Bu kadar yaşanan olaylar karşısında başımı alabildiğince büyük gökyüzüne kaldırdım. Bir şeyler görme umudumun kaybolması çok sürmedi. Neyi görme umuduyla baktığımı bilmeden yürümeye devam etmek en iyisi gibi göründü biran gözüme. Çünkü gördüm ki yürürken yukarı bakmak düşeceğin çukurlara zemin hazırlıyordu. Burkulan ayağıma baktım, pantolonumun paçasına değen kum tanelerini temizleyip üst üste binmiş damarlarımla söylene söylene yürümeye devam ettim. Beni kimsenin duymayacağına emindim. Nereden geldik, nereye ne için gidiyorduk? Gerçekten doğumla mı başlamıştı her şey! Ne kadar öncesine gitsek doğruya yakınlaşırdık inanmak için!

Gülay Morgül

Hatırı sayılır bir gudubetsizlik vardı yine havada. Bugün kaç kişi niye öldü bilmiyorum, kaçı kadın, kaçı çocuktu bilmiyorum. Eceliyle mi insan eliyle mi öldüler hiç bilmiyorum. Ölümün bile adil dağıtılmadığı bir dünyada bizi yönetenlerden adalet beklemek gibi garip bir çabaya soyunmuştuk. Çok değil yakın bir tarihte öğrendik medet ummak çare değil, çözüm medet olmaktı ama nasıl? İnsanlık çarkı dönmeye başladığından beri hep yanlış istasyonda duruyordu. Ve biz kader denilen cümlenin esiri oluyorduk. Sorgulamıyorduk, altını aramıyorduk, üstüne bir şeyler konuşmuyorduk. Razı gelmek, karşı gelmekten daha makbul zamanlar yaşıyorduk. Ruhuma çöreklenen bu sonu gelmez kâbuslar bunlarla kalmıyordu. Dünya hiç olmadığı kadar merhametsizdi bu aralar, pardon insanlık mı demeliydim. Dünyanın ne suçu vardı ki bizleri barındırmaktan başka! Seküler bir yaklaşımla yola devam ediyorum. Az ötede kuyruğu kesilmiş bir siyah kedi ile göz göze geliyoruz. Uğursuzluğa inanılan kedi önümden yavaş yavaş geçip gidiyor, pervasızca gülüyorum. Ne garip batıl inançlarımız var, bir merdiven olsa da altından onüç kez geçip gitsem diye düşünüyorum. Hoş, zaman kıymetli ve ben kendimi bulamıyorum, aramaktan yorulduğum zamanlardayım. Dürtülerim beni parkın ortasına kurulmuş bir banka götürüyor. Etrafıma bakıyorum kimsecikler yok. Giderek yalnızlaşıyorum. Birbirimizden uzaklaştırılarak, yalnızlaştırılarak, bölünerek acizleştiğimizi bilenler mi çıkardılar bu sonu gelmez hastalıkları. Pandemi her yerde. Pandemi içimizde. Birleşerek kazandığımızı yalnızlaşıp köleleşerek kaybediyoruz.

Ölenlere biraz saygımız olsaydı, düzgün yaşamanın kıymetini azda olsa bilirdik lakin çokça sürünüyoruz. Üstümüz başımız kir içinde! İki kimlik değil de iki dünya arasında sıkışıp kalmış gibi yol alıyorduk, nereye düşsek bir adım ötesi çaresizlik. Takvimle beraber ilerliyordu kötülük!

Yine bir yerlerde biri daha öldürülüyor bak! Yine savaş kapıda. Açlık, sefalet, kaygı, korku diz boyu paçalarımıza yapışmış. Taciz edilen bir kadın intihar etmiş hem de beyaz çamaşırlarını sermek için aldığı mavi bir iple. Rengârenk dünya kara toprağa teslim olmuşçasına rüzgâr kum tanelerini gözüme gözüme sokmakla meşgul. Kaldırdım başımı yine gökyüzüne. İletişim için farklı yollar aramaya gerek var mıydı? Gözün gördüğünü, kalbin hissettiğini görecek bir büyüklük vardı kâinatta. İçimden seslendim yine de. Çünkü kulaklarım söyleyeceklerimi duymaktan utanır hale geldi. Aklım kalbimle çelişmekte!

Ve ruhum bedenime dar yine bu aralar. (Biraz açar mısın? Klostrofobim var benim!)

Sahi olanları duydun mu? Yine az ötede, bir sahil kıyısına vurmuş bedenler! Bir çocuk daha kaçırılmış, biri daha tutuklanmış düzene karşı geldiği için, biri daha mahpusluktan çıkmış karısını öldürdüğü için! Bir hayvan daha katledilmiş merhametsiz ellerde.

Ha birde duydunuz mu vicdan tatile çıkmış, salgın vardı oysa! Kalabalıkta başına bir şey gelmese bari!

Birinin çok yediği için birinin aç kaldığı yerde debeleniyor yine gençliğim. Bu kez kafamı kaldırmaya cesaretim yok, düşmeye de… Kabanımın şapkasını uçuşan saçlarımı durdursun diye sıkı sıkıya kapatıyorum. Geldiğim yoldan geriye doğru giderek bir ışık arıyorum. Kimin çaldığı önemli olmayan güneşi çıkarmaya çabalıyorum. Tasması her kimin elindeyse, içimdeki filizlenen tohumların kök salması için benim buna ihtiyacım var. Duymayan kalmasın diye yazdım. Henüz anlatamadığım daha birçok gerçek hikâye var, belki sonrasında yeniden buluşuruz.

Şimdi bunları sindirmem lazım, haydi bana müsaade.

Editör: TE Bilisim