Çocuklarda Davranış Bozuklukları ve Nedenleri

Çocuklardaki bir davranışın, davranış bozukluğu olarak değerlendirilebilmesi için öncelikle çocuğun gelişimsel özellikleri, yaşa uygunluğu ve davranışın yoğunluğu dikkate alınmalıdır. Örneğin 4 yaşındaki bir çocuğun alt ıslatması, gelişimsel özellikleri dikkate alındığında normal kabul edilirken, 7 yaşındaki bir çocukta davranış bozukluğu olarak değerlendirilir. Bir başka örnekte 10 yaşındaki bir çocuğun az çalışması, notlarının düşmesi ve okuldan kaçması davranış bozukluğu olarak değerlendirilirken, 17 yaşındaki bir gencin aynı davranışları sergilemesi bir davranış bozukluğu olarak değerlendirilmez.

Davranış bozukluklarından bazıları saldırganlık ve inatçılık, yalan söyleme, küfür etme, yalan söyleme, tırnak yeme, parmak emme, yeme bozuklukları, alt ıslatma, asosyallik (içekapanıklık), saç (kaş-deri) yolma, çalma, ergenlik öncesi mastürbasyonu, tikler, sigara kullanma şeklinde sıralanabilir.

Davranış,  uyarıcıya verilmiş bir tepki olarak tanımlanabilir. Bu uyarıcılar açlık, susuzluk, dokunulma, sevilme ihtiyacı ve çevresel uyarıcılar olan ses, ışık, sıcaklık gibi dışsal uyarıcılardır. Uyarıcıların işlevi organizmanın ihtiyacını doyurmak üzere onu harekete geçirecek motivasyonu başlatmaktır. Bu anlamda her uyarıcı ve buna yönelik tepki davranışı bir amaca yöneliktir. Örneğin organizmadaki kan şekerinin düşmesi, açlık uyarıcısını ortaya çıkarır ve organizma yiyecek bulmak üzere harekete geçer. Bir başka örnekte bir bebek, dokunulma ihtiyacını gidermek üzere ağlar ve kendisini kucağa aldırttığında ise ihtiyaç giderildiği için susar.

Madem ki her davranış bir ihtiyacı doyurmak üzere ortaya çıkmakta, o halde sorumuz şudur: Çocuklardaki istenmeyen davranışlar onların hangi ihtiyaçlarını doyurmak üzere ortaya çıkmaktadır? Bu sorunun cevabı doğru tespit edilebilir ve sebep ortadan kaldırılırsa çocuğun davranışında düzelme olduğu görülecektir. Çocuklardaki davranış bozukluklarının bazı sebeplerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Kardeş kıskançlığı, (anne-babadan) intikam alma, terk edilme, aile içi çatışmalar, anne ve/veya baba yoksunluğu, engellenme, katı cezalara tepki, duygusal veya fiziksel istismar, önemsenmek üzere dikkat çekme, değersizlik-yetersizlik veya suçluluk duyguları, kendisine zaman ayrılmasını sağlamak, istediği bir şeyi yaptırmak...  Görüldüğü üzere davranış bozukluklarının sebepleri çoğunlukla çevreseldir ve bu durumdan ebeveynler öncelikli olarak sorumludur.

Davranış bozukluğuna yol açan sebeplerden biri olan kardeş kıskançlığı, kardeşi olan neredeyse her çocukta gözlenir. Kıskançlık, kardeşi olan çocuklarda doğal bir durumdur çünkü anne-babanın tüm ilgisi, sevgisi ve ödülleri kendisine yönelikken birden bire ikinci sıraya düşen bir çocuk için bu duruma tahammül etmek zordur. Böyle bir durumda anne-babanın yapması gereken büyük çocuğa değerli olduğunu ilgisini arttırarak hissettirmek ve her iki çocuğa eşit ve adil davranmaktır. Bu durumda dahi kıskançlık devam edebilir. Bunun önünü almanın yolu ise çocuğun öfkesini ifade etmesini sağlamaktır. Ayrıca kardeşler arasında geçecek kavgalara müdahale edilmemeli, her iki çocuğun da hakkını arayabileceği bir ortam sağlanmalıdır. Kardeşine, anne-babasına karşı hakkını arayamayan, kendisini savunamayan bir çocuğun dışarıdaki yabancı ortamlarda da hakkını arayamayacağı unutulmamalıdır. Evdeki kardeş kavgalarına müdahalenin tek gerekçesi kardeşin diğer kardeşe şiddet uygulamasıdır ki bu durum şiddet uygulayan çocuğun öfkesini duygusal olarak ifade edemediği anlamına gelmektedir. Anne-baba çocuklarının öfkeli olduğu durumlarda bir sünger gibi bu öfkeyi yutmalı ve onu sakinleştirmelidir.

Eğer bir çocuk ilgi ve sevgi yoksunu ise, fiziksel istismara (kaba dayak) ve/veya duygusal istismara (sürekli aşağılanma, suçlanma, tehdit, hakaret ve taciz) uğruyor ise bunun intikamını alır. Bunun yerine aile ortamı çocuğa kendisini güvenli, değerli ve ilgili hissettiği bir ortam sunmakla yükümlüdür. Bırakalım çocukları yetişkinler dahi önemsenmek, sevilmek, gurur duyulmak ve beğenilmek için çaba gösterirler. Bu anlamda bir çocuğun kendisini sırf kendisi olduğu için değerli hissetmesi onun hakkıdır. Bu bağlamda çocuğa sürekli koşullu sevgi vermek yanlış bir ebeveyn tutumudur. Akıllı durmazsan senin annen olmayacağım, yemeğini yemezsen baban gelmeyecek, kardeşine iyi davranmazsan seni sevmeyeceğim/parka götürmeyeceğim şeklindeki cümleler çok karşılaşılan koşullu sevginin göstergeleridir. Her çocuk varlığının tanınmasını, yaptığı güzel davranışların görülmesini arzu eder; bu güzel davranışlar fark edilmez ve pekiştirilmezse çocuk, davranış bozukluğu göstererek kendi varlığını çevresine fark ettirecektir.

Unutulmamalıdır ki çocukların sezgileri çok kuvvetli ve zihinleri öğrenmeye açıktır. Böylece onları aşırı kontrol eder ve hakları olan durumlarda müdahale edersek istenilenin tam tersi olarak çocuklar ağlayarak, yalan söyleyerek veya çalarak, yemek yemeyerek  veya salonun ortasına kakalarını yaparak davranış bozukluğu gösterecek ve bizleri kontrol altına alacaklardır.

https://www.habereguven.com/m-selim-suzer-caresizligi-nasil-ogrenmekteyiz/
https://www.habereguven.com/m-selim-suzer-aci-veren-gecmisimizden-kurtulmak-mumkun-mu/
https://www.habereguven.com/mehmet-selim-suzer-cocuk-yetistirmek-bir-sanattir/
Editör: TE Bilisim