Yaz sıcağını tam olarak hissettiğimiz bugünlerde, virüs salgını, ekonomi, siyaset, hukuk alanındaki gelişmeler, siyasi iktidarın hak arayışındaki kitleleri polis devleti uygulamalarıyla bastırmaya çalışması gibi konular ülke gündeminden düşmüyor. Ülkemizdeki yazılı ve görsel medyanın yüzde doksan beşine hakim olan siyasi iktidar, yurttaşın haber alma ve bilgilenme hakkını kullanmasına yardımcı olmaya çalışan, farklı düşünen yayın organlarını da Basın İlan Kurumu ve RTÜK aracılığıyla susturmaya çalışıyor. Demokratik bir toplumun olmazsa olmazlarından olan ifade ve basın özgürlüğü, ülke tarihinde hiç bu kadar ağır yara almamıştı. Artık en ufak eleştiriden bile rahatsız olan siyasi iktidarın, özerk ve bağımsız bir kurum olması gereken ancak muhalif yayın kurumlarına baskı, korku ,gözdağı vermenin aracı olan RTÜK eliyle , Tele 1 ve Halk TV’ye verdiği beş günlük ekran kapatma cezası, basın özgürlüğünün kalmadığının en büyük örneğidir, ülke tarihi için de büyük bir ayıp ve utançtır. Ayıp ve utanmak bu duygulara sahip olanlarda bir anlam ifade eder. Bu duygulardan yoksun olanlar için anlamı yoktur. Siyasi iktidarın bütün baskı, korku, gözdağı vermesine, gözaltılara, tutuklanmalara  rağmen, devlet olanaklarını sonuna kadar kullanmasına rağmen, istediğini alamadığı, yönetemediği, meşruluğunu yitirdiği bir dönemi yaşıyoruz. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yapısı, işleyişine dair ilk değişikliğin barolarda yapılmasına dair yasa teklifi, Meclis Adalet Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Başta CHP olmak üzere, HDP ve İyi Partili milletvekillerinin komisyon çalışmalarını kilitleyen yöntemleri sergiledikleri, bu teklifin yasalaşmaması için bu üç siyasi partinin samimi olduklarını hep birlikte gözlemliyoruz. AKP- MHP ittifakı, iki hafta önce Ankara’ya girdirmemek için çalıştığı, 27 saat süreyle abluka altına aldığı, darp, hürriyetin kısıtlanmasına maruz bıraktığı baro başkanlarını, bu kez de milli iradenin en yüksek tecelli yeri olan, milletin meclisine aldırmamak için birliktelik sergilemişlerdir. Baro başkanlarının Meclis bahçesine girişlerini CHP, İyi Parti ve HDP’li milletvekilleri sağlamışlardır. Meclis Adalet Komisyonunda baroları doğrudan ilgilendiren yasa değişikliğinin görüşmeleri yapılmakta ancak baroların görüşünün ne olduğu, neden değişikliğe karşı olduklarına dair düşünce ve teklifleri dinlenmemektedir. Siyasi iktidar her zamanki gibi parmak üstünlüğüne dayanan çoğunluğu ile yasa değişikliğini gerçekleştirmek istemektedir. 3 Temmuz 2020 Cuma günü saat 16’da Ankara Anıtpark’da yapılacak olan büyük savunma mitingi, Ankara Valiliğinin 2 Temmuz 2020 Perşembe gününün öğleden sonrasında aldığı bir kararla engellenmiş, yasaklanmıştır. Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan, silahsız, saldırısız, barışçıl toplantı, gösteri, protesto hakkı, siyasi iktidar ve emrindeki valilik aracılığıyla, geçerli ve meşru bir neden olmaksızın yasaklanınca, bu kez baro başkanlarımız ve meslektaşlarımız, büyük savunma mitingini engelleyenler hakkında suç duyurusunda bulunmak için Ankara Sıhhiye Adliyesinde buluştular. Her ne kadar miting yasaklanmışsa da ülkenin dört bir yanından avukatlarımız, otobüs ya da özel araçlarla Ankara Sıhhiye Adliyesi önüne geldiler. Yazılı ve görsel medyadan hep birlikte izledik. Kolluk kuvvetlerinin adliye önünü bariyerlerle kapatmaları, meslektaşlarımıza yönelik zor kullanma, darp, biber gazı ile müdahalelerin hepsi polis devleti uygulamalarının örnekleriydi. Rejim; azgın, saldırgan yönünü avukatlar üzerinden bir kez daha topluma gösteriyor, topluma gözdağı, korku verilmeye devam ediliyordu. Baro başkanlarını dinlemeyen, öneri, tekliflerini dikkate almayan, diyalog, müzakereden kaçınan, baro başkanlarına, avukatlarımıza copu, biber gazını, bariyerleri, yasakları layık gören siyasi iktidarın bu pervasızlığı, umursamazlığı, yok sayması karşısında dileğim, baro yönetim kurullarında alınacak kararlar ile zorunlu müdafillik- CMK ve Adli Yardım uygulamalarını bir an önce durdurmalarıdır.

