Prof. Dr. Meral Atıcı
Çukurova Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışma Anabilim Dalı

Çocuklar fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal yönden belirli gelişim dönemlerinden geçmektedirler. Bu gelişim yönleri birbiriyle ilişkilidir. Örneğin, bilişsel gelişim fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimden etkilenirken sosyal gelişimde biyolojik, bilişsel ve duygusal gelişime göre şekillenmektedir. Aynı zamanda gelişim yığılmalı bir süreçtir. Yani bir önceki dönemde kazanılan özellikler varlığını sürdürürken yeni yaşantı ve öğrenmeler önceki yapılar üzerine inşa olmaktadır. Her yeni uyaranla girilen yaşantı ve öğrenmeler ya önceki yapılarda değişimi ya da yeni bir şema oluşturmayı gerekli kılmaktadır.

Okullar, çocukların topluluk halinde bulunduğu, sadece bilişsel değil fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimleri açısından da önemli yaşantılar geçirdikleri en önemli kurumların başında gelmektedir. Çünkü özellikle bir sınıfın, grubun değerli ve önemli bir parçası olma gibi ait olma; başarı ve yetenekleriyle statü elde etme anlamına gelen güç; sınıfta karar verme, seçimler yapmaya karşılık gelen özgürlük ve öğrenirken hoş bir zaman geçirmeyi beraberinde getiren eğlence gibi ihtiyaçlarına hitap eden okul ortamları öğrencilerin tüm yönleriyle gelişimine katkıda bulunan eşsiz deneyimler sunmaktadır. Tüm okulların bu tür ihtiyaçları karşılayan yaşantılar sunma açısından kusursuz olduğu iddia edilmemekle birlikte evde ekran başında daha çok öğretmeni dinlemeye dayalı olarak gerçekleştirilen çevrimiçi eğitimden daha zengin yaşantılar sağlayacağı söylenebilir.

Yaklaşık 14 ay gibi uzun bir süredir tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de karşı karşıya kaldığımız Covid-19 salgın süreci, bu sürece bağlı olarak getirilen fiziksel kısıtlamalar ve fiziksel kısıtlamaların beraberinde getirdiği sosyal izolasyon çocuklar, gençler, yetişkinler ve yaşlı bireyler olmak üzere tüm insanlar üzerinde, fiziksel, duygusal, bilişsel, sosyal ve ekonomik açıdan olumsuz etkiler yaratmıştır. Bu etkiler içinde belki de en ön plana çıkanı doğal olarak kaygı, korku, karamsarlık, çaresizlik, şüphe ve özlem gibi olumsuz duygusal etkiler olmuştur. Bilişsel açıdan ise odaklanamama, olumsuz düşünme ve takınaklı düşünceler görülürken eve kapanmayla birlikte fiziksel hareketlerin kısıtlanması, bedensel ağrılar, uyku ve yeme problemlerini beraberinde getirmiş, sosyal etkileşimin kısıtlanması, ev içinde yaşanan gerginlik ve çatışmalar ise sosyal açıdan yaşanan sıkıntılar olmuştur.

Aslında salgının başlangıç aşamalarında gözlenen ve bazıları hala devam eden bu tür etkiler yanında salgının uzun sürmesi, buna bağlı olarak devam eden fiziksel ve sosyal kısıtlamalar çocuk ve gençler için okul yaşamında kesintilere neden olmuş, bu da ayrıca belirsizlik, stres, kaygı, sıkılma, gerginlik ve öfke gibi duygulara yol açmıştır.

Durumu özellikle okul çağındaki çocuk ve genç bireyler açısından ele alacak olursak; eğitimin pandeminin başından beri büyük oranda çevrimiçi olarak yürütülmesi, belirli sınıf düzeyleri için zaman zaman hem yüz yüze hem de çevrimiçi eğitimlere devam edilmesinin öğrencileri olumsuz yönde etkilediği düşünülmektedir. Ayrıca, çevrimiçi olarak yürütülen eğitimlere tüm öğrencilerin katılabildiğini söylemek de çok güçtür. Çünkü öğrencilerin azımsanmayacak bir kesimi internete erişim, bilgisayar, tablet vb. gibi donanım ve ortama özgü yetersizliklerden dolayı çevrimiçi eğitimi takip etmekte zorluk yaşamaktadırlar. Bu da öğrencilerin düzenli bir eğitim yaşantısından ve eğitim hakkından mahrum kalmalarına ve öğrenciler arası eşitsizliğe neden olmaktadır. Eğitimi engellenen öğrenciler, sıkılma, amaçsız ve boş hissetme gibi duygular yaşamakta, bilişsel ve duygusal gelişimleri sekteye uğramaktadır. Özellikle sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı çevrelerde bulunan bazı çocuk ve gençler için çalıştırılma, okulu bırakma, erken evlendirilme, ev içi şiddete maruz kalma, ihmal, istismar gibi daha vahim sonuçlarla da karşılaşılabilmektedir.

