu madde 4/c)

İşverenler iş yeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarıyla koordineli olarak risk değerlendirmesi yapmalıdır. Risk değerlendirmesine göre iş yerinde çalışan işçilerin durumlarını dikkate alarak (genç, yaşlı, engelli,gebe ve emziren) iş yerini düzenlemelidir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği’ nin 8. maddesinin 3. fıkrasında :

 “Toplanan bilgiler ışığında; iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuatta yer alan hükümler de dikkate alınarak, çalışma ortamında bulunan fiziksel,kimyasal, biyolojik, psikososyal, ergonomik ve benzeri tehlike kaynaklarından oluşan veya bunların etkileşimi sonucu ortaya çıkabilecek tehlikeler belirlenir ve kayda alınır. Bu belirleme yapılırken aşağıdaki hususlar, bu hususlardan etkilenecekler ve ne şekilde etkilenebilecekleri göz önünde bulundurulur.”

Madde 8, 3. Fıkrası g bendinde risk değerlendirmesine  “Çalışma ortamına ilişkin hijyen koşulları ile çalışanların kişisel hijyen alışkanlıklarından kaynaklanabilecek tehlikeler” in de olduğu belirtilmiştir.

Yaşadığımız süreç göz önünde bulundurulduğunda alınabilecek tedbirler arasında, iş yerinin düzenli olarak temizlenmesi, belirli bölgelere dezenfektan maddeleri koyulması, işçilere maske ve eldiven gibi koruyucu ürünlerin iş yeri tarafından temin edilmesi gerekmektedir.

İş yeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki,Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik madde 9/2c-8 bendine göre iş yeri hekiminin:

“Bulaşıcı hastalıkların kontrolü için yayılmayı önleme ve bağışıklama çalışmalarının yanı sıra gerekli hijyen eğitimlerini vermek, gerekli muayene ve tetkiklerinin yapılmasını sağlamak” yükümlülüğü bulunmaktadır. İş yeri hekimi çalışanlara gerekli eğitimi düzenli olarak vermeli, çalışanların muayene ve tetkiklerini yapmalıdır.

Çalışanlara kendi sağlıklarını ve diğer çalışanların sağlıklarını koruma konusunda mümkün olan tüm önlemleri almaları gerektiği hatırlatılmalıdır. Çalışanın da diğer çalışanların güvenliğine zarar vermekten kaçınması gerektiği hatırlatılmalıdır. Enfekte oldukları teyit edilmiş veya şüpheli semptomlar gösteren çalışanların bu durumu işverenlerine beyan etmesi gerekir. 

Koronavirüs salgın riskinin bulunduğu bir ortamda işveren çalışanlarını tek taraflı olarak izne gönderebilir. İzne gönderdiği çalışanına maaşını ödemesi gerekmektedir. İşin niteliğine bağlı olarak çalışanlarını evden çalışmaya da yönlendirebilir.

Koronavirüs Salgınında Evden Çalışma (Uzaktan Çalışma)

Dünya genelinde ve Türkiye’de de özellikle çok uluslu şirketler çalışanlarını evden çalışmaya yönlendirmiştir. Evden çalışma İş Kanunu’na göre uzaktan çalışmadır.

4857 Sayılı İş Kanunu’nun 14.maddesinde yapılan düzenlemeye göre uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde yada teknolojik iletişim araçları ile iş yeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.

Evden çalışmada çalışanlarla haberleşmeler telefon, telekonferans, video konferans veya e-posta yöntemleriyle yapılabilir.

Uzaktan çalışmada işçiler, esaslı neden olmadıkça salt iş sözleşmesinin niteliğinden ötürü emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. İşveren, uzaktan çalışma ilişkisiyle iş verdiği çalışanın yaptığı işin niteliğini dikkate alarak iş sağlığı ve güvenliği önlemleri hususunda çalışanı bilgilendirmek, gerekli eğitimi vermek, sağlık gözetimini sağlamak ve sağladığı ekipmanla ilgili gerekli iş güvenliği tedbirlerini almakla yükümlüdür.

İşveren kısa çalışma ödeneğine de başvurabilir.

Kısa çalışma başvurusu işverenin bağlı bulundukları İŞKUR biriminin e-posta adresine, yapılabilir.

İşçinin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesi için, işverence Kuruma yapılan başvurunun uygun bulunmasının yanında, kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 60 gün içinde kesintisiz çalışmış olması ve son üç yıl içinde adına en az 450 gün işsizlik sigortası primi bildirilmiş olması gerekmektedir.

