Türkiye’deki zulüm ve hukuksuzluklara karşı, yaptığı eserlerle ses olan Sanatçı Suvari ÖZTÜRK, KHK-TV ekranlarına konuk oldu.

İnsanların eşitlikten, insan haklarından, kardeşlikten ve barıştan söz etmeye korktuğu, çekindiği bir dönemde, müziğini bu kavramlar üzerine inşa eden Suvari ÖZTÜRK KHK_TV’den Berna KAVAKLI’ya konuştu.

Sessiz Kalmak İstemiyorum..

Müzik yapmayı, yazmayı, insanları sevdiğini ifade eden ÖZTÜRK: “insanların iyi olmasını istiyorum. İnsanların mutluluklarını, hüzünlerini görünce ister istemez etkileniyorum. Duygularımı da bu şekilde ifade edip insanlarla paylaşıyorum. Zaman zaman insanların öfkelerine, zaman zaman acılarına ,hayal kırıklıklarına, zaman zaman da ümit ve heyecanlarına tercüman olmayı müziğin bir misyonu kabul ediyorum. Uzun bir süredir Türkiye'de yaşanan bu sürece de sessiz kalmak istemiyorum” dedi.

Riyakar Saray sofralarında bir şaklaban mı olmak...

Müziği ticari bir faaliyet olarak görmeyen ve sadece popüler kültüre angaje olmayı reddeden müzisyen: “ Birkaç yıl önce şarkılarımı ilk paylaşmaya başladığımda, müzisyen olan arkadaşlarım, durumu ticari piyasa açısından stratejik bir hata, ölü bir doğum ya da ateşten bir gömlek olarak değerlendirdiler. Ben öyle görmedim meseleyi. Riyakar Saray sofralarında bir şaklaban mı olmak istersiniz  yoksa, gönlü güzel insanların gönlünde, masum insanların, mağdur insanların gönlünde, mazlumların gönlünde bir dost mu olmak istersiniz? Ben ikincisini tercih ettim” diyen ÖZTÜRK, sözlerine “Bugün baktığımızda birçok insan Madımak olaylarını düşündüğünde, o dönem çok sessiz kaldık diyorlar.  Dersim’i, Maraş'ı, Çorum'u o katliamları hala gündem etmekten korkuyor insanlar. Evet bir şeyler olmuş, ama suya sabuna dokunmayalım diyorlar. Ve ben bu süreç geçtiği zaman, geriye dönüp baktığımda, onurumla, şerefimle, vicdanım da o rahatlığı, o sıcaklığı hissedebilmek istiyorum. Etrafımda, bugün yaralarına merhem olmaya  çalıştığım çocukların, acılarını dillendirmeye çalıştığım mağdurların, en azından bir selamını alabilmek ya da en azından onların yüzüne bakabilmek istiyorum. Siz içeride yandınız biz de dışarıda yandık diyebilmek istiyorum. Geriye dönüp baktığımda, yüzüm yerde olmasın istiyorum. Ve bunu kendimce sanatımın, müziğimin bir misyonu olarak kabul ediyorum” diye devam etti.

Melekler cennete uçtu

KHK ile ihraç olan öğretmen MADEN çifti ve üç cocuklarının [Hüseyin Maden (40), Nur Maden (36), Nadire Maden (13), Bahar Maden(10), Feridun Maden (8)] 2017 yılında, Ege Denizi'nde botlarının batması sonucu yaşamını yitirmeleri üzerine, olaydan çok etkilenen sanatçı ÖZTÜRK, Maden Ailesine ve onların şahsında hayatlarını kaybeden tüm çocuklara ithafen yaptığı, Türkçe ve Yunanca seslendirdiği Feridun şarkısının hikayesini de anlattı: “Feridun, annesi, babası ve iki ablası Bahar ve Nadire ile beraber Türkiye'deki zulümden Yunanistan'a göçmek isterken, Ege Denizinde boğuldular ve 8 yaşındaki Feridun Madenin, o çocuğun resmi sosyal medyaya düştüğünde,  ne yani dediler, dağda bir teröristin ayağı burkulsa, ayağına  taş değse, yas mı tutacağız, öldüğü  iyi oldu, o da büyüdüğünde terörist olacaktı, vatan haini olacaktı, dediler. Türkiye'de bunlar dendi. Yunanistan'da habere bu mesele nasıl geçti biliyor musunuz? Melekler cennete uçtu. 8 yaşında bir çocuktu Feridun Maden. Bu bir acıdır, insanlık adına aşağılık bir dramdır bu. Ben Feridun'un ve Feridun şahsında Maden ailesinin hatırasını, Türkiye’liler kadar en az Yunanistan'daki insanların da hak ettiğini düşünüyorum. Onların, o cansız bedenlerini sudan alan, onlar için ağlayan, onlara yatacak bir mezar veren insanlar Yunanistan'daki insanlardı. Onları o suya itenler Türkiye'deki insanlardı. Belki eşleri dostları idi. Dolayısıyla Feridun Maden’in hatırasını mutlaka bu iki dilde de seslendirmen gerektiğini düşündüm. Bu şarkıyı yazması okuması da çok zordu benim için. Bir gece yarısı o haberi okuduğumda, gece 02:00'da herhalde, Feridun’un resmini gördüğümde çok kötü oldum. Altındaki o yorumları okuyunca da kendimi kaybettim. O gece,  o sözleri yazarken hıçkırıklar düğümlendi boğazımda, okuyamadım. Birkaç gün sonra, gitarımla çalıp paylaşmıştım. Feridun'un ve o şarkının yeri bende çok büyüktür. Ayrıca benim de 8 yaşında bir oğlum var, Yunanca klipteki Feridun'u canlandıran bizzat benim oğlum”

