Tüm Bel-Sen 11. Olağan Genel Kurulu Ankara’da Başladı

Tüm Bel-Sen Genel Merkez 11. Olağan Genel Kurulu Ankara’da The Green Park Otelde Başladı

26-27 Mart 2021 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan genel kurula KESK Eş Genel Başkanları Mehmet Bozgeyik ve Aysun Gezen, KESK MYK Üyeleri Elif Çuhadar, İlhan Yiğit, Yusuf Şenol, Gülistan Atasoy Tekdemir, Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ve MYK Üyeleri İkram Atabay, Ahmet Karagöz, Ramazan Gürbüz, Sinan Muşlu, BES Genel Başkanı Bahadır Berdicioğlu, MYK Üyeleri Aziz Özkan, Ebru Özel, Tarım Orkam – Sen MYK Üyeleri Ahmet Keleş, Gazi Düz, SES MYK Üyesi Selma Atabey, Mehmet Sıddık Akın, Haber Sen MYK Üyesi Gülseren Güngördü, Kültür Sanat Sen adına Ahmet Rıza Ever, BTS MYK Üyeleri, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Şaziye Köse, EMEK Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, İHD Merkez Yöneticileri

Kongreye Mesaj Gönderenler;

DİSK Genel iş Genel Başkanı Remzi Çalışkan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP Milletvekilleri; Engin Altay, Faik Öztrak, Orhan Sarıbal, Sevda ErdaN Kılıç, Seyit Torun, Levent Gök, Lale Karabıyık, Ali Öztunç, Bülent Tezcan, Ensar Aytekin, Bülent Kuşoğlu, Ali Şeker, Gamze Taşçıer

DİVAN SEÇİMİ VE KONGRENİN BAŞLATILMASI

Tüm Bel-Sen 11. Olağan Genel Kurulu Divan Seçilmesi İle Başladı

Ortak öneri çerçevesinde Divan Başkanlığına İbrahim Kara, Divan üyeliklerine Benazir Aydemir Kaya, Serkan Deniz Özkan seçildi.

Divan Başkanının konuşmasının ardından Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Erdal Bozkurt salona hitaben konuştu.

Kongrede Sırasıyla Yapılan Konuşmalar

KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Şaziye Köse, EMEK Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan konuşmalarını gerçekleştirdiler.

Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Erdal Bozkurt konuşmasında;

Değerli konuklar,

Değerli delege arkadaşlarım,

Tüm Bel Sen Merkez Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

11. Olağan Genel Kurulumuza hoş geldiniz. 

Değerli Arkadaşlar,

11. Olağan Genel Kurulumuzu kamu emekçilerinin, işçilerin ve bir bütün olarak işçi sınıfının ve ezilenlerin, ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlarının giderek ağırlaştığı, demokrasinin, insan haklarının, barışın ve özgürlüklerin her geçen gün daha da yoğun saldırılara maruz kaldığı, toplum olarak çok ağır ve zor bir süreçte gerçekleştiriyoruz.

Ülkemiz her geçen gün daha da derinleşen ekonomik ve siyasal krizin yarattığı ağır sorunlarla adeta uçuruma doğru sürükleniyor.

Son iki yılda dört merkez bankası başkanı değişikliğine rağmen bir türlü önüne geçilemeyen enflasyon ve döviz artışı rakamları göstermektedir ki Türkiye ekonomisi krizden çıkamıyor. Siyasal iktidar tüm kamu kaynaklarını yerli ve yabancı sermayeyi korumak adına bol keseden teşvikler, kurtarma paketleriyle dağıtıp yandaş sermayenin borçlarını kamulaştırırken; alın teriyle geçinmeye çalışan milyonları bir kuru ekmeğe mahkum ediyor.

Elektrik, doğalgaz, akaryakıt gibi temel tüketim maddelerine zam üstüne zam yapılırken rakamsal oyunlarla düşük gösterilen enflasyon rakamlarına dayanarak emekçilere sadaka gibi ücret artışları reva görülüyor. Sadece kamu emekçileri değil, işçisi – işsizi, kadını-erkeği, genci-yaşlısı emeğini satmaktan başka geçim kaynağı olmayan milyonlarca emekçi her geçen gün yoksulluğu geçti açlık sınırının altında, yarınlara dair bin bir kaygı ve korkuyla yaşamak zorunda kalıyor.

