İnsanlık kültürünün en iyi bilenen, ikonik imgelerinden bir tanesidir “Adem’in Yaradılışı”, orjinal adıyla “Creation of Adam”.

1508–1512 yılları arasında Michelangelo tarafından yapılan, Sistine Chapel’ın tavanındaki freskin bir parçası.

İncil’deki (ve farklı şekilleriyle olsa da diğer dinlerdeki) Yaradılış Hikayesi’ne göre Tanrı’nın ilk insan olan Adem’e dokunuşu ile yaşam kıvılcımını vermesini anlatır. (Bu resmi versiyon).

Harika görsel detaylar içeren, muhteşem bir estetik sanat eseridir. Ne büyük yetenek, ne büyük teknik beceri, ne yüce bir yaratcılık, vesaire, vesaire…ama sıkıcı. İşin bu tarafını hepiniz biliyorsunuz. 1700'lü yıllarda olsaydık bu eserin görsel güzelliğine hayranlık duyalım ve konuyu burada kapatalım. Ancak artık daha derin bir analize ihtiyacımız var!

Eserin ana konusu insanın tarihin başlangıcından bu yana kendine sorduğu en temel soru: İnsan nereden gelir?

Bu kadar önemli bir soru karşısında, Michelangelo gibi Rönesans döneminin (ve belki de tüm insanlık tarihinin) en etkili entellektüllerinden birinin tarafsız kalmasını bekleyebilir miyiz? Michelangelo İncil’deki Yaradılış Hikayesini çok fazla sembolizme başvurmadan olduğu gibi ve basitçe, örneğin topraktan gün ağarması ile birlikte doğan bir insan olarak, resmedebilir ve konuyu kapatabilirdi.

Ancak böyle yapmamış, karşımızdaki eserin içerisinde çok yoğun sembolik mesajlar var. Bu mesajların içerisine de bana kalırsa insanlık-tanrı ilişkisine dair kendi düşüncelerini gömmüş. Bunların bütününü yorumlamaya ne benim sanat birikimim ne de bilgim yeter ancak çok net gördüğüm bir şey var. Bunu paylaşacağım ve size göstermeye çalışacağım.

(Bir kere bu açıdan gördüğünüzde ise masumiyetiniz kaybetmiş olacaksınız ve artık bu perspektifi görmezden gelemeyeceksiniz!)

Bunu da iki noktaya odaklanarak yapacağız.

1-Beyin

Aşağıda görmüş olduğunuz bir insan beyni. Şekline dikkatlice bakın.

Şimdi de geri dönüp, freskodaki Tanrı’nın içinde bulunduğu şekle bakın. Aradaki benzerliği görüyor musunuz?

Dr. Frank Lynn Meshberger sinirbilimi ve anatomi bakış açısından Michelangelo’nun eserini inceliyor ve Tanrı’nın içinde bulunduğu şeklinde gerçekten de bir insan beyni olduğunu öne sürüyor. [Bkz. https://jamanetwork.com/journals/jama/article-abstract/383532]

Benzerlik sadece kabaca bir şekil benzerliği değil. Daha sonraları Dr. Mark Lee Appler tarafından yapılan detaylı incelemede eserdeki şekillerin insan beynindeki — orjinal adlarıyla — sulci, cerebrum, brainstem, frontal lobe, basilar artery, pitiuatary gland ve optic chiasm yapılarıyla eşleştiği gözlemleniyor. [Bkz. https://jamanetwork.com/journals/jama/article-abstract/385198]

Yani ne demeye çalışıyor Michelangelo? Basit. Tanrı insan beynindedir!

Bu noktada bu mesajı verdiği eserin nerede olduğunu hatırlayalım. Vatikan’daki Sistine Chapel’ın tavanında! Yani Hristiyanlar için en kutsal ibadet yerlerinden birinde! Bu ne cüret!!!

Heralde Michelangelo mesajını bu kadar üstü kapalı vermese yılı çıkarmadan idam edilirdi.

