Cesaret; umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir.
Rollo May

Günümüzde anne babaların, öğretmenlerin tüm çabaları öğrencilerin derslerden yüksek not almasına yöneliktir. Notlar eğitim sisteminde odak kavram haline gelmiştir. Akademik başarı öğrencinin kendisi kadar, ailesi ve çevresi bakımından da önem arz etmektedir.

Türkiye'de öğrenciler, tüm öğrenim hayatları süresince ve meslek edinme aşamasında birçok sınava girmek zorundadırlar. Anne babalar da çocuklarının iyi bir eğitim almasını istemekte ve iyi bir lisans programına yerleşmeleri için her türlü fedakarlıkta bulunmaktadır. Tabi bu esnada öğrencinin fiziksel, duygusal, sosyal, psikolojik, cinsel gelişimi ve problemlerine gereken özeni gösterememekte ya da öğrenci ile ilgili ciddi bir problem olduğunda ilgilenilmektedir. Öğrenciler, üniversitede iyi bir bölüme yerleşebilmek için çok çalışmak ve milyonu aşkın kişi ile yarışarak yüksek bir akademik başarıyı yakalamak zorundadır. Zorlanmalı ve yarışmacı sisteme ayak uydurabilmek için öğrencilerin çoğu dershanelere, etüt merkezlerine devam etmekte ya da özel dersler almaktadır.

Ülkemizde eğitimin birçok aşamasında seçme ve yerleştirme süreci yaşanmaktadır. Bu durum ilkokul yıllarından itibaren başlamaktadır. Bu aşamalardan biri liseye giriş için yapılan LGS ve üniversiteye giriş için yapılan TYT ve AYT sınavlarıdır. Bu sınavlar, kontenjanı sınırlı ve katılımın yoğun olduğu ciddi sınavlardır. Öğrenciler ortaokulun sonunda sınavla girilen bir Anadolu Lisesi veya Fen Lisesi'ne girebilmek için oldukça zor ve sıkıntılı bir akademik süreç yaşamaktadırlar. Çünkü, sınavla girilen bir Anadolu Lisesi veya Fen Lisesi'ne yerleşen öğrencinin üniversiteye girebilme şansı artmaktadır. Bu nedenle çoğu ortaokul öğrencisinin hedefi sınavla girilen bir Anadolu Lisesi veya Fen Lisesi'ni kazanmaktır. Tabi ki hiç bir lise, öğrencinin üniversiteye girmesini garanti etmemektedir. Üniversitede herhangi bir programa girmek ve o programı başarı ile tamamlamak da gencin iş bulmasını garanti etmemektedir. İyi bir ücretle iş bulabilmek üniversitelerin sınırlı sayıdaki bazı programlarını bitirenler için mümkün olabilmektedir. Bu sebeple bu programlara girebilmek için o yıl üniversite sınavına giren öğrenciler arasında en başarılı yüzdelik dilim içinde yer almak gerekmektedir. Bu başarı kolaylıkla yakalanamamaktadır. Bu süreçte karşılaşılan ve akademik performansı olumsuz etkileyen önemli sorunlardan biri Sınav Kaygısı'dır.

Yapılan araştırmalarda değişik eğitim düzeylerinde okuyan öğrencilerin sınav kaygısı puanlarının, sınıf düzeyi ile birlikte artış gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple özellikle on ikinci sınıf öğrencilerinin gelecekle ilgili plan ve beklentilerinin daha fazla netleşmiş olması sebebiyle sınav kaygısını ortaokul öğrencilerinden daha fazla yaşayabilecekleri düşünülmektedir. Ortaokul yıllarında olduğu gibi lise yıllarında da öğrenciler üniversitede iyi bir bölümü kazanabilmek için çok çalışmak ve milyonu aşkın yaşıtı ile rekabet ederek yüksek bir akademik başarı yakalamak zorundadır. Bütün çabalara rağmen üniversiteyi kazanamayan öğrenciler bir sonraki yılda da TYT ve AYT'ye girmeye devam etmektedirler.

Kaygı, bireyin hayatının belirli dönemlerinde yaşadığı evrensel bir duygudur ve bireyin kendisini güvensiz hissettiği durumlar karşısında gösterdiği bu tepki, endişe, kararsızlık, karmaşa, korku, kötümserlik ve umutsuzluk duygularını ifade etmekte ve sonuç olarak bireyin yaşamda başarısız olmasına sebep olmaktadır. Kaygı, kişiyi normal yaşamda fazlasıyla etkileyebilen ve tedirgin edebilen bir duygu olup eğitim ortamlarında da kendini gösterebilmektedir. Eğitim ortamlarında belirli bir düzeyde kaygı öğrenme üzerine olumlu etki gösterirken, aşırı kaygı hem öğrenme hem de akademik başarı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.