 ‘Reform’, diye diye temel haklarımızı tek tek elimizden almaya çalışıyor, ülkeyi karanlık bir uçuruma sürüklüyorlar. Ekonomi reformu diyorlar; bile isteye bir gecede TL’ye yüzde 15’lerin üzerinde değer kaybettirecek görevden almalar yapıyor, bilim insanlarının ve halkın itirazlarına rağmen rant uğruna İstanbul’u hatta Marmara’yı katledecek Kanal İstanbul’a devlet garantisi sunup, bir kez daha yoksul halktan topladıkları vergileri yandaşlara peşkeş çekiyorlar.

Hukuk ve insan hakları reformu diyorlar 6,5 milyon oy almış Meclisin üçüncü büyük partisine talimatla kapatma davası açıyorlar, Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi her kesimden ezilenin sesi olmuş bir milletvekilinin göstermelik bir mahkeme kararıyla önce vekilliğini düşürüyorlar sonra da yine başka bir göstermelik soruşturmaya dayanarak sabah namazı öncesi pusu kurup yaka paça meclisten gözaltına aldırıyorlar.

Yani sadece ekonomik olarak değil ülkemizde siyasal olarak da derin bir kriz yaşanıyor. Hukuk sistemi adalet dağıtmak yerine; iktidarın ve yandaşlarının emir eri haline gelmiş durumda. Mahkemelerde hukuka göre değil Sarayın ve ya Sarayla ittifak halinde olan güç odaklarının emir ve talimatlarına göre kararlar alınıyor. İşte en son örneğini HDP’nin kapatılma davasında ve Gergerlioğlu’nun meclisten atılmasında gördüğümüz gibi iktidarın küçük ortağı Devlet Bahçeli bir talimat veriyor savcılar soruşturma açıyor.

Ülkenin başta Suriye olmak üzere dış politikada her geçen gün daha da batağa saplanması bir yana Saray içerde de feyz aldığı Abdülhamit’in ki gibi yoğun bir istibdat rejimi inşa ederek Cumhuriyeti otoriter ve baskıcı faşizan bir rejime dönüştürmeye çalışıyor. Bu kapsamda yurttaşların ifade hakkı ve basın özgürlüğü olmak üzere birçok hak ve özgürlüğü “beka” söylemine dayanarak ellerinden alınırken demokrasi tüm kurumlarıyla göstermelik bir orta oyununa dönüştürülmeye çalışılıyor. Seçimler sonuçları Sarayın işine gelmediğinde hiçbir hukuki dayanağı olmadan yenileniyor, seçilenlerin mazbataları alınıyor bunlar da yetmiyor yine hiç bir hukuk kararına dayanmadan seçilenler bir gece kararnamesiyle görevden alınıp yerlerine kayyum atanıyor.

Kayyum atamalarıyla sadece halkın demokratik iradesi hiçe sayılıp, demokrasiye darbe yapılmıyor belediyelerin toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik kadın faaliyetleri durdurulup, kadın ve kültür kurumları kapatılarak dinci gerici, erkek egemen tekçi yönetim anlayışı kurumsallaştırılıyor. Ve tabi ki bu anlayışın bir parçası olarak yağmacı ve rantçı sözde belediyecilik uygulamaları ile emekçilere mutlak biat dayatılıyor. Bunu kabul etmeyen onurlu emekçiler soruşturmalara, sürgünlere, disiplin cezalarına maruz bırakılıyor; bunlar da yetmiyor 375 sayılı KHK’ya ek madde eklenmesinde yaptıkları sözde hukuksal kılıflara dayanarak savunma dahi almadan tek taraflı olarak hukuksuz bir şekilde ihraç ediliyorlar. 

Değerli Arkadaşlar,

Kapitalizmin kar hırsı uğruna ekolojik dengeyi yerle bir etmesi sonucu ortaya çıkan bir virüs bir yılı aşkın bir süredir tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de yoğun bir şekilde etkisi altına aldı, almaya devam ediyor.

Binlerce insanımızın ölümüne, işsizlik, açlık ve yoksulluğun daha da derinleşmesine neden olan bu salgın karşısında halkın sağlığı yerine patronların ve sermayenin çıkarlarını öncelik gören siyasal iktidar, her geçen gün daha da derinleşen ekonomik krizin emekçilere yaşattığı ağır sorunlara değil;  kendi baskıcı, otoriter rejimini tahkim etmeye öncelik vermeye devam ediyor.

Bu kapsamda erkek egemenliğe, ayrımcılığa ve kadınlara yönelik şiddete karşı uluslararası düzeyde bir dayanak olan İstanbul Sözleşmesini bir kararnameyle bir gecede uygulamadan kaldırarak kadın düşmanlarına ve kadını evin dışında görmeye bile tahammül edemeyen dinci gerici kesimlere destek veriyorlar. Onlarla birlikte mezhepçi, dinci, gerici ve şovenist söylemleri daha görünür kılarak bir yandan toplumu tehlikeli bir kutuplaşmaya, gerginliğe sürüklüyor bir yandan da laikliğin ve çağdaşlığın değerlerinin toplumsal yaşamdan silinmesine girişiyorlar.     

Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştiren politikalar tüm hızıyla devam ederken, her şeye rağmen özgürlük, barış ve demokrasi istemekten vazgeçmeyenlerin sesi kesilmeye çalışılıyor.

Bu sürecin biz emekçilere faturası ise tüm toplum gibi demokrasi, adalet ve özgürlüklerden her geçen gün daha da uzaklaşan bir korku imparatorluğunda yaşamanın yanında; dayatılan sefalet ücretleri ve daha da önemlisi Anayasa ile güvenceye alınan çalışma hakkımız başta olmak üzere en temel haklarımızın artık neredeyse iktidarın iki dudağının arasına sıkışmış hale getirilmesidir.

Yine bu kapsamda onca bedeller pahasına sürdürdüğümüz fiili ve meşru mücadeleyle kullanmaya başladığımız ve evrensel hukukta tüm Avrupa için emsal olacak şekilde teyit ettiğimiz Toplu Sözleşme hakkımızı Anayasaya ve evrensel hukuka aykırı yasakçı yasalarla ve bu yasalara dayanan Sayıştay kararlarıyla fiilen kullanılmaz hale getirmeye çalışıyorlar.  

Değerli Arkadaşlar,

Saray rejimi, her ne kadar savaş ve şiddet politikalarıyla ve medya tekeliyle toplumu kutuplaştırıp mevcut baskı ve sömürü uygulamalarına bahane bulmaya çalışsa da toplumu eskisi gibi ikna edemiyor,  hukuksuzluklarına kılıf olarak kullandığı “beka” demagojisi toplumda artık eskisi gibi karşılık bulmuyor. 2019 yerel seçimlerinde ve Devlet Bahçeli’nin kamuoyuna açıklanması yasaklansın dediği anketlerde görüldüğü üzere mevcut iktidar bloğu ne yaparsa ne yapsın toplumun desteğini her geçen biraz daha fazla kaybediyor. 

Sadece oy desteğinin azalması değil, irili ufaklı yaygınlaşan onlarca emekçi direnişinde ve en yakın örneğini Boğaziçi önünde başlayıp tüm ülkeye yayılan “aşağıya bakmayacağız” söyleminde gördüğümüz gibi toplumsal itiraz dalgası her geçen gün farklı kesimlerin katılımıyla hem nicelik olarak hem de kararlılık olarak büyüdüğünü kanıtlıyor.

Bu durumun kendileri de farkında olan AKP-MHP iktidar bloğu, dışarıya yönelik göstermelik reform söylemleri ardında asıl olarak toplumsal muhalefeti zapturap altına almaya yönelik baskı ve şiddet politikalarını artırıyor. Bu anlamda, AKP-MHP iktidarının son dönemde belirgin biçimde yoğunlaşan bu baskı, saldırıları ve hukuksuzluk uygulamaları onun gücünün değil güçsüzlüğünün; toplumdan korktuğunun göstergesidir.

Tarih tanıktır ki fiziki olarak ne kadar güçlü görünürse görünsün hiçbir zor ve baskı, toplumsal meşruiyeti kalmayan iktidarları ayakta tutamaz. Kaba kuvvete ve Saray fermanlarına baş eğmeyenler; demokrasiden, adaletten, özgülüklerden yana olup diktatörlüklere teslim olmayanlar er ya da geç kazanmıştır. Dün böyle olmuş yarın da böyle olacaktır…

Ülkemizde de er ya da geç Emek kazanacak, Demokrasi kazanacak, Laiklik kazanacak, Barış ve Kardeşlik kazanacak, İnsanca Bir Yaşam Mücadelesi Kazanacak,

HAKLI OLANLAR KAZANACAK, BİZ KAZANACAĞIZ!

Bu inançla, Sendikamızın kuruluşundan bugüne her türlü baskıya karşı kararlı bir şekilde sürdürdüğü emekten, demokrasiden, barıştan ve özgürlüklerden yana duruşuna ve bu duruşu paylaşan toplumsal güçlerin birleşik mücadele cephesine güç katacağına inandığım 11. Olağan Genel Kurulumuza katılan bütün delegasyonunuzu ve dostlarımızı bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlar, hepimize başarılar diliyorum.

Editör: TE Bilisim