Avukatlık Yasasında yapılacak değişiklikler; baroları bölecek, daha da ayrışmaya neden olacak, kaos ve kargaşanın yaşanmasına neden olacaktır. Buna dair basın açıklamaları, radyo ve tv programlarına katılan baro başkanlarımız, kamuoyunu bilgilendirmişlerdir. Adana özelinde yapılan oturma eylemlerinde ve engellenen yürüyüşte, gözlerimiz ister istemez, Adana yerel yönetimlerindeki sosyal demokrat belediye başkanlarını aradı. Adana’daki avukatların büyük çoğunluğu yapılmış anayasa referandumlarında, genel ve yerel seçimlerinde gerek sandık eğitmenliği yaparak, gerekse de sandıklarda ve seçim kurullarında görev alarak yurttaşın iradesinin sandıktan doğru çıkması içim emek, mücadele eden avukatların böylesine önemli bir değişikliğe dair yaptıkları demokratik hak arama eylemlerinde, belediye başkanları tarafından yalnız bırakılmamaları gerekirdi.

25-26 Temmuz 2020 günlerinde yapılacak olan CHP 37.Olağan Kongresine kısa bir süre kaldı. Basına yansıyan haberlerde, Karadeniz Bölgesi il başkanları toplantısı yapılarak Sayın Kılıçdaroğlu’na destek verileceğine dair açıklama kamuoyuyla paylaşıldı. Pandemi döneminde yapılacak olan kurultaya katılımın çok düşük olacağı, eski genel başkanların, tüzüğe göre onur üyesi sıfatını taşıyanların kurultaya virüs salgını nedeniyle katılamayacakları, genel merkezin bu önemli kurultayı oldu bittiye getirmek istediği, partililerin ve örgütün olmadığı yerde kurultayın anlam ifade etmeyeceği, insan sağlığına gereken önemi veren ve bunun için mücadele eden bir partinin böylesi bir yanlışı yapmaması gerektiği eski genel sekreter, eski milletvekillerince dile getirildi. Hatta eski milletvekillerinden Şahin Mengü, kurultayın ertelenmesi için yargıya başvurdu. Siyasi Partiler Yasası ve parti tüzüğüne göre Şubat 2021’e kadar yapılabilme olanağı bulunan olağan kurultayın, yaz sıcağı, pandemi ve yapılacak yer dikkate alınarak Eylül ya da Ekim ayına bırakılabilirdi. Ya da 9 Eylül’de partimizin kuruluş yıldönümünde de yapılabilirdi. Genel merkezin de kurultayı bir an önce yapıp, olası bir erken ya da genel seçime hazırlıkları hızlandırma gibi bir niyet taşıdığı da düşünülebilir. Ancak partimizin en yüksek karar organı olan kurultayın, Siyasi Partiler Yasası ya da tüzük gereğince yapılan, şekli unsurların yerine getirildiği bir toplantıya indirgenmemesi gerekir.

