Vakti zamanında, “Gün ortasında Alevilik” adıyla Londra’da ki Alevi hareketini anlatmak için bir yazı yazmıştım. Orada da açıkladığım gibi ifade edersem; “Alevilik asırlardır yer altındaydı, gözlerden Irak, gizli bir hazine olarak yaşamını sürdürüyordu, şimdi Alevilik gün yüzüne çıkıyor, Alevi’nin aklını, mantığını anlamak istemeyenler Aleviliğe karşı ideolojik bir hücuma kalktılar; Engin Nurşanı canın Hakka uğurlanma töreni sonrası duyduğumuz sesler, bu hücumun bir parçasıdır”.

“İbadette saz mı olur, oyun mu oynanır?”

Hatırlarsanız, Alevilik gün yüzüne çıkmaya başlayıp, Aleviler Cemlerini açık, aleni olarak yapmaya başlayınca Aleviliğe olan saldırılar da başladı.

Aleviliğe hücum edenler önce “ibadette içki mi olur” diye, Cem’de lokma olarak sakinin sunduğu deme saldırdılar. Aleviler, deme yapılan hücumu göğüslemek yerine, Demi feda edip, Cem’de lokma olarak verilen Demi feda ettiler; Cem’den sakiyi, sakinin sunduğu Demi kaldırmak Alevilerin hayatlarında yaptığı en büyük hataydı. Cem’de lokma olarak, sunulan, dedenin hayırlısını - gülbangını verip, muhiplere sakinin dağıttığı Demi kaldırmak, Alevi yolunda yapılan yapısal bozulmaların ilk adımı oldu.

Sonra, Aleviliğe hücum edenler, “İbadette saz mı olur, oyun mu oynanır?” diye saza, Semaha saldırmaya başladılar, bu hala devam ediyor. Alevilere hücum edenlerin, Sünni aklıyla bakarsan, kadınla erkeğin bir arada bulunması, saz çalınıp, semah dönülüyor olması külliyen yanlıştır. Hatırlarsanız bu hücumların ilk başladığı sıralarda, Cem evlerinde kadınlarla erkekler ayrı, ayrı saflarda oturur, Cem evine girişte, kadınlara başörtüsü dağıtılırdı; sosyal hayatta başı açık gezen kadın Cem’de başını örterdi. Aleviler kısmen bu hücumlara direnebildi, Cem’de kadınlı erkekli ortak yaşamı savuna bildiler.

Asırlarca Alevilik, Anadolu’da gizlenilen bir kültürdü; Nejat Birdoğan, işte bu yüzden, Aleviliği anlattığı kitabının adını, “Anadolu’nun gizli kültürü Alevilik” diye koymuştu. Çünkü Aleviler  topluma egemen olan Sünnilerin olduğu bir topluma varınca, kendini gizler, “bende Müslümanım ama” diye konuşmaya başlayarak,  Alevi olduğunu saklardı.

1959’da Küba Devrimi ile başlayıp, Dünyayı saran 68 devrimci dalgası, ülkemizi de etkilemeye başladı. Okumak için, köylerimizden çıkıp şehirlere gelirken, bize yapılan en önemli tembih “sakın ha Alevi olduğunu fark ettirme nasihatiydi.” Dünyada yükselişe geçen Devrim dalgasından etkilenen, bütün insanlar gibi, biz Alevi gençler de, devrimci saflara geçip, egemenlere karşı kendi değerlerimizi savunmayı öğrenince, açık aleni “biz Aleviyiz” de demeye başladık, böylece de Alevi hareketi gizlenmekten, saklanmaktan kurtulup, gün yüzüne çıkıp görünmeye başladı.  1980 sonrası yükselişe geçen Alevi hareketinin tanınmış simalarına bakın, altını kazıyın, hepsi benim gibi bir biçimde sosyalistlerle ilişkisi olup, onlardan etkilenmiş, hatta Siyasi nedenlerle gözaltına alınmış, tutuklanmış, hapis yatmış insanlardır.

“Telli sazdır bunun adı, ne ayet dinler ne de kadı.”

