"Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir..
"[1]

            13-19 Eylül tarihleri arasında Adana Altın Koza Uluslararası Film Festivali'nin 28.'si gerçekleştirildi. Festival kapsamında düzenlenen Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması'nda on adet filmin gösterimleri, ilki film ekibiyle birlikte olmak üzere, ikişer kez yapıldı. Ulusal Uzun Metraj yarışma filmlerinden, Barış Bıçakçı ile Tufan Taştan'ın senaryosunu birlikte kaleme aldığı, Tufan Taştan'ın yönetmenliğini de gerçekleştirdiği 'Sen Ben Lenin'; gösterimler öncesinde ismi, konusu, oyuncu kadrosu ile en çok ilgimi çeken yapım olmuştu. Film, film ekibiyle yapılan ilk gösterim ve söyleşi sonrasında da ilk izlenimdeki ilgiyi arttırarak sürdürmeyi başardı. Festival filmlerini izlerken ve film sonrası alabileceği ödüllere ilişkin değerlendirmeler yapmayı severim. 'Sen Ben Lenin''i izlemeye başladıktan kısa bir süre sonra ise, İzleyici Ödülünü kazanacağından emindim. Sinema, birey sanatı değil, kolektif bir sanat olduğu gibi, sanatın seyri de aslen kolektiftir; ortaklaşa seyirle daha da anlam kazanır ki, salondaki izleyicinin ilgi ve tepkileri, filme beğenide de ortaklaşmayı göstermekteydi.

            Film, ilk izlenimleri doğrulayarak, Festivalde film ekibinin katılımıyla yapılan ilk gösterimi izleyen seyircilerin oylarıyla, Adana İzleyici Ödülü'nün sahibi oldu. Ödül alan diğer filmlere ilişkin değerlendirme, bu yazının konusunu aşacak olmakla birlikte, 'Sen Ben Lenin' 'in özellikle en iyi senaryo ödülünü alamaması şaşırtıcıydı. Ayrıca en iyi müzik ve en iyi film gibi kategorilerde de ödülle buluşması sadece İzleyici Ödülü verilmesinden çok daha beklenebilir bir sonuç olacaktı.  

            Film, yönetmen Tufan Taştan'ın ilk uzun metrajlı filmi. Yönetmen ile edebiyatçı yazar Barış Bıçakçı, daha önce de yazarın 'Rıfat Diye Biri' (Seyrek Yağmur, 2016) hikayesinden uyarlanan 'Söz Uçar' isimli, direnişçilere ithaf edilen, oldukça başarılı bir kısa film çalışmasına birlikte imza atmışlardı. Her iki yapımda da Serkan Keskin, Serdar Orçin ve Özgür Çevik ortak oyuncular olarak yer almakta olup, kısa film, webten ücretsiz olarak izlenebilmektedir.

            'Sen Ben Lenin' filminin çıkış noktası gerçek olaylara dayanmaktadır. Sovyetler Birliği'nin 1991 yılında dağılması sürecinde denize atılmış bir Lenin heykelinin, 1993 yılında Akçakoca ilçesinde denizden çıkarılması, heykelin bir dönem Belediyenin demirbaş listesine alınıp kaldırılması, 2005 yılında ise, sağ görüşlü bir partiye üye Belediye'nin turizm amacıyla heykeli ilçe meydanında sergileme fikri, bu fikrin Ülke ve Dünya genelinde yarattığı etki ve olaylar filmin çıkış noktasını oluşturmuştur. Basında ve Devlet erkanında büyük yankı uyandıran, Belediyenin, Lenin heykelini sergileme fikri, hayat bulamamış, heykel kaldırılmıştır; heykelin halen de depoda saklanmakta olduğu bilinmektedir.

            Film ise, bu gerçeklikten etkilenip, heykel planlandığı gibi ilçe meydanında sergilenseydi neler yaşanabileceğinin cevabını arıyor. Aslında izlediğimiz film, çekilmesi kurgulanan ilk senaryo değil. İlk senaryo, Sovyetler Birliği'nin yıkılışı, heykelin ilçeye gelişi, bulunuşu, ilçede sergilenmesi olaylar silsilesini işleyip, heykelin çalınması ile sonlanırken, 4 yıl kadar bir süre sosyal ve siyasal süreçler, bütçe azlığı sebepleriyle çekimin gerçekleştirilememesi sonrasında, projeden vazgeçmeyen ekip, ilk senaryonun bittiği yerden başlayarak heykelin çalınmasından sonrasını konu edinmiştir.