Pandemi koşullarında yürütülen çevrimiçi derslerin tamamen etkisiz ve yararsız olduğunu söylemek doğru olmasa da ev içi ortamda, herhangi bir mekan değişimi ve hareket olmadan çevrimiçi yürütülen öğretimin özellikle öğrencilerin gelişimi ve psikolojik ihtiyaçlarını giderme açısından önemli bazı eksiklikleri olduğu söylenebilir. Öğrenmenin gerçekleşmesinde en başta ve büyük oranda görme (% 83) olmak üzere sırasıyla işitme, koklama, dokunma ve tat alma duyularına dayalı yaşantıların etkili olduğunu; örneğin gösterim yönteminin kullanımında öğrencilerin en çok yapıp söylediklerini (% 90), daha sonra sırasıyla söylediklerini (% 70), hem görüp hem işittiklerini (% 50), gördüklerini (% 30), işittiklerini (% 20) ve en son da okuduklarını (% 10) hatırladıkları (Ergin, 1995) göz önünde bulundurulduğunda çevrimiçi eğitim ortamlarının öğrenmede hem duyuların kullanımı hem de farklı davranış ve etkinliklere başvurma açısından sınırlılık oluşturduğu dikkati çekmektedir. Bir de buna öğrencilerin düzenli katılamamaları eklendiğinde eğitimin verimi iyice düşmektedir.

Okul ortamında akranlarla girilen etkileşimler öğrencilerin benlik ve kimlik gelişiminde önemli bir geribildirim ve referans kaynağıdır. Ancak pandemi sürecinde eğitimin çevrimiçi yürütülmesi sonucu öğrenciler akran etkileşimi ve geribildiriminden mahrum kalmakta, bu da duygusal ve sosyal gelişimleri açısından büyük bir eksiklik oluşturmaktadır. Örneğin, hem akademik hem de sosyal açıdan kendini değerli bir birey olarak görmesi anlamına gelen benlik saygısının gelişiminde, akran ve öğretmenlerinden aldığı olumlu geribildirimler çok önemlidir. Ancak pandemi koşullarında hem olgusal yaşantıların (örneğin sunum yapma, deney yapma, problem çözme gibi) hem de kişilerarası etkileşimlerin sınırlı olduğu bir gerçektir. Bu nedenle öğrencilerin benlik ve kimlik gelişimi açısından yeterli yaşantı zenginliğine sahip olmadıkları söylenebilir.

Okula ve eğitime karşı isteksizlik ve okuldan soğuma, yabancılaşma, geleceğe ilişkin akademik ve mesleki anlamda amaçsızlık bu süreçte karşılaşılan bir diğer olumsuz sonuçtur. Şöyle ki uzun süre okuldan uzak kalma ve sınırlı biçimde çevrimiçi eğitime devam etme öğrenmeye karşı güdülenme eksikliği, okulun ve eğitimin anlamını yitirmesi ve gelecek için kariyer planları yapmamayla sonuçlanabilir.

Okula gidememek ve gerçek bir sınıf ortamında bulunamamak öğrenme ve bilişsel gelişim kadar öğrencilerin ait olma, güç, özgürlük ve eğlence gibi ihtiyaçlarının karşılanması açısından da bir sınırlılık oluşturmaktadır. Zaten bu ihtiyaçların karşılanmaması hem öğrenmenin niteliğini düşürmekte hem de istenmeyen davranışlara neden olmaktadır. Elbette çevrimçi eğitimin tamamen yararsız ve verimsiz olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Bununla birlikte öğrenme, öğretme ve sosyalleşme açısından temiz, sağlıklı ve elverişli bir okul ve sınıf ortamında sürdürülen eğitimin çocuklara her türlü gelişim ve olgunlaşmaları açısından başka bir ortamda bulamayacakları eşsiz bir etkileşim ortamı sunacağı düşünülmektedir.

Türk Tabipler Birliğinin Okul Çalışma Grubu 7 Mayıs 2021 tarihli basın açıklamasında bilimsel araştırma bulgularına dayanılarak çocukların Covid-19 nedeniyle tehlikede olmadığı ve toplumda virüsün yayılmasında da bir tehlike oluşturmadığı vurgulanarak öğretmenlerin aşılanması, sınıfların havalandırılması, maske-mesafe-hijyen kurallarına dikkat edilerek ve HES kodu uygulamalarıyla okulların bir an önce açılması gerektiği belirtilmiştir.

Sonuç olarak, bilgiler çeşitli kaynaklardan bir şekilde öğrenilmekte ama okulun fiziksel ve sosyal atmosferinde akran ve öğretmenlerle kurulacak kişilerarası ilişkiler ve sosyal etkileşime başka bir ortamda ulaşmak çok mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, çocukların bir an önce okullarına dönmeleri, bedensel hareketlilik ve sosyal etkileşim fırsatı içinde enerjilerini açığa çıkarıp çoğaltmaları ve benliklerini zenginleştirmelerinin sağlanması önerilmektedir.

Kaynaklar
Ergin, A. (1995). Öğretim teknolojisi: İletişim (1.baskı). Pegem.
Türk Tabipler Birliği Okul Çalışma Grubu Basın Açıklaması. 7 Mayıs 2021.

Editör: TE Bilisim