Biz TTB MK üyeleri, seçili kurulları, tabip odalarının yönetici/üye/aktivistleri, uluslararası hekim örgütlerinin temsilcileri olarak beyaz önlüklerimizle Çağlayan Adliyesi’nde olacağız. Karanlığa karşı tüm hekimleri önlüğünün beyazıyla Çağlayan Adliyesi’ne çağırıyoruz: “Bu davet bizim…”

TTB tarafından konuyla ilgili yapılan açıklama şu şekilde; İnsanlık tarihiyle aynı geçmişi paylaşan hekimlik sanatının, sanat olmasını sağlayan, canlıların yararına her türlü ayrıcalık ve özgünlükle yaklaşması; her canlıyı eşsizliğiyle sağaltan bir yaşatma çabasını ortaya koymasıdır. Hekimin yaşatma sanatı, barış ve huzurla da birlikte olmuş/anılmıştır hep… Hipokrat’ın da hocası; en eski hekimlik andlarından birini ortaya koyan Hekim İmhotep’in isminin “barışla/huzurla gelen” anlamında olması da bundandır.  

Bilim ve tıp aynı zamanda cesareti de kendisinde barındırmıştır tarih boyu. Hücresel patoloji kuramıyla tıpta paradigma değişikliği sağlayan Virchow; Prusya’daki tifüs salgınıyla mücadele için görevlendirildiğinde hazırladığı rapor ile kız çocuklarını da kapsayacak şekilde ücretsiz eğitim; mevcut vergi sisteminde Prusya lehine düzenlemeler yapılması; devlet ile kilisenin mutlak olarak ayrılması gibi önerilerde de bulununca Berlin Üniversitesindeki görevinden alınmıştır. “Tıp bir sosyal bilimdir ve politika büyük ölçüde tıptan başka bir şey değildir” diyen Virchow, önerilerinin dinlenmemesi halinde çok daha büyük bir salgının tekrar başlayabileceğini uyarmış, nitekim 10 yıl sonra çok daha büyük bir salgın Berlin’de ortaya çıkmıştır. Asıl sorun devletlerin bu tarihsel örneklerden ders alıp almamasıdır. Bazı devletler salgınlarla hastanelerde baş edebileceğini, önemli olanın ithal ilaç ve teknoloji olduğunu sanar: Hastane sistemleri tıkanır, insanlar muayene olacak doktor bulamaz, kendi üretemediği ilacın kıtlığında, daha pahalıya ilacı satın alacaklarını müjde gibi verir. Bazı devletler de günümüzde halen kullandıkları kanalizasyon sistemlerinin bile planlamasını Virchow’dan ister, o zamanda.

İyi örnekler yakın tarihimizde de bizlerin en büyük dayanağı olmuştur. Dünyada talidomid ilacı trajedisi diye bilinen ve fokomelili çocukların doğumuna neden olan ilacın giremediği iki ülkeden birisidir Türkiye. Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün, Bakanlığa sunduğu raporla bunu engellemiştir. Şimdi ise hiçbir bilim insanını dinlemeyen; vaka-hastayı bilmeyen; beyin ölümü ile bitkisel hayatı ayırt edemeyen; dünyaya aşı göndermemizi sağlamış Hıfzıssıhha kurumlarımızı kapatan; varı yoğu özel hastaneler olmuş bir bakanlık ile karşı karşıyayız.