Daha bitmedi…

2-Anatomi ve Vücut Dili

Michelangelo tam bir anatomi ustasıydı. İlk ilgisi daha henüz ergenlik yıllarında Lorenzo de Medici’nin himayesinde halka açık “otopsi” şeklindeki anatomi çalışmalarına katılmasıyla başlamıştı. Aşağıda kendisinin anatomi çalışmaları sırasında yaptığı çizimlerden bir örnek var.

Yani ustalık alanlarından bir tanesi insanların iskelet ve kas sistemini çok iyi tanımasıydı. Çizimlerinde insanları bu kadar gerçekçi ve canlı şekilde çizebilmesini şüphesiz ki her şeyden çok bu ilgisine borçluydu. İnsanların hangi duruş halinde kas yapısının nasıl resmedileceğini çok iyi biliyordu. Bu sebeple çizimlerinde figürlerin sergilemiş oldukları duruş şekillerinin tesadüf olduğunu söylemek naiflik olur.

Belli ki anatomiyi ve vücudun dilini bu kadar iyi bilen bir üstadın yaptığı çizimlerdeki seçimleri çok bilinçliydi. Şimdi bu bilgiyle, Creation of Adam’a tekrar bakın.

Bakın ve sırayla şu soruları sorun.

İki ana figürden (Adem ve Tanrı), hangisi daha rahat?

Hangisinin keyfi yerinde, hangisi bir çaba içerisinde görünüyor, bir şeye ulaşmaya çalışıyor?

Kim kime değmeye çalışıyor?

Özellikle figürlerin kollarına ve birinin diğerine “yetişme çabasına” bakın. Adem, oldukça rahat, elini laçka ve sıradan bir şekilde dizinin üstüne koymuş. Dünya umrunda değil adamın. Tanrı’ya ulaşmak için herhangi bir mücadele içerisinde değil. İstese kolunu rahatlıkla biraz daha uzatabilir. Tanrı ise etrafındakilerden destek alarak, erişebileceği son noktaya kadar uzanmış. Ayakları nerede, eli nerede buna bir bakın.

Şimdi hem tüm vücutlarına hem de ellerine bakarak şu soruyu sorun.

Hangi figür, hangi figüre ihtiyaç duyuyor gibi görünüyor? Hangisi diğerine ulaşmak için daha çok çaba içerisinde?

Ve en önemli final soru;

Vücut dillerine ve duruşlarına yansıyan çabalarına bakarak, hangisinin daha güçlü olduğunu yorumlardınız?

Bana kalırsa, Michelangelo’ya göre bu çizimde net olarak güç Adem’in tarafında. Tanrı tüm vücudu ile yetişebileceği son noktaya kadar eğilmesine rağmen Adem kılını kıpırdatmıyor. Temas etmek ve “yaratıcı kıvılcımı” çaktırmak isterse, Adem’in parmağını birazcık oynatması yeterli.

Sonuç olarak:

(1) Tanrı insanın beyninde;

(2) Yaratıcı kıvılcım gücüne sahip olan Tanrı değil, Adem, yani İnsan.

Michelangelo’ya göre Tanrı insanı yaratmıyor, İnsan kendi zihnindeki Tanrı’yı kendisi yaratıyor.

En azından benim yorumuma göre Michelangelo’nun verdiği mesaj bu.

Net, tartışmasız, apaçık ve bariz şekilde Tanrı’yı insanın kendi zihninde yarattığını söylüyor.

Dediğim gibi, bunu dini olarak kutsal bir alana resmetmiş olmak ve bu şekilde zarif ve gizli şekilde anlatmış olmak…

Tek kelimeyle, Dahiyane.

Yazar Hakkında

Ozan Dağdeviren’in tüm yazıları ve diğer çalışmaları www.ozandagdeviren.com adresinde bulunabilir. Kendisi Sorgulayarak Mutlu Kalma Sanatı Creative Hiring ve The Other Way: Happiness Through Critical Thinking kitaplarının yazarıdır, aynı zamanda İnsan Davranışı merkezli konularda Kurumsal Eğitmen ve Kariyer Danışmanı olarak çalışmaktadır.

Editör: TE Bilisim