Gündem yangın yeri biliyosunuz, hepimizin biraz gülüp kafa dağıtmaya ihtiyacı var diye bir yazı yazayım dedim. Böyle bir konuyla mizahı bağdaştırmak ne yazık ki ancak bizim ülkemizde olur. Konumuz, 'Türkiye'nin heykellerle sanata ve estetiğe bakışının jeopolitik ve sosyokültürel sonuçları'…

Biliyosunuz her alanda olduğu gibi ülkemiz 'sanata ve sanatçıya verdiği değer' ve yaklaşımlarla da tüm dünya ülkelerini kıskandırıyor!! Sanatta değişimin ilk sinyallerini veren İ. Melih Gökçek, bir sanatçının yaptığı bronz heykel için 'ben böyle sanatın da sanatçının da içine tükürürüm' şeklinde son derece elitist bir eleştiri yaparak şehre diktiği heykellerle başkente yepyeni bir vizyon kazandırdı. Bu vizyonda 'ülkenin geçmişini de geleceğini de…' severim! anlamı işleniyordu ki, Dinozor Dino dan dev Transformers heykeline geçmişten geleceğe kurulan bir bağla milyon larlık bütçe harcandı bu muhteşem etkileyici heykellere!
(Bakınız Resim 1-2)

Devlet erkânının başı, belediye başkanıyken belediyenin baleye ayırdığı bütçeyi 'biz belden aşağısıyla değil yukarısıyla ilgileniyoruz' diyerek biz baleyi bel altı mevzular için izleyen ahlaksızlara ders vererek, bütçeyi kesti. Biz de naapalım, bari biraz heykellerin orasına burasına bakarız diyerek koşarak dışarıya çıktık ki, o da ne, hayallerimiz yıkıldı. Heykeller teker teker örtüldü, ahlaka aykırı olduğu düşünülenler her şehirde önce hedef gösterildi, sonra provokatörlerce yıkıldı. Bi yandan tabi biz putseverler, heykele tapan halk, tapacak put bulamadık, gerçek önder ve kahraman devlet büyüklerinin heykellerine tapmayalım günahtır diye, teker teker kaldırdılar.

Yeminle kafa dağıtcaktım, yine yüreğim şişti. Roma'yı gezerken 'bu gerçek olabilir mi, bir insan yüzyıllarca önce bu resimleri, heykelleri nasıl yapabilir?' diye ağzım açık kalıp düşüncelere dalmıştım. Şehir göbeklerine dikilen yeni heykelleri görünce yine 'bu gerçek olabilir mi, nasıl yaaa??' dedim mi, dedim… İşte birkaç örnek:

Resim 3: Konya'daki Nasreddin Hoca Heykeli: Lütfen çocuklarınıza 'aaa bak çocuğum o güzel fıkralarla bize dersler veren Nasreddin Hoca bu' diye göstermeyin, yeminle gece rüyasına girer. Gerek bakış ossun gerek duruş, âdeta Rönesans heykellerinin mükemmeliyetçi realist yaklaşımına canlı bir örnek olmuş, sen soktun sen çıkar yarebbim!

Resim 4: Antalya'da Elma yiyen Havva heykeli: Bu bildiğiniz bizim çiçekli fistanıyla güne giden Havva Teyze, ahlâkımızı bozmayacak cinsten bir Havva yorumu olmuş hakketten… Elinde tuttuğu nedir anlamadım, ama bana kesinlikle şu duygu geçti: biz ülkecek ayvayı, ay pardon elmayı yemişiz! Bu arada ben bu kadınceyizin Shrek'in karısı Fiona olduğuna yemin edebilirim.

Resim 5: Mut ilçesinden bir hanım abla heykeli: Tööbe bismillah, bu gulyabani heykeli neyi temsilen yapılmış, neden Mut, bir LGBT yandaşlığı çağdaş bir dokunuş olabilir mi, kafamda deli sorular…

Resim 6: Samsun' daki bir at heykel çalışması: Şimdi biz çerkesler at severiz, insan sevdiğini …, öpermiş manaasında mı yapılmış? At üstündeki şah atla mı bütünleşmiş, yeminle kötü niyetli olmıyım diye büyüttüm inceledim, ben sanatçının hangi duygular içinde olduğunu bilmedim, bilmek de istemedim!

Resim 7: Diyarbakır'daki karpuzdan çıkan çocuk heykeli: Konduktan sonra, çocuğun Çinli bir çocuğa benzetilmesi nedeniyle filan geri kaldırılmış. Bence bu Çiftlikbank Tosuncuğu, memleketi içten yedim bitirdim yüz ifadesiyle mutlulukla karpuzdan çıkmış… Hatta tosuncuk yok olmuş, eş zamanlı heykel deki çocuk da… Gündemi takip eden heykel, vay anasına, gerçek sanatta hareket vardır, bu hareket değildir de nedir?

Resim 8: Amasya'daki selfi çeken şehzade heykeli: Şaka diil, yeminle var. Sanatçı, teknoloji bağımlılığını mı hicvetmiş, biri bizle dalga mı geçmiş bilmiyorum da, bu şaheseri görünce hayatımı sorguladığım doğrudur.

Türkiye'nin sanatla imtihanı yazı dizim devam edecek, sanat yüreğe iyi gelir de, benim yazı dizim, yüreği elverene… Ülkemizdeki birbirinden değerli gerçek sanatçı ve sanatseverlere sevgi ve saygılarımla…

Editör: TE Bilisim