İktidar ve Dünya Bankasının Sağlıkta Dönüşüm Projesi adı altında yıllardır altını oymaya çalıştığı Sağlıkta Sosyalizasyon Yasasının mimarı Prof. Dr. Nusret Fişek, TTB Merkez Konsey Başkanıyken Merkez Konseyi üyeleri ile birlikte 12 Eylül Darbesi’nin idam uygulamalarına karşı “Hekimlik mesleğinin temel ahlak kurallarından birincisi insanları yaşatmak olduğuna göre, hekimlerin de hayatı sona erdirecek olan her eyleme karşı olması doğaldır. (…) Hekim bir öldürme işleminde yer almamalı ve bir ölüm olgusunun ‘izin vereni’ ve ‘sonucun pasif bir bekleyicisi konumunda olmamalıdır.” diyerek TBMM’de onay bekleyen kesinleşmiş ölüm cezası kararlarının yerine getirilmesini engellemekte önemli bir rol oynamışlardır. TTB, 1980 askeri darbesi ve sonrasındaki süreçlerde yapılan yasa değişiklikleri ile mali, mesleki kısıtlamalara gidilmiş; bununla da yetinilmeyerek yasada var olan yetkilerin uygulanmasında bürokratik engeller çıkarılmıştır. Hekimlik değerlerinin, mesleki bağımsızlığın, halkın sağlık hakkının savunucusu olan TTB ve tabip odaları; bu değerlerin korunup geliştirilmesi için büyük mücadeleler vermiş, bu nedenle birçok baskıya maruz kalmış ancak hepsinde de haklı çıkmış, bugünkü gücüne ulaşmıştır. Darbeciler Nusret Hoca ve tüm Merkez Konseyi üyelerini de yargılamış ve hepsi beraat etmişlerdir. Son 40 yıllık süreçte hakkında açılan davaların tamamından beraat etmiş olan TTB ve yöneticileri, bütün baskılara rağmen içinden geçtiğimiz bu süreçten de gücünü ve meşruiyetini artırarak çıkacaktır.

Türk Tabipleri Birliği’nin sağlık ve emek mücadelesine, tıp tarihi ve kendi tarihindeki iyi örnekler ışık tutmakta; güç katmaktadır. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve tabip odaları olarak etik-bilimsel temellerle savunduğumuz hekimlik değerleri, halk sağlığını önceleyen çalışmalarımız iktidarlarla birçok kez ters düşebilmiştir. Bu nedenle TTB, onların hedefinde olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Sağlıkta yaşanan çöküşü gün yüzüne çıkarmamızın son dönem iktidarın bizleri hedef almasında asıl nedenlerden olduğunu, hem hekimler hem de kamuoyu çok iyi bilmektedir.

Son dönem TTB Merkez Konseyi Başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı üzerinden başlatılan algı yönetiminin asıl hedefini de iktidar son yaptığı açıklamalarla açıkça ortaya koymuştur. Hedefleri tüm meslek birliklerinin, kendilerinin istediği şekilde hareket etmesi ya da etkisizleştirilmesidir. Her birlik için ayrı yöntemler düşündüklerini dile getirmekteler ve asıl hedef çok açık: Demokratik yapılarımızı ortadan kaldırmak. TTB ve toplum için mücadele veren emek-meslek örgütlerini denetim altına almak, öncekiler gibi mevcut iktidar çevrelerinin de siyasi ajandasının üst sıralarında yer alıyor olabilir; ama dün gibi yarın da toplum, hekimler ve emek-meslek örgütleri sağlığına, emeğine, geleceğine sahip çıkacaktır. Bilinmelidir ki; TTB hangi iktidar olursa olsun halkın sağlığı, toplumun yararı için doğruyu söylemekten asla vazgeçmemiştir/ vazgeçmeyecektir. Binlerce yıllık hekimlik değerlerimize dayanan Hekimlik Andımızda topluma söz verdiğimiz gibi; “Tehdit ediliyor olsak bile, tıbbi bilgimizi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için kullanmayacağız”.

Demokratik ülkelerde en geniş yetkilerle donatılan, mesleki bağımsızlıkları güvence altına alınan meslek örgütleri; ne yazık ki totaliter rejimlerde yetkileri kısıtlanan, mesleki ve mali özerklikleri daraltılan, halkın ve meslektaşlarının yararına tutum aldıklarında iktidarlar tarafından hedef haline getirilen bir anlayışla karşılaşmaktadırlar. TTB ve tabip odaları olarak, bugün yaşanan uygulamaları kabul etmediğimizi; hekimlik değerleri, mesleki bağımsızlık ve halkın sağlık hakkı için mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Yasası’nda bir değişiklik yapılacaksa, ancak TTB ve tabip odalarının gücünü artıran, yetkilerini genişleten, mesleki bağımsızlığın önündeki engelleri kaldıran bir şekilde olmalıdır. Bu değişiklik TTB, tabip odaları ve hekimlerin katılımıyla yapılmalıdır. Bunun haricinde yapılacak hiçbir müdahaleyi kabul etmediğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

