“Geçmiş olan dünden hiç yad etme, yarın da gelmemişken feryat etme, düşünme geleceği de geçmişi de, şimdi şen ol da yaşamı berbat etme.”
Ömer Hayyam

“Kendimi sürekli yıpranmış, yorgun, güçsüz, bitkin, halsiz hissediyorum”, “Yaşam enerjimin hızla tükendiğini fark ediyorum”, “Belli bir sebep olmamasına rağmen kendimi, mutsuz, kaygılı, sabırsız, gergin ve huzursuz hissediyorum”, “Kendimi değersiz hissediyorum”, “Üzerimde yoğun bir baskı hissediyorum”, “Bu zamana kadar kolayca üstesinden geldiğim işler, şu anda bana aşırı yük gibi geliyor ve zorlanıyorum”, “Tükendim artık gücüm kalmadı, kimse beni anlamıyor herkes kendini düşünüyor” şeklindeki ifadeler tükenmişlik sendromu yaşayan danışanların sıklıkla kullandıkları yakınmalardır. Bu cümleleri ifade eden kişilerin birçok sorumlulukla karşı karşıya kaldığını ve enerjisinin tükenmeye başladığını görürüz. Bu durum psikoloji ve psikiyatri alanında tükenmişlik sendromu olarak adlandırılmaktadır.

Stresli yaşamın da etkisiyle günümüzde yaygınlığı giderek artan ve ciddiye alınması gereken bir sorun olan “Tükenmişlik Sendromu”, daha sık yoğun çalışan, dinlenmeye az vakit ayıran, yaşam enerjisinin tümünü iş ya da aile hayatına aktaran, farklı alanlarda duygusal ve bedensel beslenmeyi göz ardı eden, sosyal yaşamı zayıf olan, kendine zaman ayırmayan, aşırı hırslı ve başarı odaklı kişilerde görülen oldukça rahatsız edici bir durumdur.

İş kaybından aile içi ilişki sorunlarına, psikolojik nedenli fiziksel hastalıklardan alkol, madde veya sigara bağımlılığına, depresyon ve uykusuzluk gibi ruhsal hastalıklardan cinsel sorunlara kadar uzanan çok çeşitli problemlere sebep olabilen tükenmişlik sendromunun belirtileri arasında şunlar yer almaktadır:

  1. Yaşam enerjisinde azalma, yorgunluk ve bitkinlik,
  2. Cinsel isteksizlik,
  3. Unutkanlık, dikkat eksikliği, algılama sorunları, öğrenme ve ezberleme de zorluk çekme gibi konsantrasyon ve motivasyon eksiklikleri,
  4. Başkalarına karşı olumsuz tutum takınma,
  5. Yalnızlaşma ve sosyal çevreden aktif olarak uzaklaşma,
  6. Eskiden sevdiği faaliyetlerden hemen sıkılma
  7. İşe geç gelme veya işi bırakma,
  8. Karar verme güçlüğü veya kararı erteleme eğilimi,
  9. Çok sık hayal kırıklığı ve ümitsizlik yaşama,
  10. Çabuk öfkelenme, tahammülsüzlük, eleştirilere katlanamama,
  11. Huzursuzluk, umursamazlık ve sabırsızlık,
  12. Değersizlik ve yetersiz hissetme, özgüven eksikliği,
  13. Boşluk, çaresizlik ve anlamsızlık hissi,
  14. Yetenek ve becerilerden emin olamama,
  15. Uyku problemleri,
  16. İştahta azalma ya da artış,
  17. Kalp çarpıntısı, midede şişkinlik, solunum güçlüğü çekmek,
  18. Baş, boyun, sırt, bel ve bacak ağrıları gibi psikosomatik belirtiler.

Bu belirtilerin haricinde tükenmişlik sendromunun daha pek çok kişiye özgü semptomu ile karşılaşmak mümkündür. Bu sebeple yukarıda verilen belirtilerden birkaçını kendisinde gören kişiler mutlaka tükenmişlik sendromuna ilişkin testlerden geçmelidir.

“Yaşam enerjisinin tükenmesi” olarak tanımlanabilecek olan “Tükenmişlik sendromu”, insanın tüm yaşamına yayılabilen ruhsal ve duygusal bir sorundur. İnsanın doğasına uygun yaşamayı reddedip, çok büyük idealler ve hedeflerle temel insani ihtiyaçları arasında sıkışıp kaldığında, kendine, ruhuna ve bedenine kötü davrandığında veya bir şekilde kendine yalan söylediğinde ortaya çıkabilir.

