ÇARESİZLİĞİ NASIL ÖĞRENMEKTEYİZ?

 1964 yılında üniversitenin psikoloji bölümünden mezun olan Seligman, davranış bilimleriyle ünlü Profesör Solomon' un yanında çalışmaya başladığında hocasını pek düşünceli ve kaygılı buldu. Bunun nedeni profesör Solomon' un köpekler üzerinde yaptığı deneyde uzun süre ilerleyememiş olmasıydı. Hocası Solomon, sonuçları gözlemek üzere birkaç köpeğe defalarca zil sesi ile birlikte elektrik şoku veriyor ve köpeklerin elektrik şokundan kaçmasını bekliyordu. Daha sonra deneyin ikinci aşamasına geçiyor ve köpekleri, arası alçak bir bariyerle ayrılmış iki bölümlü bir kutuya alarak bulundukları bölüme elektrik şoku veriyor ve köpeklerin ikinci bölüme atlamalarını bekliyordu. Şaşırtıcı olan şuydu ki köpeklerden bazıları, hocası ne kadar elektrik şoku verirse versin yerinden kıpırdamıyordu. Bir canlı niçin kaçıp kurtulabileceği fırsat ve zaman varken acıdan kaçmaz?

Depresyonlu ve anksiyeteli kişiler danışmanlığa geldiklerinde en başta gelen şikayetlerinden birisi halsiz, uyuşuk ve hiçbir şey yapacak enerjilerinin olmadığı şeklindedir. Bunun sebeplerinden birisi geçmişte yaşanılan pek çok girişimlerinin ya  engellenmiş olması veya başarısızlıkla sonuçlanmasıdır. Oysa kişiyi harekete geçiren güç motivasyondur. Motivasyon ise içerisinde ihtiyaç, dürtü, güdü ve doyumu da içeren davranışsal ve bilişsel bir süreçtir. Bu süreç kişinin ihtiyaçlarını doyurmak üzere harekete geçmesini sağlar. Fakat kişi, sürecin sonunda ne yaparsa yapsın başarısız olacağına dair bir olumsuz inanç taşıyorsa, harekete geçmez hatta geçemez.

Bandura' ya göre ilkel hayvanlardan farklı olarak insanlar, gelecek eylemlerine rehberlik etmesi için öngörülerini kullanmaktadır. Yeni bir problemle karşılaştığımız her sefer deneme-yanılma yöntemini kullanıp ödül veya ceza almaktansa olası sonuçları düşünür,olasılıkları hesaplar, hedefler belirler ve strateji geliştiririz; bunları beynimizde yaşatır, gelişigüzel eylemlerde bulunarak hangisinin ödüllendirilip cezalandırılacağını anlamak için bekle gör yöntemini kullanmayız. Elbette ki geçmişteki deneyimlerimiz yargı ve öngörülerimizi etkiler ancak diyelim ki yeni bir işyeri açacaksınız. Bu işyerinin yapacağınız işe uygun metrekarede olup olmadığını, bulunduğu caddenin konumunun işe uygunluğunu, nasıl tanıtımını yapacağınızı, vb. önceden düşünürsünüz.

Eğer bu iş yerinde iş yapamayacağınıza inanıyorsanız, bu işyerini açmaktan vazgeçersiniz. Bandura' ya göre davranışların çoğu dışsal pekiştirmeler veya cezalandırmalar olmadan gerçekleşmektedir. Sigarayı bırakması veya kilo vermesi için çevreden baskı yapılmasına rağmen bunları başaramayan insan pek çoktur. Bu anlamda inançlı bir insanı bir ateiste, bir ateisti ise inançlı insana çevirmeye çalışan herkes bir süre sonra inancın gücüne toslayacaktır. Bandura' ya göre insanlar gerçekten değişmek için kesin bir karar vermedikleri ve bu yüzden gereken çabayı göstermedikleri sürece, davranışlarını değiştirmeye çalışmazlar.

Çünkü Bandura' ya göre bu kararlarda etkili olan iki faktör vardır. Bunlardan birincisi insanların, istedikleri bir sonucu elde etmekte ne derece başarılı olacaklarına dair kendilerine olan inançları; öteki ise eylemlerinin belirli bir sonuca yol açmakta ne derece başarılı olacaklarına dair beklentileridir. Diğer bir ifadeyle, kişinin bir şeyin olacağına dair inancı ile aynı şeyi kendisinin başarabileceğine olan inancı. Öyleyse, insanların sorunlarıyla başa çıkmak için çaba harcamaları ve çabalarında ne kadar ısrarcı oldukları, böyle bir davranışı yapabileceklerine ne kadar inandıklarıyla belirlenir.

Profesör Solomon' un köpeklerine baktığında Seligman, köpeklerin şok verilen bölmeden öteki bölmeye kaçmadıklarını çünkü köpeklerin kaçacaklarına dair bir inançlarının olmadığını düşündü. Seligman' a göre köpekler, her ne yaparlarsa yapsınlar şoktan kurtulmanın mümkün olmadığına ve bunun kontrolünün kendileri dışında olduğuna inanmaktaydılar. O halde, şoktan kurtulmak için çabalamaya gerek yoktu ve kaderine razı olmak en doğru davranıştı köpekler için. Bu keşfine Seligman, Öğrenilmiş Çaresizlik adını uygun buldu.

Şu halde, depresyonlu veya anksiyeteli bir kişi, hayatta başarılı olamayacağına ve hiçbir şeyi doğru dürüst gerçekleştiremeyeceğine dair bir inanç taşıyorsa, hiçbir şey için çabalamaya gerek görmez. Çünkü ya o işin başarılamayacağına ya da kendisinin bunu başaramayacağına inanmaktadır. Bu yüzden kendi kaderine razı olmalı gibi bir düşünceye sahiptir.

Bu durumu öteki insanlara da genellemek mümkündür. Bir öğrenci, sınavı kazanamayacağına dair bir inanç taşıyorsa, motivasyonu oluşmaz çünkü  sınav için çabalamanın bir anlamı yoktur ona göre. Bu örnekler, bizlere çaresizliğin ve yetersizliğin davranışsal ve bilişsel alt yapısını açıklamakta ve kişinin kendine olan inancının ve yeterlilik duygusunun önemini vurgulamaktadır. Hoşçakalın.

https://www.habereguven.com/m-selim-suzer-aci-veren-gecmisimizden-kurtulmak-mumkun-mu/

https://www.habereguven.com/mehmet-selim-suzer-cocuk-yetistirmek-bir-sanattir/

https://www.habereguven.com/kadinlar-daha-mi-zeki/
Editör: TE Bilisim