Cumhuriyet döneminde de süren Osmanlı zulmünden dolayı, Alevi, açık aleni Aleviyim deyip, Alevi gibi yaşayamıyordu ki, cenazelerini Alevice kaldırsın; unutmayın bir dönem şehirlerde elinde sazla gezmek yadırganırmış. Bu gün Alevilerin cenazelerini kaldırış biçimine saldıran güruhun, öncüleri dün de Alevilerin Cemlerinde lokma olarak dem sunulmasına, Cem ibadeti sırasında saz çalıp, semah dönmelerine hücum etmişlerdi. Aleviler Demi feda etmekle, ne kadar büyük bir hata ettiklerini görüp, bu geleneklerinin bütününü birlikte savunmalıdırlar.

Aleviler kendi kendilerini oldukları gibi, korkup çekinmeden anlatabilseler herkes Alevi olur. Bugün hayatı boyunca anlamadığı duaları söyleyerek namaz kılarak ibadet ettiğini sanan, büyük bir kitle var. Halbuki bu insanlar yaptıklarını düşünseler, anlamadıkları duaları söyleyip durmalarının ne kendilerine, ne de topluma, ne de  hiç kimseye bir yararı yok. Bugün Sünni camiaya bakın, hala Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesinin doğru olup, olmadığını tartışıyor; halbuki anlamadan, bilmeden ezbere yapılan işte kime ne fayda gelir.

Alevilerin içlerinde yetişip, topluma egemen olan Sünni mantıkla Alevi değerlerine saldıran kişilere bakmadan, Aleviliğini bozmadan, çekinmeden yaşamalı, eskiden olduğu gibi, Cem’de saki dem sunmalı, deyişlerini saz eşliğinde söylemeli, kadın erkek birlikte çarkı pervaz eyleyip, semah dönmeli, Cem’de deyişlerini saz eşliğinde söylediği gibi, Cenazelerinde de deyişlerini saz eşliğinde söylemeyi sürdürmelidir. Saz ona hor bakanların, kulaklarını da, gönüllerini de, aydınlatmalıdır. Ne diyordu o deyişimiz, “Telli sazdır bunun adı, ne ayet dinler ne de kadı.” Göreceksiniz telli saz bu hücumları da alt etmesini bilecektir.

“Can bir ulu kimsedir vücut onun atıdır”

Unutmayalım ki, Aleviler her konuda olduğu gibi ölüm konusuna da Sünni anlayıştan farklı bakar. Alevi anlayışına göre insanın teni ile canı ayrıdır. Yunus Emre bunun için, “Can bir ulu kimsedir vücut onun atıdır” der. Alevi edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Kaygusuz Abdal, İnsanın vücudunu bir saraya, içindeki canı da Sultana benzeterek anlatır; Kaygusuz ABDAL’ın Sarayname kitabının konusu budur.

Alevi inancına göre can, içinde gezdiği ten yaşlanıp, canı taşıyamayacak hale gelince, can kafesinden uçup giden kuş gibi, uçup giderek geldiği yere Hakka döner. Bunun için öldü yerine göçtü ya da Hakka yürüdü derler. İnsanın canı göçüp, Hakka yürüyorsa siz bu göçen canı nasıl uğurlarsınız? İşte bütün anlayış bu.

Hacı Bektaş Velayetnamesinde, Şems’i Tebriz’in, Mevlana’yı irşad edip, aydınlattıktan sonra Mevlana’nın da Alevi olduğuna inanırlar, bunu dışarda böyle demeyelim ama içimizde böyle bilelim derler. Mevlana öldüğünde nasıl uğurlanmasını vasiyet etmişti onu düşünün. Mevlana Hakka yürüyüşünü, düğün gecesi sevgili ile buluşma gecesi anlamında “Şeb’i Arus” diye niteleyip, kendisinin sevgiliye nasıl uğurlanılırsa öyle uğurlanılmasını istemişti.

İşte bu inançtan dolayı Mevlana’nın ölüm günü müzikli gösterilerle anılır. Alevilerin hakka uğurlanma töreninde saz çalıyor oluşunu anlayamayanlar Mevlana’nın bu dünyadan uğurlanış törenlerine baksınlar; işin ruhu aynı. Alevi Hakka uğurlandığı canı, böyle yolcu eder. Alevilerin Hakka uğurlama vedalaşma töreninde niye saz çaldıklarını anlayamayanlar Mevlana’ya baksınlar ondan bir hisse alsınlar, Alevi’yi anlarlar; bu Alevilerin Şeb-i Arus törenidir.

Aşk ile

Editör: TE Bilisim