            Film, birbirinden başarılı, oldukça önemli, kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip. Bu denli önemli isimlerin aynı projede yer alabilmesinin nasıl gerçekleştiği sorusunun cevabı ise, film sonrası söyleşide de ifade edildiği üzere, senaryonun başarısı. Oyuncuların tümü, gönüllük esasları içerisinde, maddi beklentiler olmaksızın, film metnini okudukları anda  projenin içinde yer almak istemişler.

            Film, Lenin heykelinin çalınmasına ilişkin soruşturma yürütmek, heykeli bulmak amacıyla Ankara'dan özel olarak görevlendirilen komiser Erol (Barış Falay) ve komiser Ufuk'un (Saygın Soysal) belediye binasında ilçe halkına yönelik yaptıkları sorgulamalarla, tek mekanda geçmesine karşın dinamik bir üslupla, kara mizahla seyirciyi kendisine çekmeyi başarıyor. Oyunculukların tümü o denli başarılı ki, filmi izlerken oynanan rolün gerçekte var olduğunu hissediyorsunuz. Öyle ki, oyuncular rolü icra etmekten öte karakteri yaşatmaktadırlar. Filmin, greenbox (yeşil perde) metoduyla çekildiğini, filmde kullanılan her şeyin CGI (bilgisayar tabanlı imgeleme) uygulaması olduğunu öğrendikten sonra, oyuncuların başarısının daha da fazla anlama kazandığını ifade etmeliyim.

            Devlet erkanının da katılacağı açılış törenine heykelin yetiştirilmesi için komiserlerin olayı açıklığa kavuşturmak adına oldukça dar bir zamanları vardır. Filmin konusundaki bu zaman kısıtlamasıyla örtüşür biçimde, film çekimleri de on iki gün gibi oldukça kısa sayılabilecek bir sürede tamamlanmıştır. Filmde, sorgulanan ilçe halkı, komiserlerin sorularına soruşturmayı açıklığa kavuşturabilecek türden yanıtlar vermez, çoğu kez Lenin heykelinden bağımsız konularda konuşmayı tercih ederler yahut da soruşturmacıların olayı çözebilmek adına, heykele giden yolu yanlış yorumlamaları, olayın çözümünü zorlaştırır.

            Film müziklerine de ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Özellikle filmin tamamlanmasıyla başlayan, filme konu Lenin heykelinin gerçek fotoğrafları eşliğinde çalan, İkinci Yeni'nin önemli temsilcilerinden şair Edip Cansever'in ülkenin içinde bulunduğu durum karşısındaki hüznü 'Ahmet Abi'siyle paylaştığı, umutsuzluğu, umudu ve direnişi içeren sevilen şiiri 'Mendilimde Kan Sesleri'nin sözlerinden bestelenen ve Seyyal Taner tarafından seslendirilen şarkı.. 'Mendilimde Kan Sesleri'nin film için özgün bir müzik olarak kullanılması, şarkı haline getirilmiş oluşu da biz izleyicilerde, ayrı bir heyecan ve mutluluk yaşattı.

            Film, pandemi koşullarına karşın oldukça büyük bir ilgi gördü Festivalde. İzlediğim gösterimler arasında en coşkulu reaksiyonları alan filmdi. Moskova'da galası gerçekleştirilen film, ilk olarak İstanbul Film Festivaline katılarak Jüri Özel Ödül'ünü (Onar Kutlar anısına) kazanmış, ardından ikinci film festivali olarak Altın Koza Film Festivali'ne katılmıştır. Gelecek Kasım-Aralık ayları içerisinde de vizyona girmesi planlanan filmin çok sayıda salonda gösterim imkanı bularak, seyircilerine ulaşması, yolunun açık olması temennisiyle..       

'Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır.
.'[2]

Av. Ayşe Duygu ÖZGÜVEN


[1] Edip CANSEVER'in 'Sonrası Kalır'  kitabında yer alan ’Mendilimde Kan Sesleri' adlı şiirinden.

[2] Edip CANSEVER'in 'Sonrası Kalır'  kitabında yer alan ’Mendilimde Kan Sesleri' adlı şiirinden.

Editör: TE Bilisim