Kısa çalışma ödeneği süresinde çalışanların genel sağlık sigortası primleri ödenmekte olup, kısa vadeli sigorta kollarına ait primlerle emeklilik için gerekli olan uzun vadeli sigorta kollarına ilişkin primler ödenmemektedir.

Kısa çalışma uygulaması esnasında, İş Kanunu 25/II maddesi kapsamında, “ahlak ve iyi niyete aykırı davranışlar” nedeniyle fesih işlemi hariç olmak üzere, işveren tarafından işçi çıkarılmaması gerekmektedir. 

KORONAVİRÜS SALGINININ SÖZLEŞMELERE ETKİSİ

Koronavirüs Salgını Sözleşmeler Açısından Mücbir Sebep Sayılır mı?

Koronavirüs salgınının mevcut ve ileride artabilecek ekonomik etkileri de düşünüldüğünde akla gelen ilk sorulardan biri, koronavirüsünün sözleşme ilişkileri açısından mücbir sebep olarak kabul edilip edilmeyeceğidir.

Mücbir sebebe Türk Kanunlarında yer verilmediği için Yargıtay içtihatları ve doktrinler ışığında mücbir sebep olup olmayacağını değerlendirebiliriz.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 15/12/2014 Tarihli 2014/13893E, 2014/19777Kararında:

“ Mücbir sebep bir sorumluluğun yerine getirilmesini veya bir hakkın veya hukuksal imkanının veya kanuni bir avantajın kullanılmasını veya talep edilmesini, kısmen veya tamamen, geçici veya daimi surette engelleyen, bu niteliği dolayısıyla sorumluluğu kaldıran veya yerine getirilmesini, süresini ve vadesini geciktiren veya sorumluluğun niteliğini değiştiren, bir hakkın veya hukuksal imkanın veya kanuni bir avantajın kullanılmasına ilişkin sürelerin yeniden tanınmasını, sürelerin uzatılmasını veya eski hale iade edilmesini gerekli ve zorunlu kılan, kişinin önceden beklemediği, öngöremeyeceği ve tahmin edemeyeceği, beklese ve tahmin etse bile, kişilerin alabilecekleri her türlü tedbirlere rağmen meydana gelmesini engelleyemeyeceği, kişilerin tedbir alma ve ihmalde bulunmama yükümlülüklerini aşan nitelikte ve ağırlıkta olan, dıştan gelen, olağan üstü, olağan dışı ve mutad ve devamlı olanın dışında gerçekleşen nitelikte bir olay, olgu veya durumdur.”

Yargıtay kararlarına göre bir olayın mücbir sebep olabilmesi için:

* Mücbir sebebin tarafların kontrol alanlarının dışında gerçekleşmiş olması,

* Hukuki ilişkinin kurulduğu tarihte mücbir sebebin öngörülemeyecek olması veya olay öngörülse dahi, olayın somut etkisinin bu denli büyük olacağının öngörülememesi,

* Tüm önlemler alınmasına rağmen mücbir sebebin sözleşme edimini ifayı imkansız hale getirmesinin önlenememesi

* Kişilerin tedbir alma ve ihmalde bulunmama yükümlülüklerini aşan nitelikte ve ağırlıkta olması,

* Dıştan gelen, olağan üstü, olağan dışı nitelikte bir olay, olgu veya durum olması gerekmektedir.

Günümüz itibariyle koronavirüsün Türkiye’de mücbir sebep oluşturabileceği yönünde herhangi bir resmi beyan bulunmamaktadır.

Koronavirüsünün tüm dünya gündemi açısından yeni bir olay olması, Türkiye açısından henüz verilmiş bir yargı kararının bulunmaması açısından mevcut sözleşmelere etkisini değerlendirmek şu an için hukuki yorumlardan ibarettir. Daha önceki yargı kararlarındaki hiçbir salgına benzememesi, seyrinin çok farklı ilerlemesi, öngörülemez hızla yayılması düşünüldüğünde korona virüsünün mücbir sebep oluşturduğu kanaatindeyim.

 

Mücbir sebebin sözleşmelere etkisi 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun ifa imkansızlığı başlığı altında 136. Maddede:

“Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder.

Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.” şeklinde belirtilmiştir. 

Kanun maddesi de göz önüne alınarak, sözleşmenin tarafları için mücbir sebep teşkil edip etmediğinin tespiti her olay, her sözleşme ilişkisi özelinde değerlendirilmelidir.