Kötü çalışma alışkanlıkları, sınavlara ilişkin yüksek beklentiler, kötü sonuçlanmış sınav deneyimleri, mükemmeliyetçi yaklaşım, zamanı iyi kullanmama, görev ve sorumluluklarda başarısız olma, sınav koşullarına ilişkin rahatsız edici düşünceler, ailenin beklentilerine yanıt verememe, kişilik ve ailesel nitelikler, sosyal destek eksikliği, sınavın akademik açıdan taşıdığı önem, sınav notunun yüksek olmasının gerekliliği, sınava girecek öğrenci sayısının fazla buna karşılık bir yükseköğretim programına yerleştirilecek öğrenci sayısının az olması, yetenek, zeka düzeyinin sınav başarısı ile değerlendirileceği korkusu sınav kaygısının nedenleri arasındadır.

Sınav kaygısı, sınavda başarılı olup olamayacağı korkusu, yeterince çalışmadığı suçluluğu, süreyi etkin kullanamayacağı ve hiç bir şey hatırlayamayacağı düşüncesi, sık sık alacağı nota odaklanma, diğer öğrencilere göre kendini değersiz ve başarısız hissetme, aileyi hayal kırıklığına uğratma ve hatta ölme isteği, korku, panik gibi olumsuz duyguların yanında, bulantı, terleme, üşüme, bayılma, mide ve baş ağrısı, kas gerginliği, aşırı hareketlilik, tansiyon yüksekliği, uyuma ve yeme davranışları üzerinde olumsuz etkiler, düzensiz kalp atışları ve bağışıklık mekanizmasının zayıflaması gibi fizyolojik bulgulara da neden olmaktadır.

Eğitim ortamlarında kaygının en yoğun yaşandığı anlar sınavlardır. Bu sınavların yol açtığı kaygı birçok öğrencinin hayatını kâbusa çevirebilmektedir. Sınav kaygısı yüksek olan bireyler, sınav ve değerlendirmeye tabi tutulduklarında özvarlığının tehdit edildiği duygusuna kapılabilmektedir. Sınav kaygısı bireylerin kendilerine yönelik olumsuz düşünceler geliştirmelerine ve dikkatlerinin kolayca dağılmasına sebep olur. Sınav sorularını doğru okuma, yönergeleri izleme, soruların verdiği bilgiyi önemseme, doğru yorumlama ve kodlama gibi davranışlarda başarısız olabilirler. Kaygının düzeyi arttıkça öğrendiklerini geri çağırmakta güçlük çekerler. Sınav kaygısı öğrencilerin sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarmasını engellemekte, zaman zaman öğrenimlerini yarıda bırakmalarına sebep olmakta, öğrencilerin gelecekteki yaşam tercihlerini ve mesleki kararlarını etkilemektedir. Sınav kaygısı yüksek olan bireyler, bilişsel yeteneklerini yeterince ortaya koyamama nedeniyle, daha düşük pozisyonda, değerlendirme ve rekabetin daha az olduğu meslekleri tercih etmektedirler.

Sınav kaygısı öğrenciler için ciddi bir problemdir. Yapılan araştırmalar sınav kaygısının sınav öncesi dönemde başladığını, sınav esnasında ve sınav sonucunun beklendiği dönemde de devam ettiğini göstermektedir. Bu sebeple sınav kaygısı ile baş etme tekniklerinin kullanımı her üç dönemi de kapsayan boyutta olmalıdır. Sınav öncesinde, çalışma alışkanlıklarını ve sınava ilişkin tutumları gözden geçirerek yeni bir zihinsel yapılanma yaratmaya çalışmak gerekir. Zamanı etkili kullanmak önemlidir. Beslenme ve uykuya düzenine dikkat edilmelidir. Sınava yönelik çalışmalar son güne bırakılmamalıdır. Sınav esnasında, olumsuz otomatik düşüncelere karşı alternatif açıklamalar getirme, kontrolün kendisinde olduğunu hatırlatma, cevaplayabileceği sorulardan başlama, kaygıyı azaltmaya yönelik teknikler kullanma (gevşeme teknikleri, dikkati arttırma teknikleri, kontrollü nefes alıştırması) sınav esnasında yapılabilecek bazı çalışmalardır. Sınav sonrasında, kendini ödüllendirme, keyif veren etkinliklere katılma, eksikleri üzerine düşünme yapılabilecek aktivitelerdir.

Kaygı ile baş etmede bireysel çabaların önemli olduğu bulgusu ile kaygının erken dönemlerde tespit edilmesi ve giderilmesine ilişkin girişimler önem kazanmakta, hem eğitici hem de ailelere bu anlamda ciddi görevler düşmektedir. Sınav kaygısı ile baş etmede gevşeme teknikleri, nefes egzersizleri, sistematik duyarsızlaştırma, kaygıyı bastırmaya değil onu kabul etmeye ve tanımaya çalışma, düşünceleri durdurma tekniği, dikkatini başka noktalara odaklama tekniği, bilişsel temelli girişimler gibi çok faktörlü yaklaşımlardan yararlanılmaktadır. Kaygının sebep olduğu olumsuz etkileri ortadan kaldıracak şekilde düzenli ve etkili bir çalışma, olumlu düşünme, sınav kaygısının giderileceği inancı, sınavda başaracağını düşünme, sınav sürecini planlanma ve daha fazlasını öğrenmek ve uygulamak için

UZMAN YARDIMI ALMAKTAN KAÇINMAYIN…

Editör: TE Bilisim