Halkın sağlığı, hekimlerin hakları, toplum yararı için kılını kıpırdatmayanların TTB’nin ve meslek örgütlerinin yasaları için; gelecekleri için tek bir söz söylemeye hakkı yoktur. Biz topluma ve hekimlere onların sağlığını, emeğini korumak için söz verdik. Dün olduğu gibi bugün de hiçbir iktidar bize geri adım attıramayacak. TTB, kimlerin iktidarda olduğuna bakmadan tarihinin her döneminde olduğu gibi bugün de, hekimler için hekimlerle birlikte, mücadelesine devam edecektir.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı da içinden geçtiğimiz baskılarla dolu bu günlerde demokratik hukuk devleti ilkeleri ve bilim insanlarının mesleki özerkliği ilkesi hiçe sayılarak iktidar çevreleri ve medyası tarafından hedef gösterilmiş; ardından hukukla bağdaşmayacak bir kararla tutuklanmıştır. Önce meslek örgütümüzün başkanı ve yöneticileriyle başlatılan; ardından meslek örgütü değerlerine, mesleki bağımsızlık ilkelerine yöneltilen bu antidemokratik müdahalelerin aslında tüm topluma verilmek istenen bir gözdağı olduğunu görüyoruz. 23 Aralık 2022 tarihinde başkanımızın yargılandığı davada Türk Tabipleri Birliği ve toplum olarak bir demokrasi sınavından daha geçiyor olacağız. Seçilmişlerle sorunu olan iktidar, şimdi de bir bilim insanı ve onun üzerinden algı oluşturarak meslek örgütlerinin özerkliğine saldırmaya çalışıyor: İki gün önce yargı eliyle yine bir seçilmişi ve toplum iradesini yok saymak için yaptığı gibi…

Hekimlere ve topluma söz verdik: Bilimsel etik değerlerimize sahip çıkarak toplumun sağlık hakkı için, emeğimiz için, geleceğimiz için mücadele etmekten asla vaz geçmeyeceğiz. 23 Aralık 2022 Cuma günü TTB MK Başkanımızın tutuklu yargılandığı davada yargı eliyle yürütülmeye çalışılan algı operasyonuna karşı da Çağlayan Adliyesi’nde olacağız. Covid-19 sürecinde iktidarın tüm yalanlarına ve kötü sağlık politikalarına karşı yaşamımız için birbirimize daha da inandığımız/sığındığımız toplumun tüm kesimlerini; bir yılı aşkındır “Emek Bizim Söz Bizim” diyerek alanlarda her türlü engelleme, tehdide karşı emeğine sahip çıkan tüm hekimleri, Çağlayan Adliyesi’ne davet ediyoruz. “Giderlerse Gitsinler” diyenlere “buradayız ve kötülüğünüzden korkmuyoruz” demek için tüm hekimleri örgütlerine sahip çıkmaya, Çağlayan Adliyesi’ne çağırıyoruz. Sağlığına, yarınına, demokrasisine sahip çıkacak tüm dost kurumları, emek demokrasi güçlerini, siyasi parti temsilcilerini Çağlayan Adliyesi’ne çağırıyoruz. Biz TTB MK üyeleri, seçili kurulları, tabip odalarının yönetici/üye/aktivistleri, uluslararası hekim örgütlerinin temsilcileri olarak beyaz önlüklerimizle Çağlayan Adliyesi’nde olacağız. Karanlığa karşı tüm hekimleri önlüğünün beyazıyla Çağlayan Adliyesi’ne çağırıyoruz: “Bu davet bizim…”

TTB-1

23 Aralık 2022 Cuma günü Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanımız Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görülecek davası için duyurduğumuz programımız aşağıdaki gibidir:

08.30:  Basın Açıklaması (İstanbul Çağlayan Adliyesi Önü)

09.30:  Duruşma (İstanbul Çağlayan Adliyesi 24. Ağır Ceza Mahkemesi Duruşma Salonu)

Duruşma Sonrası Basın Bilgilendirmesi (İstanbul Çağlayan Adliyesi Önü)

Basın Bilgilendirmesi sonrası Tabip Odaları Temsilcileri ile değerlendirme toplantısı (İstanbul Tabip Odası)

Editör: Haber Merkezi