Hiç yoktan can veren çocuklar

Feridun Klibinin sonunda gerek mülteciliğe mahkum edilerek hayatını kaybeden,  gerekse ülkesinde öldürülen çocukların isimlerine de yer veren Suvari: “Feridun bir semboldür. Adaletsizlik ve zulüm sonucu can veren bütün çocuklara ithaf ediyorum. Bu çalışmayı yaparken bu isimleri toparladım. Emin olun 700-800 tane isim vardı. Bu çocukların başına neler gelmiş, Alevi köylerinde neler yaşanmış, Kürt köylerinde neler yaşanmış, Eren Bülbül’e Yasin Börü’ye, Berkin Elvan'a, Feridun Maden’e ne olmuş. Ben o isimleri listelerken bu insanların dinine, diline, rengine, ırkına, mezhebine, siyasi tercihine bakmadım. Onlar birer insandır,onlar bizim çocuklarımızdır, onlar Türkiye'nin geleceğidir. Ama adaletsizlik ve zulüm sonucu hiç yoktan can veren çocuklar bunlar.  O isimleri bir arada yazmak istedim, o isimleri  gruplaştırmadan yazdım. İşte bunlar Kürt, bunlar Alevi demedim. Alfabetik sıraya göre yazdım onları. Çünkü ben o çocukların el ele diz dize, hep bir arada cennette olduklarına inanıyorum, çocuklarınız bir arada, siz de bir araya gelin, güzel değerler etrafında birleşin” dedi.

Kör Perçin

Kör perçin isimli eseriyle Türkiye'deki bölünmüşlüğü resmetmeye çalıştığını ifade eden Suvari: “Can Yücel’e atfedilen bir söz vardır, bölünsün istiyorum, bir tarafta yandaşlar yalakalar, diğer tarafta onurlu, şerefli, emekçi üreten insanlar geçsin.  Ben de bu şarkımda onu yansıtmaya çalıştım:

Behey gönlüm gördün mü hiç ağlatanın güldüğünü,

Zulmedip gönül yıkanın huzur nedir bildiğini,

Yalanla refah bulanın zengin olup kaldığını,

Namerdin ve sahtekarın yiğitlikte öldüğünü?

Söyle Gönlüm duydun mu hiç kör perçinin koptuğunu,

Aşk yoluna baş koyanın başka yola saptığını,

Ömrünü feda edenin mala mülke taptığını,

Hak dost Deyip iinleyenin bir düşmanlık yaptığını?

“Olmaz” deme olur olur, su akar yatağını bulur.

Mazlum Allah'ım dedikçe, zalim zulmünde boğulur” dedi.

Mustafa Koçak Anısına

 “Adil Yargılanma” talebi ile başlattığı ölüm orucunun 297. gününde hayatını kaybeden Mustafa Koçak(28) anısına, Acun Karadağ ile yaptıkları düete de değinen Suvari: “...Acun hocamla bir türkü de buluşmuş olduk. Kendisini çok seviyorum. Tutuklu şimdi. Bir an evvel onun da özgürlüğüne hakkına kavuşmasını ümit ediyorum...” dedi.

Anne Ben Baba Demeyi Özledim

15 Temmuz darbe girişimi sonrası gözaltına alınan, yaşadığı işkence sonucu vefaat eden ve sonrasında işine iade edilen  tarih öğretmeni  Gökhan Açıkkollu’nun(42) anısına yaptığı 13 Gece isimli şarkısını anlatan sanatçı: “Gökhan Açıkkollu biliyorsunuz Türkiye'de Gözaltında işkence sonucu daha ifadesi bile alınmadan Işkence sonucu hayatını kaybeden bir öğretmendi. Ardında gözü yaşlı bir eş ve 2 yetim bıraktı. Vefat ettiğinde cenazesi Hainler mezarlığına atılmak istendi. Ailesi cenazesini almak için çok ciddi bir mücadele verdi. Kendisine cenaze işlemi, kefenleme ilaçlama hizmeti verilmedi. Uygun bir tabut dahi verilmedi. Ben bir ortamda ailesiyle tanışma  fırsatı buldum. Eşi Tülay Hanım bana, biz bugün acımızı hissetme fırsatını bulabilmiş değiliz, ama bu süreç geçecek elbet, haksız yere içerde olan insanlar çıkacaklar, uzakta olan insanlar dönecekler, ve insanlar kavuşacak ama biz kavuşamayacağız, anne ben baba demeyi özledim diyen kızım kavuşamayacak, biz herhalde acımızı o gün yaşamaya başlayacağız, demişti. Bu sözler benim zihnimde uzun bir süre yeretti. Gökhan Açıkkollu ile alakalı yapılmış bir belgesel de var Kırık gözlük adında onu seyrettim. Orada Gökhan Öğretmene ulaştırılmamış bir not gördüm“Merak etme, Seni çok seviyoruz- Ailen” diye, işte 13 gece  isimli şarkımda ailesinin Gökhan öğretmene  ulaştıramadığı o notu, ifade edilemeyen  duyguları, düşünceleri ifade etmeye çalıştım. Gökhan Öğretmenin de o 13 gün boyunca eşine, çocuklarına ulaştıramadığı, ifade edemediği sevgisini dillendirmeye çalıştım” dedi.

Editör: TE Bilisim