Olağan kurultaya kısa bir süre kalırken, kurultayın topluma ümit olabilmesi yönünde genel merkezin atması gereken adımlar olduğu kuşkusuzdur. Türkiye’de dönüşümü, değişimi sağlayacak düşünceler, sorunlara getirilecek somut çözüm önerileri, seçmene “ CHP ülkeyi yönetmeye hazır “ güvenini verdirecek hususlar kurultay ile kamuoyuyla paylaşılmalıdır. CHP, kurtuluşun ve kuruluşun partisidir. Aynı zamanda evrensel solun gelişmelerini takip eden, koşullara göre partiye ve ülkeye uygulayabilen parti olduğunu da göstermek zorundadır. CHP; devleti kuran parti yönüyle değil, bireyin temel hak ve özgürlüklerini genişleten, siyasi iktidarı sınırlayan, düzen değişimini de sağlayabileceğini yurttaşa inandırabilen ve bu konularda samimiyetini uygulamalarıyla kanıtlamak zorunda olan bir partidir.

Türkiye artık otokrasi olarak adlandırılan, kısmen bile özgür olmayan, insani gelişmişlik, eğitim, sağlık, işsizlik, sosyal güvenlik, Hukuk Devleti, ekonomi gibi konularda ciddi gerileme içinde olan bir ülke konumundadır. Böylesi bir süreçte öncelik emek ve demokrasi güçleri cephesinin genişletilmesi, CHP’nin bu kesimleri kucaklaması, bu kesimlerle birlikte siyaset yapmasının kanalları açılmalıdır. Emek ağırlıklı sol bir parti olan CHP’nin, farklılıkların, yok sayılanların, ötekileştirilenlerin de partisi olması, bu kesimleri gözetmesi, onlara da güven vererek, oylarına talip olması gerekir. Kurultay, ülkenin her kesimine hitap etmelidir. Kimsesizlerin, sahipsizlerin, yarından ümidini kesenlerin, sandığa gitmeyenlerin, gitsem de ne değişiyor ki diyenlerin, mutlu, huzurlu ve özgür bir ülkede yaşamak isteyenlerin kendilerini bulabilecekleri bir kurultay olmalıdır.

İlçe ve il kongrelerinde genelde tek listeli seçimsizlik anlayışını benimseyen, siyaseti seçilmiş belediye başkanlarıyla yapacaklarını açıklayan genel merkezin, kongrelerde ana kural çarşaf liste iken, istisnai blok listeyi kural haline dönüştüren genel merkezin, parti içi demokrasinin işlemesi, katılımcılığın ve çoğulculuğun sağlanması için anti demokratik düzenleme ve uygulamalardan kaçınması ve bu yöndeki tüzük değişikliklerini yapması zorunluluktur. Ülkeye güçlendirilmiş parlamenter demokratik rejimi yeniden getirebilmek için tek adam anlayışıyla mücadele eden CHP’de, yönetime talip olanlara engelli koşu koşturulmamalıdır. Bir siyasi partiye üye olan kişi, seçme ve seçilme hakkını rahat, özgürce kullanabilmelidir. Hakim denetiminde ya da örgüt denetiminde, partiye kayıtlı üyelerle önseçim mutlaka yapılmalıdır. Seçme hakkı, genel başkan ve yanındaki dar bir kadroya bırakılmamalıdır. Parti içi eğitim çalışmaları devam etmelidir. Parti okulları, yerelde de yaygınlaştırılmalı, ayrıca örgütler de parti içi eğitim, konferans ve panellere öncelik vermelidirler.

Birkaç isim ya da görev değişikliği değil, Parti Meclisinde yararlı olabilecek, proje üretebilecek, zaman ve emeğini partiye özgüleyebilecek isimlere fırsat verilmeli, toplumun her kesiminin kendisini bulabileceği, yorulmuş ve yıpranan isimlerle devam edilmeyerek, Parti Meclisi ve MYK değişiklikleriyle topluma yenilenebilmenin de olabileceğini, genç ve kadınlardan daha fazla yararlanılmasını, temsilde daha çok yer alıp, enerji ve dinamizm sağlanmalıdır.

Yaz sıcaklarına dikkat edelim. Sağlıklı ve mutlu bir hafta sonu dilerim. Devam edeceğim. Saygılarımla.

Editör: TE Bilisim