Tükenmişlik sendromunun yaygın olarak görüldüğü insanlara bakıldığında pek çoğunun hizmet sektöründe faaliyet gösterdiği, yoğun ve stresli bir iş temposu içerisinde yer aldıkları görülür.

Bu sebeple iş hayatındaki yoğunluk ve stres, tükenmişlik sendromu nedenleri arasında ilk sıralarda sayılabilir. Sürekli olarak yüksek sorumluluk gerektiren hayati kararlar almak durumunda olan, iş yaşamında zamanla yarışan ve işleri yetiştirme konusunda baskılara maruz kalan, küçük detaylara büyük hassasiyet gösterilmesi gereken titiz işlerde çalışan kişiler, tükenmişlik sendromuna yakalanma konusunda diğer bireylere oranla daha fazla risk altındadır.

Fakat bu durumların yaşanmadığı iş ve yaşam temposu içerisinde olan kişilerde de bu sendroma rastlanabileceği bilinmelidir. Aile yaşamı da, iş yaşamında olduğu gibi tükenmişliğin gelişmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Bütün sorumluluklarını fazlasıyla yerine getiren birey diğer aile bireyleri tarafından takdir edilmedikçe, sorumlulukları paylaşılmadıkça tükenmişliğe doğru yol alır. Bunların haricinde sendromun gelişiminde bazı kişisel özellikler de rol oynayabilmektedir.

İstemediği durumlar karşında "Hayır" diyemeyen, ev ve iş yaşamında yüksek düzeyde beklentileri olan, sabırsız ve aceleci olan, mükemmeliyetçi kişiliğe sahip olan ve iş konusunda gereğinden fazla fedakarlık yapmaya yatkın kişilerde bu sorunun görülme olasılığı daha yüksektir. Ruhsal bir bozukluk veya bir hastalık olarak görülmemesi gereken tükenmişlik sendromu, sıklıkla depresyon ile karıştırılır. Ancak depresyondan farklı olarak tükenmişlik sendromun da kişi yaşadığı ortamdan uzaklaşıp farklı bir ortama geçtiğinde duygulanımı kolaylıkla değişebilir ve sıkıntıya düşen yaşamsal fonksiyonları normale dönebilir.

Tükenmişlik sendromu, bireyin kendi kendine alacağı önlemler, iş yaşamında ve sosyal hayatında yapacağı düzenlemeler ile büyük ölçüde ortadan kaldırılabilir. Tükenmişlik sendromuna yakalanmamak için kişi kendisine ve yaşamına pozitif bakmalı, öncelikle ruhunu beslemeli, stres oluşturan durumlardan uzaklaşmalı ve her ne yapıyorsa yapsın yaşamdan keyif almayı öncelik olarak görmelidir.

Sevilmek, değerli olmak, önemsenmek, yeterli miktarda dinlenmek, seyahat etmek, hafta sonu tatili gibi değişiklikler yapmak, aile üyeleri veya dostlarla keyifli vakitler geçirmek, gerçekçi hedefler koymak, hayır diyebilmek, kaldırabileceği kadar sorumluluk almak, zamanı etkin kullanmak, spor yapmak, düzenli beslenmek, uyku düzenini korumak, cinsel yaşamına devam etmek, destekleyici vitaminler kullanmak gibi ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal etmeden, yaşamla kavga halinde olmadan, sosyal ilişkilerini canlı tutmalı ve hayatın tadını çıkarmalıdır. Ayrıca kendi hayatına dışarıdan bakmayı öğrenmeli, yaptıklarının hangilerini eleyebileceğine ve hangi işleri devredebileceğine karar vermelidir. “Ne kadar az insan, ne kadar az eşya o kadar huzur ve mutluluk” felsefesiyle yüklerinden kurtulmalı, hem kendisinden hem de başkalarından olan beklentilerini en aza indirmelidir.

Ancak kimi zaman insan bunları yapacak gücü kendinde bulamayabilir. İşte o zaman da bu gücü kazanmak için psikoterapiye başvurabilir.

Editör: TE Bilisim